Pekiyi, ne oldu da, yüzyıllar boyunca iç içe yaşamış ve birbirlerinin kültürüne katkıda bulunmuş bu iki halk birbirilerine düşman olmuştur?
Yurt dışına giden ve belli bir müddet yaşayan Türklerin kaçınılmaz bir şekilde karşılaşacağı ve –eğer bu konuda bilgisizse- duyduğunda küçük bir travma yaşayacağı konu sözde “Ermeni Soykırımı” suçlamalarıdır. Bu vatandaşlarımızın gördüğü gayet organize bir Ermeni lobi faaliyetidir. Bu bağlamda ilk bakışta “Ermenilerin ortak kimliğini belirleyen en önemli unsur da, bu yüzden, Türk’e duyulan nefrettir.”, desek yanlış olmaz.
Aslında Ermeniler en barış dolu ve en huzurlu dönemlerini de Türk – Osmanlı yönetimi altında yaşamışlardır. Türk kültürüne Ermeni sanatçılarımızın katkıları tartışılmazdır. Musikide ve mimaride Ermeni kökenli büyük Türk sanatçıları yetişmiştir. Özellikle İstanbul Ermenilerinin kendilerine has mutfağı Türk mutfağını da zenginleştirmiştir. Tanzimat dönemi ve sonrasında birçok Ermeni kökenli devlet adamı ve diplomatın İmparatorluğa hizmetleri tarihi bir gerçektir.
Pekiyi, ne oldu da, yüzyıllar boyunca iç içe yaşamış ve birbirlerinin kültürüne katkıda bulunmuş bu iki halk birbirilerine düşman olmuştur? Daha doğru ifade etmek gerekirse, genel Türk insanı için Ermeniler düşman olarak kabul edilse de çok da önemsenmezler, hele içimizde yaşayan artık bir avuç kalmış Ermeni kökenli Türklere yönelik bir şiddet hareketi de bahis konusu değildir. (NOT: Burada hemen “Ya Hrant Dink cinayeti ne olacak?” diye sormayın, o olay bir ırkçı saldırıdan çok FETÖ’nün tertip ettiği bir istihbarat oyunudur, DMD.) Ancak Ermeniler, özellikle diaspora Ermenileri, için Türk’e duyulan nefret ve düşmanlık kimliklerinin bir parçası haline gelmiştir. Bugün istedim ki, Ermenilerin kim olduklarını ve çağdaş Ermeni kimliğini oluşturan bileşenleri anlatayım. Eğer teşhisi doğru koyarsak sorunlara da doğru tedaviyi geliştirebiliriz.
ERMENİLERİN KÖKENİ: FRİGYA MI, URARTU MU YOKSA İRAN MI?
Ermenilerin kökeni hakkında üç temel iddia bulunmaktadır. En yaygın olanı Ermenileri Frigyalılarla özdeşleştiren ve bu yolla antik Yunan’a bağlayan Batı görüşüdür. Frigyalıların ne kadar Yunanlı olduğu da tartışmalıdır ya, o da ayrı konu! İkinci görüş Ermenileri Urartulara bağlayan ve Kafkasyalı otantik bir halk olduklarını iddia eden Sovyet görüşüdür. Bu ilkinden daha akla yatkın bir tezdir. Üçüncü iddia ise Ermenilerin İran halklarından olduğudur ki, bu da en son ortaya atılan görüştür. Kan yoluyla olmasa bile antik Ermeni kültürünün İran’daki Pers ve Part kültürlerinden çok etkilendiği aşikârdır. Bütün bu tezlere bakıldığında Ermeniler Anadolu’nun, özellikle bugün Kürt kökenli Türklerin yoğun yaşadığı Doğu Anadolu’nun otantik halkı olduğu tartışmasızdır.
Bugünkü Ermeniler ise antik Ermeniler’den kültür olarak farklılaşmışlardır. Bunun da en önemli sebebi dindir.
