Süper Neşeli Günler bir tiyatro oyunu. Türkçeye bu isimle çevrilmiş, aslen İngiltere'de yazılmış ve oynanmış bir oyun. Namık Kemal'in yaklaşık 150 yıl önce Londra'ya gittiğinde tiyatrolardan etkilendiğini ve tiyatro için en yararlı eğlence tanımını yaptığını biliyoruz.

Vatana dönüşünden sonra Vatan Yahut Silistre’yi yazdığını ve bu esere düşüncelerinin yayılması için önem atfettiğini de. Londra’da Namık Kemal’in izini sürmeye çalışırken Süper Neşeli Günler’e düştü yolum. Asperger sendromlu bir ergenin gözünden toplumun ve devletin zaafları, günahları ve elbette çözüm yolları irdeleniyor tiyatroda. Eser üzerinde esaslı bir mütalaa tiyatro eleştirmenlerinin işidir. İlk defa bir Londra tiyatrosuna gitmiş birisi olarak gözlemlerimi aktarayım yeter.

Sanat ne sanat ne de toplum için. Sanat hem sanat hem de toplum için. Sanat için, çünkü sanatınız sanatı desteklemiyorsa ortada bir eserden söz etmek mümkün değil. Toplum için, çünkü oyuncuya oynuyorsunuz tiyatroyu. Picadilly Tiyatrosu, Süper Neşeli Günler için tıklım tıklımdı. Öğrenciler, yaşlılar, gençler ve orta sınıf. Herkes büyük bir coşku içinde tiyatrodaydı. Dikkatimi çeken şeylerden biri iyi göremeyenler için sıra arkalarına konulan dürbünlerdi. Para atıp oyun boyunca kullanabiliyorsunuz. Koltukların arkasında menü vardı. Evet, sıradan bir tiyatro salonunda yemek yiyebiliyorsunuz. Hatta cep telefonundaki uygulamadan sipariş verdiğinizde yerinize kadar geliyor. Karnın açsa bize ne birader diye çıkışmayın. Yemedi Anadolu çocuğu… Ama tiyatroyu efsunlu bir hale getirmeye çalışan televizyon eskilerinin Londra’da beş para etmeyeceğini gördüm.

Süper Neşeli Günler aynı zamanda duru bir İngilizce ile dili savunuyor. Nüansları izleyicilere aktarıyor ve yüksek yapım kalitesiyle göz kamaştırıyor. Özellikle sahne, ses ve ışık tasarımı ile birçok ödülü cebine katmış yoluna devam ediyor. Milli Tiyatro’nun bir prodüksiyonu olmasına rağmen özel bir sahnede gösteriliyor. İçeride sadece Londralılar değil turist grupları da var ve herkes güzel bir akşam geçirmeye niyetli.

Ağır bir sosyal konu olmasına rağmen ne mesaja boğulmuş ne de izleyiciyi aptal yerine koyan göndermeler veya makyaja boğulmuş hiciv denemeleri var. Oyun kendi mecrası içinde akıyor ve gerekli tüm ikaz ve eleştirileri yaparak sahneyi kapatıyor. İzleyici zekasına hakaret edilmediği için mutlu.

Eminim benden yüz elli yıl önce Londra’ya gelen Namık Kemal de tiyatronun bu gücü karşısında benzer duyguları yaşamıştır. Türkiye’nin de Millet Kıraathaneleri ve Millet Bahçelerinden sonra bir Millet Tiyatrosu’na ihtiyacı var. Dileğimiz toplumun terakkisi için vazifesini yerine getirecek, ilham veren çalışmalarla yeni tohumların filizlenmesini sağlayacak köklerini Namık Kemal’den alan milli bir tiyatro. Yoksa başkalarının yazıp yönettiği oyunlarda kendimize yer bulacağız diye kendimizi zorlamaya devam edeceğiz. Namık Kemal ne millete efendilik yaptı ne de halk dalkavukluğu ucuzluğuna tevessül etti. Türkiye’nin büyük yürüyüşünü güçlendirmek için tiyatroyu Süper Neşeli Günler bağlamında yeniden düşünmekte fayda var.