Güvenli Bölge'de ABD'nin Türk görüşüne yaklaştığı ifade ediliyor.
Güvenli Bölge’de ABD’nin Türk görüşüne yaklaştığı ifade ediliyor.
1-Ne kadar yaklaştı?
2-Ne kadarını SONUÇ ALACAK ŞEKİLDE ve SÜREÇTE uygulayacak?
3-Süreç YPG/PKK’nın önce ötelenmesi sonra dağıtılması olarak mı tecelli edecek, yoksa kalıcılığının perçinlenmesini mi sağlayacak?
Güvenli Bölge müzakereleri sonucunda ABD ile Türkiye'nin; "Müşterek Harekat Merkezi" kurmasının öncelikli amacının; "Türk-ABD askerleri arasında olası bir SAHA ÇATIŞMASININ engellenmesi" olduğunu düşünüyorum.
Ya da bir provokasyon ve/veya maniple!
Uluslararası kamuoyu, uzun zamandan beri, Türkiye'nin ABD'ye rağmen Fırat'ın doğusuna harekat düzenlemesi halinde sürecin ABD ile Türkiye arasında nasıl bir çatışmaya dönüşebileceği, krizin nasıl derinleşmesi ve sürecin nerelere gideceğini hesaplamaya çalışıyordu.
Şimdilik bu risk ortadan kaldırılmış, ötelenmiş oldu. Bir başka açıdan ABD, Türkiye’yi elinde tutmuş, kaçırmamış oldu. Rusya’nın süreci çok iyi takip ettiğinin ve kolladığının farkında.
Öte taraftan ABD’nin Şam Şeytanını oynayan YPG/PKK’nın Rejim, Rejim ve Rusya ve İran ilişkilerini de, Türkiye’yle gelişen angajmanlarına bağlı olarak yönetmesi/yönlendirmesi ve yürütmesi gerek.
Türkiye, FK (Fransız kuvvetleri) Sacur Suyu’nda YPG/PKK’yı Menbiç’e doğru kovalarken ABD ve FR Özel Kuvvetlerinin (Fransız Özel Kuvvetleri) araya girmesi-PKK’yı himaye altına almaları ve devamında gelen Menbiç OYALANMA SÜREÇLERİYLE terörle mücadelesinde büyük bir yara aldı.
Eğer burada gereken hassasiyeti, kararlılığı, caydırıcılığı ve yığınağının etkisini göstermez/gösteremezse yeni bir Menbiç Süreci yaşamak zorunda kalır. ABD, engelleme, geciktirme ve oyalama stratejilerini devreye koyma ve “UNUTTURAN” konjonktür yaratma konusunda çok iyidir.
Türkiye, Fırat’ın doğusuna ekilen, gün be gün gelişen ve derinleşen terör varlığını öncelikle sınırından 30-40 km uzaklaştırmak, sonrasında da ABD’nin IŞİD’le gerekçelendirerek ‘dönemsel ve taktiksel’ dediği ABD-YPG/PKK/DSG bağını kırmak zorundadır.
ABD bu bağı kendi eliyle kesmek eğiliminde değil. Bunu ancak Türkiye sağlayabilir. Bu da stratejik tercihler ve jeopolitik eğilimlerle ilgili, kuram ve kavramlarla ilgili bir meseledir.
Sorun SADECE sınırla ya da TR-IR-SR’deki terör hareketleriyle ilgili, gün be gün gerçekleşen taciz, saldırı, sızma girişimleri, mayınlama/eyp gibi CARİ meseleler değildir. ABD’nin konuyu bu şekilde algılama ve buna dair tedbir geliştirme eğiliminde olduğu görülüyor.
TEMEL SORUN: Türkiye’nin üniter yapısına/toprak bütünlüğüne/kardeşliğine/egemenliğine yönelmiş bir terör örgütünün ABD başta bazı dost ve müttefikler tarafından KORUNMASI-KOLLANMASI-HİMAYE EDİLMESİ-FONLANMASI-DONATILMASI-EĞİTİLMESİ-YÖNETİLMESİ ve YÖNLENDİRİLMESİ MESELESİDİR.
ABD ile işletilmeye başlayan bu yeni sürecin nihai Askeri-Siyasi ve jeopolitik hedefi bu olması gerektir. Yoksa ABD, fiili durumu dayatacaktır. Eğilimlerinde bir değişiklik ya da bir irade beyanı görülmüyor.
Konuyla ilgili son derece önemli üst düzey açıklamalar yapıldı. Son derece güçlü kararlılık mesajları verildi. Artık gereği, SAHA’da etki, eylem, takip ve kontrol zamanı. Tersi olduğu takdirde GÜVENİRLİK-İNANIRLIK-SAMİMİYET ve KARARLILIK RİSKİ VAR.
Tarih yargılar. Tarihi sorumluluklar, tarihi kararlılıklar ve misyonlar ister. Konu Cumhuriyet tarihinin en önemli jeopolitik sorunudur.
Güvenli Bölge'yle ilgili yapılan açıklamada Güvenli Bölge'nin; - Genişliğine, - Derinliğine, - Bileşenlerine, - Ruhunu ve Kurgusuna... dair bir ifadenin olmaması, ANLAŞILAMAYANLAR üzerinden değil, ANLAŞILABİLENLER-NİYET ve TEMENNİLER üzerinden bir açıklama yapıldığını anlatır.