Paşinyan'a karşı gerçekleştirilen darbe girişimi Ermenistan için olduğu kadar bölge politikaları açısından da büyük önem arz ediyor.

Paşinyan’a karşı gerçekleştirilen darbe girişimi Ermenistan için olduğu kadar bölge politikaları açısından da büyük önem arz ediyor. Azerbaycan’a karşı başlatmış olduğu savaşı kaybeden Ermenistan, 1992 yılından beri işgali altında tuttuğu rayonların büyük bir kısmını Azerbaycan yeniden ele geçirmişti. Eğer Rusya’nın ateşkes müdahalesi olmasaydı Azerbaycan ve Türkiye Dağlık-Karabağ’ın tümünü vatan toprağına katacaktı. Elbette hem siyasi hem de askeri mağlubiyet Paşinyan’ın ülke içindeki otoritesini sarsmış, Kasım 2020’de hükümet karşıtı gösteriler sonucunda parlamento binası basılmış ve başbakan Paşinyan’ın odası talan edilmişti.

“Ne Rus yanlısıyım, ne de Batı. Ben Ermenistan yanlısıyım”

Bu tarihten sonra Paşinyan, meşruiyeti sorgulanır bir başbakan haline geldi. Nikol Paşinyan, 2000’li yıllarda siyasete başladığında siyasetini dönemin başbakanı Sarkisyan’a muhalefet üzerine kurgulamış, 2018’de Batı, Soros destekli Kadife Devrimdeki liderliği onu başbakanlık koltuğuna taşıdı. Siyasi görüşleri genel olarak Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı ve 1992 yılında Dağlık-Karabağ işgalini başlatan Ter-Petrosyan’dan etkilendi. Paşinyan, iktidar olana kadar Rus aleyhtarlığı üzerine inşa ettiği politik düşüncesi, başbakanlık koltuğuna oturmasıyla dış politikasını Batı menşeili fakat Rusya ile de ilişkilerini geliştiren bir anlayışla şekillendirdi. Muhalefetteyken Rusya ile yapılan askeri ve ekonomik işbirliğini eleştirmiş, sonrasında ise Rusya’yı önemli bir müttefik olarak görmeye başlamıştır. Sürekli kullandığı sloganı ise “Ne Rus yanlısıyım, ne de Batı. Ben Ermenistan yanlısıyım” idi.

Artık Ermenistan’da Paşinyan’ın siyasi geleceği sorgulanıyor. Ordudan muhtıra gelir gelmez sokaklara inen ve Ermeni halkını da yanına çağıran Paşinyan için bu darbe girişiminin faydalı olup olmadığı tartışılmalıdır. Hangi tartışmalar ve savlar üzerine olursa olsun görünürde darbe girişiminin asimetrik olarak Paşinyan’a faydası olacağı da ihtimal dahilindedir.

Rusya’nın en büyük korkusu, ABD’nin Hazar havzası ve Karadeniz’e yerleşmesidir.

Karabağ savaşının ateşkes ile neticelenmesinden sonra Rusya, gövdesini tam anlamıyla Güney Kafkasya’ya koyduğu görülüyor. Türkiye ve Azerbaycan’ın gerektiğinde “tek devlet, tek millet” olabileceğini ispatlaması, Moskova’yı endişelendirmiş ve derhal Rusya ordusuyla Karabağ’da gözlem noktaları ile konuşlanarak, burası benim “yakın çevrem” yani arka bahçem mesajını vermiştir. Şüphesiz Rusya’nın en büyük korkusu, ABD’nin Hazar havzasına yerleşmesi ve Karadeniz ile Rusya’yı tam anlamıyla köşeye sıkıştırmasıdır. Bu bağlamda Ermenistan yönetiminin de pusulası büyük önem arz ediyor. Çünkü Ermenistan devletini Turan yolunu kesmek için kurduran Rusya, bu avantajın ABD’nin eline geçmesi durumunda Akdeniz ve Avrasya politikası tehlikeye gireceğinin farkında.

Hülasa

Ermenistan ordusunda ABD ve Rusya yanlıları yer alırken, Rus taraftarlarının tabi olarak daha fazla ağırlığının olduğu görülmektedir. 1995 yılında imzalanan askeri anlaşma ile Rusya Ermenistan’da iki büyük askeri üsse sahip olurken, Su-27 uçak filosu ve s-300 hava savunma sistemlerini konuşlandırmıştır. Ayrıca Rusya, Ermeni askerlerinin ihtiyaçlarının yaklaşık yüzde 30’unu karşılamaktadır. Bu bağlamda Ermeni ordusunda Rus ağırlığının olması son derece doğal. Fakat darbe girişiminin arkasında ağırlığının olması nedeniyle Rusya destekli bir cuntanın varlığını düşünmek çok da doğru olmayacaktır. Çünkü her ne kadar Putin ile Paşinyan arasında soğuk rüzgarlar esse de, Karabağ ateşkesinin garantör bir ismi de Paşinyan’dır. Elbette büyük güçler için fareyi yakaladıktan sonra kedinin siyah veya beyaz olması çokta fark etmiyor. Fakat bu darbe girişiminin rüzgarının eli kulağında olan Kafkas Baharı esintilerinden geldiği göz önünde bulundurulmalıdır.