Fenerbahçe'nin Avrupa macerası ne yazık ki hüsranla sona erdi. Yunan takımına elendiğimize mi üzülelim, ülke puanına daha fazla katkı verme imkânını elimizin tersi ile ittiğimize mi yanalım bilemedik yani. Halbûki; Olympiacos bizi devre dışı bırakırken öyle ahım-şahım bir futbol da oynamadı her iki maçta da. İlk maçın ilk yarısını İsmail Hoca çöpe atınca uzatmalar dahil kalan beş devrede yediğimiz üç golü telafi etmek mümkün olmadı/olamadı. Olmasaydı sonumuz böyle keşke.
İrfan’ın attığı nefis golün yanına bir gol daha ekleyemediğimiz için işin penaltılara kalması kaçınılmazdı. Kaçınılmaz olan bir şey daha varsa ki; bu aşamada ancak Fenerbahçe türü bir şanssızlıkla penaltılara kalan maçı kaybetmemiz olasılıkların en mümkünüydü. Çünkü o anda gördük ki ne Fenerbahçe kalecisi ne de Fenerbahçe’deki futbol aklı işin penaltılara kalacağına dair en ufak bir ön hazırlık yapmamış ve hem atılırken hem tutulurken iş tamamen Allah’a emanet modunda bırakılmış.
Oysaki genç Yunan kaleci su şişesinin üzerine hangi
futbolcumuzun hangi köşeye vuracağına dair notlarını yazmış, buna uygun olarak
pozisyon almış ve bizim tam üç penaltımızı kurtarmıştı. Zaten eğer penaltı
dışarı vuruluyorsa penaltının kaçmasından bahsedebiliriz yoksa penaltı kaçmaz,
mahir kaleciler tarafından penaltı kurtarılır. Bakmayın siz ertesi günkü
medyada yer alan penaltıların kaçtığına dair vurgulara. O penaltılar kaçmadı ki
o penaltıları Yunan kalecisi kurtardı.
Temsilcimizin kalecisi Livakoviç’in ve penaltı atıcılarının
karşılarındaki Yunan takımının gösterdiği hassasiyete benzer bir hazırlık ve
hassasiyet göstermediğini futbol takımını yakından takip eden Fenerbahçe
muhabiri kardeşlerimizin sosyal medya paylaşımlarından da gördük ve üzüntümüz
arttı. Demek ki İsmail Hoca veya ekibinden birileri bunu dert edinip buna uygun
hazırlık ve ön çalışma yapmamışlar.
Normal şartlar altında “şanssızlık”
deyip geçtiğimiz birçok şey aslında şanssızlık değil o konuya uygun ön
hazırlığın ve birikimin yapılmamasından kaynaklanan “boş vermişlik” halinin yansıması/tezahürüdür. Şans sadece ona
hazırlıklı olanların yüzüne gülen bir bilinç halidir der meşhur âlim ve kâşif Louis Pasteur.
Nasıl ki futbol bir sanat ve futbolcuların içinde önemli
sanatçılar varsa penaltı atmak ve penaltı kurtarmak da aynı şekilde bir
sanattır. Resim gibi, heykel gibi hatta mûsikî gibi. Kendine göre kuralları
olan, emek ve çaba gerektiren, disiplin altında sürdürülen bir sanat hem
penaltı atmak, hem de penaltı kurtarmak. Ve Yunan kaleci bizim üç penaltımızı
kurtarırken Batshuayi’nin gol olan tek penaltısını bile kurtarayazdı. Doğru
köşeyi bilerek topa müdahale etmesine rağmen Batshuayi’nin topa darbe hızı
yüksek olduğu için çeldiği halde kurtaramadı. Neredeyse dörtte sıfır
çekecektik. Ne fark edecekse?
Avrupa takımlarının birçoğu artık bırakın penaltı atışı için
hazırlık yapmayı taç atışından avantaj elde etmek için bile özel hocalar
eşliğinde ön hazırlıklar yapıyor işi “şansa” bırakmıyor. Takımlar arasında taç
atma antrenörü transferi bile söz konusu olabiliyor. Takım bütçelerinde bu
konuya yer veriyor önde gelen Avrupa takımları.
Aslında Yunanistan’daki Konferans Ligi Kupa Finali’ne
katılmak bir Türk takımı için çok güçlü bir hedefti ama yorganımız bir karış
kısa geldi üzerimizi örtemedi. Önümüzdeki sezonlarda daha iyilerini yapar Türk
takımları temennisiyle hepimizin 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramımız kutlu
olsun.