Deşifre Edilen Gizli Bir Operasyon mu?
Deşifre Edilen Gizli Bir Operasyon mu?
Dumanla Haberleşme mi?
9 Mayıs 2016’ Hakkari
8 Mayıs 2016 (önceki gün) manşetlerde yer bulan bir haberde Özel Kuvvetlere bağlı bir timimizin Kilis sınırından Suriye’ye girdiği iddia edildi. Reytingi çok yüksekten giden bu haberin içeriğinde; “Kilis’e yönelik IŞİD saldırıların artması nedeniyle Türkiye’nin harekete geçtiği - IŞİD’e ait füze rampalarını imha amacıyla keşif ve hazırlık amacı taşıdığı - operasyonun gece yapıldığı ve 4 saat sürdüğü - mahiyetinin gizli tutulduğu - ABD ve Rus askeri yetkililerine bilgi verildiği - IŞİD’in saldırılarını bitirmek ve Kilis güneyinde güvenli bölge oluşturmak için bu operasyonlara devam edileceği - özel timin sabaha karşı geri döndüğü...” ifade ve iddia edildi. Haberin devamında, özel timin dönmesinin ardından Koalisyona bağlı A-10 ve F-16’ların IŞİD mevziilerine sabah saatlerinde dört hava taarruzu gerçekleştirdiği, bu saldırılarda toplamda 48 IŞİD militanının öldüğü, pek çoğunun da yaralandığı bilgisi yer aldı.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor: Haberde iddia edildiği gibi IŞİD hedeflerinin tespitinde Özel Kuvvetlerin kullanıldığını ifadesi çok lüks. Hatta gereksiz derecede riskli. Silahlı kuvvetler hedef tespiti için artık hedef tespit radarlarını/sistemlerini, İHA- İKÜ-Awacs uçakları ve uydular ile yerel unsurları kullanıyor. Özel kuvvetler ise ‘gerektiğinde’ tespit edilen hedefleri işaretlemek ve imha için görev alıyor. Ki, zaten haber kendi içinde özel timin döndükten sonra hava akınlarının başladığını söylediği için bu olabilirliği de boşa çıkarıyor. Başlangıçta bu haber ulusal medyada büyük yankı uyandırsa da, haberin güvenlik kaynaklarınca doğrulanmadığı hatta yalanlandığı bilgisi gelince, ihtiyatlı - olasılıklı hatta görece şüpheli bir ortam oluştuğunu da ifade etmek gerekiyor. Sonuçta söz konusu olan gizli bir operasyon ve sahadaki hedeflerden öte taşıdığı, ‘yapılsa ya da yapılmasa’ siyasi-diplomatik ve stratejik anlamlarla, risk ve inisiyatiflerle son derece önem taşıyor ve bu haliyle ‘yapılsa da-yapılmasa da’ yalanlanması doğallık taşıyor. Doğal olmayan ateşin olmadığı yerden duman çıkartmak ya da alevsiz yanması gereken operasyon ateşinin gazeteci marifetiyle çomaklanması-alevlendirilmesi, çıkan dumanla da Kızılderili metotlarının uygulanmasıydı.
Öyle ya, sonuçta Türkiye-Suriye sınırı boyunca DSG-YPG’nin tutmadığı/tutamadığı (!) tek hat var. Burası için muhalifler ile IŞİD arasında alabildiğince sert geçen bir toprak ve inisiyatif kavgası sürüyor. Buradaki alanlardan IŞİD’e müzahir unsurlar sürekli Kilis ve TSK’nın bölgede konuşlu birliklerine katyuşa, havan ve güdümlü tanksavar füzeleriyle sürekli saldırı düzenleniyor. Bir başka önemli gelişme de artık Koalisyona bağlı A-10, F-15 ve F-16’lar muhaliflere destek üretecek şekilde buradaki IŞİD mevziilerini bombalıyor. Artık muhaliflere verilen bu desteğin neyin karşılığında olduğu, YPG-DSG’ye nasıl fayda sağladığını görmekte bir başka soruna işaret ediyor. ‘Asparagas ya da gerçek’ yapılan bu haber, geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay başkanımızın Özel Kuvvetler Komutanlığını ziyaretleri, hemen ardından Cumhurbaşkanının Malatya’da, Genelkurmay Başkanının da Şırnak’ta terörle mücadeleyle ilgili verdikleri kararlı mesajlarla birleşince, durumun nasıl hassaslaştığı ve önemli hale geldiğini görme açısından anlam taşıyor. Ama bütün bunları anlamlandırmak ve konumlandırmak için önce 13 Nisan’da Kilis’e TSK ve MİT tarafından en üst düzeyde yapılan ziyarete ve hemen öncesine bakmak gerekiyor.
