Gerçek şu: 40 yıldır kanımızı, kardeşliğimizi ve enerjimizi emen bu terör örgütünden kurtulmak gerekiyor.
Hele ki jeopolitik oyunun bir aparatına dönüştüğü, Suriye’de terör devleti kurmaya çalıştığı, Türk siyasetini maniple etmeyi ve toplum içinde sinsice yuvalanmayı başardığı böylesine bir dönemde.
Ama nasıl?
Mücadele ederek mi, müzakere ederek mi?
Müzakere, mücadelenin geldiği doğru noktada devreye girer, girmesi gerekir.
Peki mücadelede istediğimiz noktaya geldik mi?
Geldiysek ne ala.
İstediklerimizi kabul ettirebiliriz.
Ama ya gelmediysek!
*
Ara not: Mücadelede Türkiye içi, Irak sınırı dağlık alan için iyi bir noktada olduğumuz düşünüyorum, ama Irak/Sincar-Mahmur, Süleymaniye-Kerkük ve Doğu-Kuzey Doğu Suriye karasal alanları için aynı şeyi söyleyemem.
*
Soru şu:
Mücadele ederek geldiğimiz bu noktada, istediklerimizi YPG/PKK’ya nasıl kabul ettireceğiz?
Diyelim ki örgüte kabul ettirdik ya da en azından içindeki kırılganlığı, fikir ayrılığını tetikledik.
Peki doğudan-batıya, kuzeyden-güneye örgütü kullananların, himaye edenlerin beklentilerini, tuzaklarını, taviz taleplerini, hesaplarını nasıl yöneteceğiz?
Örgüt işi bir tarafa, bence işin asıl mücadele-müzakere tarafı burada.
Yani asıl aktörlerle nasıl ve neyin karşılığında konuşacağımız asıl meseledir.
Bu işin bir de şöyle bir tarafı var: Rusya ve/veya İran’a rağmen, ABD-İsrail ve AB ile mi konuşacağız?
Yoksa ABD-İsrail ve AB’ye rağmen, Rusya ve/veya İran’la mı?
Çok bağlantılı, çok aktörlü, çok alanlı etki ve ilişki geliştirmiş bu maşayı kullanan ellerden hangisini tutacağız?
İkisini birden tutabilecek miyiz?
Ya da birini ya da ikisi birden bağlayabilecek miyiz?
Bunun yolu nedir?
Ya da başka bir şekilde; örneğin İran-Rusya tarafından tutup, AB-ABD-İsrail tarafını mı çökerteceğiz, AB-ABD-İsrail tarafından tutup İran-Rusya tarafını mı çökerteceğiz?
Peki, bir tarafı tuttuğumuzu var sayalım, gerçekten taraf olduklarımız kendi taraflarındaki YPK/PKK’nın gerçekten çökmesine izin mi verecekler, yoksa iş vereceğimiz tavizlerle çok daha kötü bir noktaya mı gidecek?
Örneğin YPG/PKK’nın Suriye’de (adı ne olursa olsun) kerhen de olsa bir devlet kurmasına izin mi vereceğiz?
*
Burada başka şeyler de var.
Ola ki bir eli tuttuk, tutmadığımız el(ler)in ne yapacağını, neler yapabileceğini hesapladık mı?
Hele ki (bazılarının renkleri farklı alanlarda farklı renklere bürünmüş olsa da) birbirleriyle Ukrayna’da ve Ortadoğu’da kıyasıya bir mücadeleye tutuşmuşlarken.
Hele ki Türkiye’nin hassasiyetleri, duyguları, tepkileri kullanılırken, baskı yapıp, vaat sunarlarken.
Bence asıl sorular bunlardır.
Yani mesele sadece örgütteki direnç ve örgüt içi hesaplar değildir.
Asıl bir de bunlar var?
Peki asıl bu faktörleri, örgüt içi direnç ve hesapları teröristbaşı Apo’yu kullanarak mı aşmayı planlıyoruz?
Apo imana, insafa mı geldi? Sanmıyorum, ama diyelim ki geldi, topa girdi diyelim.
Yine de ben bu işe Apo’nun çok yeteceğini sanmıyorum. Eminim, bilirim, Apo bir terör ruhbanıdır. Biatlı terör müritleri vardır. Ama terörün ruhbanı Apo’yu, ‘terörün kaç halifesi’ ve müridi dinler, artık kestiremiyorum.
Peki bu Apo’yu kullanmayı başardık.
Bunun karşılığında Apo’ya ne vereceğiz?
Veya ne istedi bizden?
Özgürlük mü?
Peki (her ne istedi ise) bu istediğinin sonuçları, bedelleri ne olacak?
Hesapladık mı?
Yoksa giderayak Türk milletinin onurunun, egemenliğinin, bağımsızlığın, toprak bütünlüğünün simgesi TBMM’yi Mehmetçik kanına bulanmış ayaklarıyla kirletmeyi mi istedi?
Bilemem, belki de Sn. Bahçeli, projenin patlaması için böyle bir dil kullandı.
İnanın bilmiyorum, sadece düşünüyorum. Yoksa Sn. Bahçeli’nin böyle bir dil kullanmasına akıl sır erdiremiyorum.
Çünkü onur işi bu.
*
Uzattık.
Daha da uzar gider.
Şimdilik son cümlem de şu:
Türk milleti, devleti ve ordusu terörü çözer. Bütün zorluğuna rağmen dağda da çözer, çölde de çözer. Haklıdır çünkü. İhanete uğramış, arkadan vurulmuş, evladının kanı dökülmüştür. Haklı olan her zaman güçlüdür. Yeter ki gücünü kullanmasını bilsin.
Korkum ve kaygım ise şudur. Terör meselesi, iç siyasi hesaplara ve beklentilere kurban edilemeyecek kadar büyük bir meseledir.
Siyasi hesap ve beklenti içinde olanların çözebileceği bir mesele değildir.