Uluslararası gündem hızla akıp giderken bazı önemli ayrıntıları gözden kaçırmak, büyük resmi görmede engel teşkil edebiliyor.

Uluslararası gündem hızla akıp giderken bazı önemli ayrıntıları gözden kaçırmak, büyük resmi görmede engel teşkil edebiliyor. Aslında mesele olanı yorumlamak değil, olabilecekleri görmek, tıpkı satranç hamleleri gibi iki veya üç hamle sonrasını tahmin edebilmek. Türkiye’nin çevre coğrafyasında cereyan eden olayları tek gündem altında toplamak oldukça güç ama üzerinde hakimiyet mücadelesi devam eden coğrafyaların birbirleriyle mutlak bağı olduğu düşüncesiyle Türk dış politikasının güç dengesini belirleyen, hatta “dengenin dengeyeleyicisi” rolünü pekiştiren yapısının değeri ortaya çıkıyor.

1916’dan 2016’ye Ortadoğu’nun yeniden atomize edilmesi

ABD, 1957 tarihinde Eisenhower Doktrini ile Ortadoğu’da yerini almış ve Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kâğıt üzerinden sahaya inmişti. 2001 Afganistan ve 2003 Irak savaşları, Asya-Pasifik politikasını bu coğrafya ile eklemlendirerek, 2010 yılında başlayan Arap Baharı ile bu hattın Kuzey Afrika ile birleşmesini sağladı. Hemen bir yıl sonra Suriye’de başlayan iç savaş sayesinde ülkenin üçe bölünmesi BOP için son derece önemli bir aşamaydı. Çünkü bu sayede 2016 yılında Sykes-Picot gizli anlaşmasıyla Ortadoğu’da cetvelle paylaştırılan topraklar, anlaşmanın 100. yılına doğru yeniden tanzim süreci içine sokulmuştu.

Türkiye’nin güney sınırında garnizon terör devleti kurulması isteniyor

ABD’nin güncel bölge stratejisi ise Türkiye’nin güney sınır hattı boyunca bir “terör devleti” inşa edebilmek üzerine. Bunun için resmi olarak terör örgütü listesinde olan PKK’nın yerine onun organik uzantısı PYD/YPG isimleriyle yeni bir gerilla örgütü kurdu ve bunu meşru bir savaş içine sokabilmek içinde ilk ismi IŞİD olan, şimdi DAEŞ olarak adlandırılan örgütü paraşütle Ortadoğu’ya indirdi. DAEŞ’e bölgenin önemli bir kısmışını işgal ettirdi, hatta para bile basmasına müsaade etti. Sonra zamanı geldiğinde PYD’yi DAEŞ’e karşı, yani sözde teröre karşı savaşan müttefik kuvvet olarak sahaya sürdü. Ardından da PYD’yi sivil bir yapıya büründürmek ve halkın nezdinde meşru zemine oturmak için SDG örgütünü kurdurdu. Böylelikle Türkiye’nin güneyinde “terör devleti” kurulması için tüm altyapı hazırlandı. Tüm bu senaryoyu yazan ve oynayan elbette ABD’ydi. Kumanda koltuğunda ise bugün Biden kabinesinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu ismi Brett Mcgurk oturuyor. Çünkü Washington’un nihai amacı Doğu Akdeniz’e çıkışı olan bir terör garnizon devletinin kurulmasıdır. Libya ise bu politikanın taçlandırılacağı son coğrafyadır.

İngiltere, Karadeniz’e yerleşme planları yapıyor

ABD bunları yaparken bir diğer önemli emperyal güç İngiltere’de boş durmuyor. İngiltere bu süreçte politikalarını NATO ve ABD üzerinden yürütüyor. Biden, Putin’e “katil” derken, Londra yönetimi ise Rusya’yı jeopolitik kuşatma planlarını uygulamaya koyuyor. Rusya’yı çevreleme ve manevra alanını daraltmak adına Karadeniz politikasını ortaya koyan İngiltere ve ABD’ye karşı Rusya, kritik bir hamle ile Kırım’ı ilhak etmiş ve Sivastopol limanını son anda kurtarabildi. Eğer Kırım Ukrayna’nın elinde kalmış olsaydı, Karadeniz’in bir NATO gölü olmasının önü açılmış olacaktı. Ayrıca Türkiye’nin her zaman elinde tuttuğu güç dengesi kartı da hükmünü kaybedecekti.

İngiltere fiili olarak Karadeniz politikasını uygulamaya başladı. İçlerinde Türk boğazlarını ve İstanbul’u ele geçirememenin acısını hissedenler bugün bunu belki de arka kapıdan denemek istiyor. Ekim 2020’de İngiltere ile Ukrayna arasında, iki ülkenin ortak tatbikatlar düzenlemesi ve İngiliz askerlerinden yeni askeri stratejiler de öğretilmesini içeren çok yönlü bir anlaşmaya imza atıldı. Ayrıca bazı haberlerde, İngiltere’nin Karadeniz’deki eski Sovyet deniz üslerine Kraliyet donanmasını sevk edeceği bilgileri de yer alıyor.

Türkiye deniz havalarından kuşatılmak isteniyor

“Donanmalar imparatorlukların uzun koludur.” sözünü doğrularcasına Türkiye’nin yakın ve uzak deniz havzaları üzerinde büyük bir hakimiyet savaşı veriliyor. Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının düğümlendiği Anadolu yarımadası ve bu stratejik kavşağın altın anahtarı Türk boğazlarının üzerinde, uluslararası siyasetin merkezinde Türkiye yer alıyor. ABD, yeni dönemde bir yandan Türkiye’nin doğusunda, Hazar havzasında hazırlığını yapıyor, diğer taraftan batısında, Adalar denizinde, Yunanistan’da 20 bin asker kapasiteli, 20 adet üs kuruyor. Türkiye sadece Adalar denizi, Karadeniz üzerinden değil, Hazar üzerinden de kuşatılmak isteniyor.

Hülasa

Soros destekli Paşinyan, Karabağ savaşını kaybetmesine ve Rusya’nın kalemini kırmasına rağmen neden hala koltuğunu koruduğu üzerine iyi düşünülmelidir. Çünkü ilk olarak bir sene önce hakkında yazdığım “Kafkas Baharının” bir amacı, Rusya’yı parçalamak olması muhtemel. Ermenistan’da Paşinyan yönetimi bu sürecin ileri karakolu olarak ABD tarafından kollandığı iddiaları güçleniyor.