Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz? Bu bir kitap adı. Enis Batur'un ABD üzerine yazdığı bir kitap. Enis Batur, Türkiye'de yayıncılığın da önemli isimlerinden.
Yıllarını yayınevi yönetmeye ayırmış ve hakkını teslim edelim Türkiye’nin yazı alanında günahına sevabına imzasını atmış bir isimdir. Farklı düşünceleriyle sınırları zorladığını görmek için yazının başında ismini verdiğim kitabın ismini hatırlamak bile yeter. Şimdi başka bir yayınevinin başında ve bu yayınevi 2500 TL fiyatla 1881 adet Mustafa Kemal kitabını dün saat 9:05 itibarıyla satışa sundu. Hiçbir itirazım yok. Serbest piyasa ve ürünlerine istedikleri fiyatı koymaya hakları var. Elbette istedikleri adette üretmek ve istedikleri saatte satışa sunmak da kendi tercihleridir. Ancak, bu tercihlerine saygı duymak yaptıkları işi doğru bulmak anlamına gelmiyor. Farklı nedenlerle… Bir defa kitabı okunacak değil saklanacak bir süs nesnesi haline getiriyorlar. İçinde okunacak değerler varsa elbette değerini kaybetmez ama yapılmaya çalışılan bunun ötesinde. Farklı bir yayıncılık tecrübesi. Atatürk diyerek neyi ne kadara satabileceklerini test ediyorlarsa limitleri hayli yukarı çektiler. Eğer bu kitaptan elde edecekleri gelirle bir hayra vesile olmak istiyorlarsa ona da saygı duyarım ama bu yapılan bana kocaman bir şaka olarak geliyor. Etrafta tepkilerimizi ölçen kameralar arıyorum ama göremiyorum. Herhalde başka bir sosyal deney.
Önceleri bu iş sağlam reklam yapan bankerlerle başladı. Parsayı topladılar ve bankerzedeler türedi etrafta. Ondan ilham alan kişiler işin içine dini karıştırdı ve çok ortaklı şirketlerin istismar edilen yapısı ortaya çıktı. Bunu farklı alanlardaki uçuk projeler izledi. Elbette 2500 liralık kitaba giden yolda hayali çiftlik zinciri kuranları da unutacak değiliz.
Derdim Enis Batur’un ticarethanesini yermek değil. Ama onlara müşteri sağlayan çarkta bir şeylerin yanlış gittiği kesin. Bir partinin televizyonunda Atatürk kitaplarını satmak yetmedi. Daha karlı Atatürk ticareti yapmak istediler. Abdülhamit endüstrisinin bir benzeri türedi. Hangisi diğerini üretti onu da tartışabiliriz. Sonuçta geldiğimiz nokta içi boşalmış bir kitabın süslenerek bir arzu objesine dönüşmesi.
Yakında manav tezgahlarında Mustafa Kemal markalı veya onun sevdiği tarım ürünleri görürsek şaşırmayalım. Özünden uzaklaşan her düşünce yozlaştırılıyor. Fikir gidince geride kocaman bir ambalaj kalıyor. Kaybolan fikrin cenaze namazını kıldırmak da ömrünü yayıncılığa vermiş anlı şanlı bir isme kalıyor.
Nasıl bilirdiniz diye sorduklarında vereceğimiz cevap ancak şu olabilir: Hiç kimsenin gülmediği kocaman bir şaka… Çünkü çok kötüydü.
Atatürkçülüğü gömmek için Atatürkçüleri gönüllü olarak kullanmak maharet ister. Alan razı, satan razıysa bize sadece hafifçe tebessüm ederek yolumuza devam etmek düşer. Hayatın acı bir ironisi bu: İnsanları olduğu gibi fikirleri de onu en çok sevdiğini iddia edenler gömüyor. Tekrar kalmayacağından emin olmak için de ara ara ziyaret ediyorlar.