NATO zirvesi yaklaşıyor ve dünya bu zirveyi sonuçlarının ne şekilde kendilerine yansıyacağı açısından yakından takip ediyor.

NATO zirvesi yaklaşıyor ve dünya bu zirveyi sonuçlarının ne şekilde kendilerine yansıyacağı açısından yakından takip ediyor. Sadece, siyaset anlamında değil, silah endüstrileri, terör örgütleri, yatırımcılar, özel askeri şirketler, organize suç örgütleri, göç hareketlerini organize edenler vb. Alınacak kararların dünyaya yeni bir düzen vereceği beklentisi giderek artıyor.

Ancak, alınacak kararların dünyaya yeni bir düzen verilebilmesi için NATO’nun başta siyasi, askeri, ekonomik, teknolojik olmak üzere güç unsurlarına yeterli bir şekilde sahip olması şüpheli görünüyor. ABD, NATO’yu yeni dünya düzeni için kullanmak istiyor, ancak NATO’nun özellikle yeni harekat alanlarında görev alabilmesi için gerekli kapasiteye sahip olmadığını da görüyor. Son Rusya krizi bunu göstermiştir. ABD’nin geri adım atarak Çin’i önceliğe almasında NATO’nun kapasite olarak yetersizliğini ve bu kapasitenin geliştirilmesi gerektiğini tespit etmiş olmasıdır. Bir ay önce Ukrayna nedeniyle ABD-Rusya olası savaşından söz ederken Ukrayna Krizinin önceliğini en azından şimdilik kaybettiğini görüyoruz. Bu krizi canlandırmak isteyenlerin Belarus üzerinde yönetime muhalif bir gazeteciyi ön plan çıkarmaları da krizin seviyesini yükseltmemiştir. ABD-Rusya arasındaki mevcut sorunların yeni istikametini belirleyecek olan Biden-Putin arasında, NATO zirvesinin hemen sonrasında yapılacak olan görüşmedir. Bu görüşme sonucu NATO’nun yeni planlamasını da etkileyebilecektir. NATO’nun birinci tehdit olan Rusya önceliği bile değişebilecektir. Aynı ABD’nin 2022 Pentagon bütçesinde Çin’i bir tehdit olarak anmaya başlaması ve bütçede yüksek bir oran tahsisi etmesi gibi.

ÇİN’İ HATA YAPMAYA ZORLUYOR

Rahmetli Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in “Dün Dündür.Bugün bugündür” sözü bir kez daha tecelli ediyor gibi. Biden Amerikası ülke içi sorunları özellikle giderek artan ve baskısını hissettiren ekonomik sorunları dikkate alarak, hakimiyetin maliyeti için soğuk savaş döneminde ki gibi harcamalar yapabildiği bir dönemi geride bıraktığını bildiğinden önceliklerini sık sık değiştiriyor. ABD, Rusya ile görüşme yaparken Çin ile görüşme zemini dikkate bile alınmıyor. Tam tersine, Hong Kong, Tayvan, Mynmar üzerinden Çin’i sürekli bir hata yapmaya zorluyor. Ve etrafındaki çevrelemeyi bir an önce tamamlamak istiyor.

Çin’in dünya üzerinde ve uzayda her yerde olduğunu ABD çok yakından hissediyor ve afyon savaşında kendisini ezmeye çalışan emperyalizme karşı intikam peşinde olduğunu biliyor, görüyor. Afyon savaşını aşağılanma süreci olarak gören Çin etkisi dalgalar halinde yayılıyor. Çin’in durdurulacağı yer kendi hinterlandı olması gerekirken, Çin, hinterlandını aşmış ve Batı dünyasının kalbine girmektedir. İdeolojik parametrelerden uzak ekonomi politik yöntem kullanan, ilişkilerde ABD’den farklı olarak ikili ilişkilerde karşılıklı ekonomik faydayı ön planda tutarak,siyasi konulara taraf olmadan izlediği politika Çin’e ciddi bir avantaj sağlamaktadır. İzlediği politika ile imajını giderek güçlendiren Çin, şimdilik ABD ile jeopolitik bir mücadeleye girmekten özellikle imtina etmektedir. Diğer taraftan Çin, izlediği politika ile ekonomik gelişimin ve siyasiistikrarını tehlikeye atabilecek küresel sorunlara yol açmamaya özen göstermekte ve rolünü belirlediği sınırlar içinde oynamaya devam etmektedir.

RUSYA İLE ÇİN BİRBİRLERİNE RAKİP

2001 yılında imzalanan dostluk anlaşması ile yeni bir boyuta taşınan Rusya ile Çin arasında ilişkilerin doruk noktasında olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. İki ülkeyi yakınlaştıran en önemli faktör ABD’dir. Tarihsel süreç içinde de inişli çıkışlı seyir izleyen ilişkiler, dostluğa dayalı olarak yürütülmeye özen gösterilmektedir. Görünürdeki olumlu tabloya rağmen Rusya’da ve uluslararası kamuoyunda uzun vadede Rusya’nın asıl rakibinin ABD değil Çin olacağına dair görüşlerin arttığı görülmektedir. Öncelikle Rusya ile Çin, Orta Asya’da birbirlerine rakip konumdadır. İki ülke ortak çabayla ABD’yi bölgeden uzaklaştırsalar da Çin’in özellikle ekonomik alanda ki girişimleri Rusya’nın entegrasyon süreçlerine zarar vermekte ve Rusya’yı tedirgin etmektedir. Rusya, Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmak amacıyla Şanghay İşbirliği Örgütü’nden ziyade Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi Çin’in yer almadığı örgütlere daha fazla önem vermesinin altında da bu tedirginliğin yattığını belirtebiliriz.

SSCB’nin yıkılışından sonra Rusya’nın etkisini kaybettiği Asya Pasifik bölgesinde oluşan boşluğu dolduran Çin, Rusya’nın bölgede güçlenmesini istememektedir.Aynı durum Ortadoğu içinde geçerlidir.Rusya milyar dolarlar harcayarak ve ABD ile çatışma riski yaşayarak Ortadoğu’da var olmaya çalışırken Çin ekonomik gücü sayesinde risksiz “sessiz” bir şekilde etkisini arttırmaktadır.Rusya’yı tedirgin eden diğer bir konu ise Sibirya’da giderek artan Çin nüfusudur.Ayrıca,Rusya’nın “dünkü” en önemli silah müşterisi Çin’in, silah ihracatında Rusya’yı geride bırakması da Rusya tarafından önemli bir gelir kaybı olarak görülmektedir.

ABD’nin, Rusya’da Çin’e karşı giderek artmakta olan olumsuz havayı ve Rusya’nın içinde bulunduğu ekonomik zorlukları da kullanarak sorun alanlarını minimize etmenin, en azından Çin ile mücadele sırasında anlaşmazlık alanlarını dondurmanın bu görüşmenin ana çerçevesini oluşturacağını değerlendirebiliriz.