Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın belirttiği gibi; "Türkiye'nin ABD ile yaşadığı en büyük problem ne F-35, ne S-400 ne de başka bir şey. En büyük problem PKK/YPG terör örgütü meselesidir."
Dış gündem oldukça sıcak ve yoğun.
Bir yandan 14 Haziran’da Brüksel’de yapılacak NATO Zirvesi hazırlıkları, bu zirve kapsamında bir araya gelecek olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın görüşmesine dair beklentiler ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Paris ziyareti diğer yandan Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik yürütülen operasyonlar ve bu operasyonlarla iyice köşeye sıkışan PKK’nın Peşmerge güçlerine yönelik saldırısı.
Dikkat edileceği üzere tüm bu konuların odağında PKK terörü meselesi var.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın belirttiği gibi; “Türkiye’nin ABD ile yaşadığı en büyük problem ne F-35, ne S-400 ne de başka bir şey. En büyük problem PKK/YPG terör örgütü meselesidir.”
Aynı şekilde Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian'ın daveti üzerine Paris’e giden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, L'Opinion gazetesinde kaleme aldığı yazıda dile getirdiği gibi Türkiye’nin bu ülke ile yaşadığı en önemli sorun da yine Fransa’nın PKK/YPG’ye verdiği destektir.
Çavuşoğlu’nun Paris ziyareti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden ile yapacağı görüşme sonrası her iki ülkenin PKK’ya yönelik yaklaşımları değişir mi?
Bu konuda çok umutlu değilim ancak her iki ülke de, Türkiye ile ilişkileri düzeltmeyi arzuluyorsa bunu yapmaları şart.
Söz konusu ülkeler desteklerini sürdürsün ya da sürdürmesin Türkiye her halükârda PKK’ya yönelik baskısını artırarak sürdürecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerdeki açıklamalarıyla gündeme getirdiği ve “terörün kuluçka merkezi” diye tanımladığı Mahmur’a operasyon konusu bunun en önemli işareti.
Erdoğan’ın açıklamalarının hemen ardından PKK’nın Mahmur sorumlusu Selman Bozkır adlı teröristin TSK ve MİT’in başarılı bir ortak operasyonu neticesinde etkisiz hale getirilmesi Türkiye’nin bu konuda düğmeye bastığını da gösteriyor.
Tabi Mahmur konusunda Gara ya da Kandil’e yönelik operasyonlara benzer bir operasyon düşünmemek lazım zira bu kampta terör örgütü mensuplarının aileleri de bulunuyor.
Burada önemli olan PKK’nın bu kamp üzerindeki etkinliğini kırmak.
Bu da ancak Irak’taki Birleşmiş Milletler Temsilciliği, merkezi Bağdat hükümeti ve Bölgesel Kürt yönetimiyle iş birliğiyle mümkün.
Hali hazırda Türkiye bir yandan söz konusu merkezler nezdinde diplomatik baskılarını artırırken bir yandan da Mahmur’un çevresindeki PKK kamplarına operasyonlar düzenliyor.
TSK karşısında sıkışan PKK, “operasyonlara neden engel olmuyorsunuz?” diye bu hafta sonu Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin denetimindeki Duhok’a bağlı Amedi ilçesinde Peşmerge güçlerine saldırdı.
Saldırı sonucu 5 Peşmerge hayatını kaybederken 7’si de ağır yaralandı.
Bu saldırı PKK’nın, en az Türkiye kadar Irak, daha çok da Kürt yönetimi için tehdit oluşturduğunu gösterdi ancak gerek Bağdat gerekse de Erbil’den yapılan açıklamalar, onların yeterince bu tehdidin farkına varmadığını, varamadığını ve de bu terör belasıyla nasıl baş etmeleri gerektiğini bilmediklerini gösteriyor.
IKBY’nin eski Başkanı Mesud Barzani’nin “Saldırıyı gerçekleştirenler hesap verecek” şeklindeki sözlerinin dışında yapılan açıklamaların hiçbiri saldırıyı kınamadan öteye geçmiyor.
Ne Bağdat ne de Erbil yönetimlerinden PKK’nın Kuzey Irak’tan çıkarılacağı ya da bu amaçla harekete geçileceğine dair herhangi bir söz işitilmedi.
Son bir yıl içerisinde PKK benzer şekilde birçok kez Peşmerge güçlerine yönelik saldırılar düzenledi.
Bu saldırılarda en az 15 Peşmerge hayatını kaybetti.
Her saldırı sonrasında benzer açıklamalar yapıldı ancak PKK’ya yönelik herhangi bir adım atılmadı.
O nedenle Mesud Barzani’nin “hesap verecekler” şeklindeki ifadelerinin de havada kalma olasılığı çok yüksek.
Gerek merkezi Bağdat yönetiminin gerekse de Erbil’in, öncelikle parlamentolarında karar aldırarak PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmeleri ve bununla mücadele edeceklerine dair net bir irade ortaya koymaları gerekiyor.
Kuşkusuz Irak Ordusu’nun da, Peşmerge güçlerinin de tek başlarına PKK’yı bu bölgeden söküp atmaları güç olabilir.
Ancak öncelikle bu yönde siyasi bir irade ortaya koymaları şart.
Bunu yapmaları halinde Türkiye ile iş birliği içinde PKK’nın o bölgeden sökülüp atılması mümkün hatta oldukça kolaydır da.
Açıkçası Irak’taki kaotik yapı, siyasi istikrarsızlık ve de PKK’yı açıktan destekleyen ABD ve el altından kendisine bağlı Haşdi Şabi güçleri üzerinden destekleyen İran etkisi nedeniyle Bağdat yönetiminden bu yönde bir adım gelmesi güç görünüyor ancak PKK’nın en büyük zararı verdiği Erbil yönetimi bu konuda Türkiye ile iş birliğine yanaşabilir.
IKB Hükümetini oluşturan partilerden en büyüğü olan Barzanilerin KDP’si bu konuya sıcak.
Birkaç ay öncesine kadar PKK’ya yakın duran Talabanilerin partisi KYB de, özellikle de Süleymaniye’deki gösterilerde parti binaları dahil olmak üzere birçok yerin PKK’lılar tarafından ateşe verilmesinden bu yana tavrını değiştirmiş durumda.
Onlar da artık PKK’yı kendileri için sorun olarak görmeye başladı.
Hükümetin küçük ortaklarından Goran hâlâ PKK ile yakın iş birliği içinde ancak onların da etkileri sınırlı.
Dolayısıyla Türkiye, KDP ve KYB ile ilişkileri geliştirerek IKBY’de PKK’nın terör örgütü olarak kabul edilmesini sağlayabilir.
Bu yönde kurulacak bir iş birliği sayesinde PKK’nın Mahmur’daki etkinliğine de Irak’ın diğer bölgelerindeki varlığını da son verilebilir.
Bu, Türkiye kadar onların da yararına.