Türkiye'de anti-depresan (sakinleştirici ilaç) kullanımı artmış. Mutsuz olduğumuz için sakinleştirici ilaçlara yöneldiğimiz söylüyorlar.

Tam tersini düşünüyorum. Sakinleştirici kullandığımız için mutsuzluğumuz artıyor. Önce bahçede biraz dolaşalım. Sonra isterseniz iki sakinleştirici atarsınız. Kullanmasanız daha iyi. Faydasını göreni pek görmedim. Gerçi kullananlar herkese tavsiye ediyorlar ama sanırım onlarınki biraz suç ortağı aramak veya kendi yaptıklarını normalleştirme çabası.

Amerika İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyet tehlikesine karşı Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada tahkimat yapmaya başladı. Marshall yardımları adı verilen kalkınma ve insani yardım çalışmalarıyla hem kendine yeni müttefikler edindi hem de yeni pazarların kapısını açtı. Bizim payımıza düşen askeri yardımlar, traktörler ve biraz da süt tozu olmuş. Başka şeyler de vardır elbette. Arayıp bulmak lazım. Bu süt tozları öğrencilere dağıtılmış ve bir nesil bunlarla beslenmiş. Muhtemelen İkinci Dünya Savaşı’nda ordusu için geliştirdiği ikmal sistemini dünyayı ordusu haline getirmek için kullanmış Amerika. Süt tozunu içince aklımız başımıza gelmiş mi bilmiyorum ama Cem Karaca’dan “Beni Siz Delirttiniz” şarkısı geliveriyor aklıma. Süt tozundan sonra kendi değerlerimize sırt çevirme dönemi başlıyor. Hepimizin üstüne çektiği kot pantolonlar, sonrasında ülkemizi istila eden Hollywood filmleri, içinde et olmayan hamburger satana Amerikan hızlı yiyecek restoranları. Her şey bu süt tozunu içtikten sonra başladı.

Caanım köftesi olan Saraybosna’ya McDonald’s açıldığında garipsemiştim. Nasıl olur diye hayret etmiştim. Eee Coca-Cola ve Marlboro’nun arkadaşı olarak giriverir. Neyse, Balkanlar soğuktur İstanbul’a dönelim.

Süt tozunu içtikten sonra her işimizi Amerika yapsın diye düşünmeye başladık. Nasıl giyineceğimize karar versin, hangi müziği dinleyeceğimize, dünyada kimlerin dost kimlerin düşman olduğuna hep o karar versin istedik.

Can sıkıntılarımız için hobileri, statü göstergelerimiz için cep telefonlarımızı filan hep Amerika’nın rahlesinde belledik. Sonra bir gün Amerika dedi ki: Siz delisiniz!

Çok normal olduğumuz söylenemez. En uçta yaşayanlarımız için Deliler diye bir Osmanlı filmi bile yapıldı. Deliydik, yedi düvele kafa tuttuk. Akıllı işi değildi yaptıklarımız. Deliydik, FETÖ’nün tanklarına karşı güle oynaya ölüme gittik. Çok normal olduğumuz söylenemez. Ama iş vatan millet meselelerinden çıkıp ince derin mevzulara gelince deliliğimizi saklama ihtiyacı duyduk. Psikoloji, psikiyatri sektörü de bu sayede gelişti. Gerekli midir? Elbette. Ama önceleri altın günlerinde çözülen meseleler artık terapistlerin sağmal inek olarak gördükleri müşterilere dönüştürdü bizi. Onları her yere taşıyamayacağımız için de hasretimizi gidermek üzere anti-depresanlar yazılmaya başlandı.

O süt tozunu içmeyecektik. Ondan sonra her şey bize normal gelmeye başladı. Şeker torbası kolalar, binbir zehirli sigaralar ve sonunda aklımızı yitiriverdik. Anti-depresanlar, süt tozu ile başladığımız Amerikan işi delirme endüstrisinin yeni mamulleri.

Eskiden de normal değildik ama delirdiğimizde şöyle bir rahatlıyorduk. Bu leblebi gibi kullanılan sakinleştiricilerle onun da tadı tuzu kaçtı.