ERMENİLER VE HRİSTİYANLIK
Ermeniler Hristiyan olmadan önce uzun yüzyıllar boyunca Zerdüştlüğün kendine has bir mezhebine bağlıydılar. Bu anlamda da, yine İran’daki hâkim gücün bir satraplığı (eyaleti) konumundaydılar. Ermenileri yine kendi soylarından hanedanlar İran Şahı’nın ancak bir valisi olarak idare etmekteydi. MS 301 yılında Ermeni beyleri Hristiyanlığı kabul edip bunu devlet dini olarak ilan ettiler. O günden Emevi-Arap fetihlerine kadar Ermenistan Bizans ve İran Sasani İmparatorlukları arasında bir tampon bölge olarak kaldı. Bazen Bizans bazen de Sasani taraftarı iktidarlarca yönetildi.
Ermenilerin Hristiyanlığı Ortodoks ve Katolik Kiliseleri tarafından monofizitlikle itham edildi. Ortodoks ve Katoliklerin ortak anlayışına göre Hz İsa ölümlü bedeni içinde hem insani hem de tanrısal bir kişilik barındırıyordu. Monofizitlik ise Hz. İsa’nın ölümlü bedeni içinde sadece tanrısal bir kişilik olduğunu iddia eder. Yani Hz. İsa (Hâşâ) hem insan hem Tanrı değil sadece Tanrıdır. Ermeni Kilisesi ise kendisinin monofizit olmasını reddeder ama Kadıköy Konsülünde kabul edilen amentüyü de reddeder. Onlara göre Hz. İsa’nın insani ve tanrısal kişilikleri birleşmiştir. İşte Ermeni Kilisesi daha başlangıçta Tanrının varlığı üzerindeki temel iman meselelerinde Ortodoksluktan ve Katoliklikten ayrı düşmüştür. Bunun sonucu ileri dönemlerde, sözgelimi, Bizans Ortodoks Kilisesi defalarca Ermeni Hristiyanlar üzerinde çeşitli ithamlarla engizisyon mahkemesi kurmuştur. Ermenileri Ortodoksluğa döndürmek için uğraşmıştır. Bizans döneminde İstanbul’da bir Ermeni patrikliği olmadığı gibi, ortodoksluğu kabul etmeyen Ermenileri İstanbul’a bile almamışlardır. Yine Rus Ortodoks Kilisesi de Ermenileri zorla Ortodoksluğa döndürmeye çalışmış, bunun için 19’uncu Asırda Ermeniler üzerinde ciddi bir baskı kurmuştur. Buna mukabil Selçuklu ve Osmanlı yönetimleri altında Ermenilere tam bir din ve inanç özgürlüğü verilmişti. Cennetmekân Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul Ermeni Patrikliğinin de kurucusudur. Osmanlı’nın Tanzimat Dönemi’nde Bizanslıların aksine devlet yönetiminde de Ermenilere yer verilmiştir. Ermenilerden tıpçılar, hukukçular ve maliyeciler yetişmiştir. Bunun yanında Fatihten bu yana 500 sene içinde İstanbul’da Türk ve Osmanlı kültürünün bir bileşeni olarak İstanbul Ermeni kültürü de gelişmiştir. İstanbul Ermenileri yaşam tarzı ve dünya görüşü olarak ne Anadolu ne de Kafkasya Ermenilerine benzemezler, daha kozmopoliti ve şehirli bir grup niteliğine sahiptirler.
ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ
Bilindiği kadarıyla Ermeni milliyetçiliğinin kökeni aslında Ermeni Kilisesinin kuruluşuna kadar gider. Kendilerini hem İran hem de Bizans tasallutundan ve etkisinden koruyabilmek için ayrı bir kilise altında örgütlemişlerdir. Ancak bu modern anlamıyla bir milliyetçilik sayılmaz. Esasen Orta Çağlarda hiçbir yerde bir milliyet kavramının oluştuğundan da bahsedilemez. Çünkü o zamanlarda toplumlar dini kimlikler etrafında bir araya gelmekteydi. Ancak Ermeni Kilisesinin daha kuruluşundan itibaren etnik bir dini örgüt olduğunu da belirtmek gerekir.