Kilis’in kuş uçumu 30-40 doğusunda ve Suriye tarafında yer alan ve Suriye’nin kuzeyindeki en büyük Türkmen beldesi olan Çobanbey’i IŞİD’in elinden almak maksadıyla 7 Nisan’da Ahrar-u Şam, Feylak-u Şam, Sultan Murat ve Muhtasam Tugayları tarafından ortak bir saldırı yapıldı. Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen bu grupların yaptığı bu ortak saldırı sonucunda Çobanbey IŞİD’in elinden alındı. Böylece Azez-Cerablus arasındaki Türkiye’ye paralel 90 km’lik hatta bu unsurlar ciddi bir kazanım elde etmiş olacaklardı. Ancak işler istedikleri gibi gitmedi. Çobanbey’i sadece 4 gün ellerinde tutabildiler. IŞİD, çok sert ve akıllı bir saldırıyla Çobanbey’i tekrar ele geçirdi. Yaptığı yarma harekatıyla muhalifleri önce ikiye böldü, içeride kalanlarının neredeyse tamamını yok ederken, dışarıda kalanlara da büyük zayiat verdirdi. Kilis’e yapılan işte bu en üst düzeydeki ziyaret, Suriye Mare hattında yaşanan bu çok önemli kırılmanın hemen sonrasına rastlar. IŞİD bundan sonra elde ettiği başarıyı geliştirmek amacıyla Çobanbey’den batıya doğru ilerleyerek en son Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerini ve aradaki alanları ele geçirir. Böylece Azez-Cerablus arasındaki yaklaşık 90 km.lik hattın yarısına hakim olmak isteyen muhalifler Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş, Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerini ve aradaki alanları da kaybederek, varlık ürettikleri alanları da riske sokmuşlardır. Son fotoğrafta Azez-Cerablus arasındaki 90 km’lik hattın 70 km’si IŞİD elinde, geri kalan yaklaşık 20 km.’de muhaliflerin kontrolünde olduğu gözükmektedir.
İşte gazetede yer alan ‘Suriye’ye Özel Kuvvet Operasyonu’ başlıklı haber de, bu çok önemli yeni bir kırılmanın hemen sonrasına rastlar. Koalisyon uçaklarının IŞİD’in ele geçirdiği Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerine yaptığı hava akınlarının ardından, 155’lik fırtına obüslerinin de Halep'in Azez ilçesine bağlı Baragitah, Havar Kilis, Harcele ve Delha bölgelerindeki IŞİD hedeflerini dövdüğü görülmektedir. Burada yaşanan bütün bu mücadeleleri, sadece bu hattın toprak kazanımlı kontrolü ya da Kilis’in korunması ile ilişkilendirmek kadük bir analize işaret eder. Çünkü bu hat doğrudan doğruya IŞİD’in varlık kavgasıyla/nefes almasıyla ve başta Halep olmak üzere Suriye içlerinde yaşanmakta olan mücadelelerle doğrudan ilgilidir. Bu hattın IŞİD, Muhalifler ya da YPG/DSG tarafından kontrolü sadece Suriye’deki savaşın seyrini değil, aynı zamanda Türkiye’nin, İran’ın ve Irak’ın geleceğini de doğrudan etkileyecektir. Elbette var güçleriyle bölgeye abanmış küresel iradelerin hedef, çıkar ve inisiyatiflerini de. Bu arada aşağıda, Halep’in hemen güneybatısındaki Hantuman’da yaşanan bir pusu, konuyla ilgili bir başka çok önemli gerçeğe bir başka açıdan işaret ediyor. El-Kaide’nin Suriye’deki uzantısı Nusra’nın başını çektiği muhalifler (Fetih Ordusu) ‘halen resmi bir açıklama yapılmasa da’ İran’ın Suriye’deki savaşını yürüten Kudüs Tugaylarına bağlı yaklaşık 100 kişilik bir kuvveti Hantuman’da pusuya düşürdüğünü, burada 20 ila 50 arasındaki İranlıyı öldürdüğü / yaraladığı ya da esir aldığı ifade ediliyor.
İran’ın Suriye iç savaşına dahil olduğundan beri yurtdışı operasyonlarını yapan Kudüs Tugaylarının sadece Suriye’de 40 civarında general ve üst subayı ile 500 civarında Pastaran’ı (Kudüs gücü askerini) kaybettiğini... Kesin sayısını İran dahil kimsenin bilmediği ve Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleyman’ın bölgeye yığdığı on binlerce Şii muhip-milis ve militanın öldüğünü ya da yaralandığını ve mezhepsel kırılmanın en derin şekliyle Suriye başta bütün bölgede yaşandığını görmek gerekiyor. 2006’da işgal Irak’ında başlayan mezhep savaşı Suriye’yi içine aldıktan sonra Yemen, Bahreyn de genişliyor. Türkiye’yi de içine almak için ise CAN ATIYOR. Bir de artık bu kırılmadan kimlerin, hangi güçlerin ve hangi ülkelerin kan içerek beslendiğini görmek gerekiyor. Gelgitlerle süren kıran kırana bir iç savaş baskınlarla, kafadan toslaşmaşlarla, pusularla, pusu içinde pusularla tam gaz devam ediyor.
Kim kazanıyor?