Modern anlamda Ermeni milliyetçiliği etnik bir milliyetçiliktir. Çünkü siyasi milliyetçiliğin varlığının en önemli sebebi milliyetçiliğe konu olan halkın bağımsız bir devletinin olması ve milliyetçiliğin de bu devletin vatandaşlarının ilerlemesini hedef alması gerekir. Hâlbuki Ermeniler yüzyıllardan beri bu topraklarda yaşamalarına rağmen tarihte bazı yarı bağımsız devletçiklere sahip olmalarında rağmen hiçbir zaman kalıcı bir devlet örgütlenmesine sahip olmamışlardı. Bu yüzden milliyetçilikleri de ırk ve din (o din de yine sadece Ermenilere has bir dindi, DMD) merkezli idi.
On dokuzuncu Asra gelindiğinde Ermeniler Türkiye, Rusya ve İran’da dağılmış olarak yaşamaktaydılar. On dokuzuncu Asır, herkesin bildiği gibi, milliyetçiliklerin asrı idi. Türkiye, Rusya, Avusturya, İran gibi çok uluslu büyük imparatorluklar için bu çağ hem bünyelerindeki azınlıkların etnik / ırkçı milliyetçiliklerle bağımsızlık peşinde çıkardıkları isyanlar, hem de kendi asli unsurlarını bir arada tutabilmek için kendilerine uygun bir milliyetçilik tanımlama gereği anlamına geliyordu. Türkiye, Rusya ve İran topraklarındaki Ermenileri bir araya getiren ana unsur Ermeni Kilisesiydi. Dolayısıyla bağımsız bir Ermenistan amacına ulaşabilmek için isyan tertibi ve örgütlenme Ermeni Kilisesi yardımıyla şekillenebilirdi. Bununla birlikte Kapitalizmin yarattığı çelişkiler etrafında oluşan İhtilalci Sosyalist Hareketler de bu dönemde palazlanmaktaydı. Kapitalizmin hiçbir şekilde yanına uğramadığı Kafkas Ermenileri arasında da ihtilalci ve isyancı sosyalist siyaset yeşermekteydi. Ancak bu gibi toplumlarda gerçek anlamda bir emek sermaye çelişkisi olmadığı için bu partilerin sosyalistliği ancak slogan ölçüsündeydi ve sosyalizm adına sadece ihtilalcilikleri vardı. Bu anlamda Rusya Ermenileri arasında 1890 yılında Ermeni İhtilalci Federasyonu / Taşnaksutyun (Taşnak) Partisi ve 1887 yılında Hınçak (Çan) Partisi kuruldu. Taşnaklar ihtilalci bir sosyalizmi savunurken Hınçaklar sosyal demokrasiyi savunuyorlardı. Ama özlerinde hepsi Ermeni etnik milliyetçisi ve bağımsız Ermenistan taraftarıydı. Taşnaklar Ruslara karşı kurulmasına rağmen kısa sürede Rusların Türkiye’ye karşı kullandığı bir örgüte dönüşmüşken, Hınçaklar öteden beri Avrupa taraftarıydılar. Bugün de partilerin tutumları aynen devam etmektedir.
Kısa sürede Ermeni milliyetçiliği bugünkü Ermenistan’da Kilise ve bu iki parti etrafında örgütlendi. Amaçları Türkiye topraklarında bağımsız ve büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Bunun ne derece sosyalizm olduğu ayrı meseledir, ancak işlerin başlangıcında Türkiye Ermeni Cemaati bunlara dâhil değildi.
Buradan devam edeceğiz.