Dünya şimdilerde “zirveye veda ediyor” çünkü zirvede tutunmak her neslin marifeti değil! Demokrasi, özgürlük, bireysellik diye diye eşeğin aklına karpuz kabuğu çoktan düşürüldü. İnsanlığın oturduğu ego dallarının kırılması yakındır zira “kırılmazsa yeniden yeşermeyecek” nesiller…


Soru: Uzlaşı, özgürlük ve demokrasi en çok hangi dönemlerde anlamlı, değerli ve önemlidir?
Cevap: Savaşlarla ve acılarla yüzleşip dibi gördükten sonra!

Geceyi yaşamadan gün ışığının değerini fark edemeyen insanoğlu, var oluşundan bu yana kim bilir kaç kez zirveyi gördü ve egosuna yenilip orada tutunamayınca yuvarlanıp en alt basamağa düştü.
İnsanoğlunun şu an içinde bulunduğu “özgürlük ve bireysellik buhranlarının yarattığı mutsuzluk ve tatminsizlik” yeni bir sıfırlamayı beraberinde getirecektir çünkü dünya bunca ego, özgürlük, bireysellik, buhran yükünü taşıyamıyor artık!

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dibi gören ülkeler çıkışı NATO, AB, BM çatıları altında toparlanmakta buldu. Bu çatı oluşumlar sayesinde kendine gelen Avrupalı toplumların ilk özgürlük abartısı “Çiçek Çocuklar/Hippiler” oldu.
1960’ların akımı olarak dünyaya yayılan Hippiler zamanla fazlasıyla özgürlük zehirlenmesi yaşadı ve kendini tüketti. Sonrasında pek çok akım ile şansını denese de toplumlar zirvede tutunamadı çünkü her şeyin aşırısı/egolusu göz-kulak-gönül yorar, sığ sularda kirlenir, kirletir ve toplumun güvenini kaybettikten sonra zamanla kendini imha eder; Feminizm gibi.

2000’li yılların ilk çeyreğinde yaygınlaşan “Teknolojik Hippiler” de şimdilerde yozlaşma-zehirlenme-kendini tüketme-sığ sularda kirlenme/kirletme evresini yaşıyor.
Sosyal mecra denen alan, yasal düzenlemelerin teknolojik gereksinimler karşısındaki yetersizliği nedeniyle adeta idam sehpalarına döndü! Suçlamalar, iftiralar, hakaretler, tehditler arasında boğulup kayboluyor tüm yasalar ve elbette ki değerler!
Bunca yozlaşma “bir özgürlük akımını daha kapatıp silkeleme yaşatacak” büyük ihtimalle! Zira acilen format atılması gerekiyor insanlığın sözünü ettiği “sözde özgürlüğe ve bireyselliğe”.
Tüm bu özet üzerinden dönelim dünyanın tıkanmışlığına ve çözüm arayışlarına. Yeni Dünya Düzenine hızlı ve sorunsuz geçmek için yönetimler yeni bir çözüm arayışında ve bu çözüme ulaşmak için de her şeyin hızla dibi görmesi gerekiyor! Ki sonrasında “hep birlikte” ayaklar hızla yere vurulsun ve yeni anlayışlar eşliğinde yukarıya doğru hareket edilsin.
Sözünü ettiğim dibe vurma ve çıkışı yakalama sürecinde özgürlük-bireysellik gürültülerine maruz kalmak istemiyor dümendekiler. Aylardır sözünü ettiğim ve gelecek-geliyor-geldi dediğim “Organik Bütünlük Anlayışı” tamda burada devrede olacak zira değişim süreçleri “bireysel özgürlükleri değil bütünlük anlayışını” talep eder. Organik bütünlük anlayışının devreye girdiğinin ilk göstergesini Güney Kore’de ilan edilen sıkı yönetim ile gördük. Bu tarz sıkı yönetim kararlarını önümüzdeki süreçte çok daha fazla işiteceğiz yazın bir yere.
Özetle dünya yönetimleri; “özgürlük/bireysellik out tek ses olmak in” diyecek hızla! Kimi yönetimler çaktırmadan camdan faunuslara kimi de Güney Kore gibi aleni kararlarla yüzleştirecek halklarını çünkü özgürlüğü bol bulunca insanlık, eline yüzüne bulaştırdı her şeyi. Öldü, öldürdü, katletti, kirlendi, kirletti, zulmetti, alayına isyan etti ve şimdi de “sıfırlanma” vaktini bekliyor insan!
Bunca anlatımdan sonra diktatörlüğü yeni dünya düzeninde “Neo Diktatörizm” olarak görür müyüz diye soruyorum ve GÖRÜRÜZ diyerek cevaplıyorum.
Evet dünyanın belirmeye başlayan yeni yönetim rehberi NEO DİKTATÖRİZM… Velhasılı kelam dünya savaşlar/çatışmalar eşliğinde “neo diktatörizm” tarzını benimsemeye başlayacak hızla.
Her şeyin gerektiği kadarı karar, fazlası zarar ise; sonsuz özgürlük ve bireysellik ısrarı zehirledi insanlığı.

Yeni Dünyanın Yönetim Anlayışı Neo-Diktatörizm rehberliğinde dilerseniz Suriye’yi de okuyalım. İki ileri bir geri devam eden “Suriye Çatışmaları” kimin, nerede, nasıl konumlanacağını ve dünya dengeleri açısından kimlerin güçlenip kimlerin güç kaybedeceğini görmemizi sağlayacak…
2011’de başlayan Suriye iç savaşı ile göçler ve yan etkileri sürecinin faturasını başta bölge ülkeleri olmak üzere tüm dünya ödedi-ödemeye devam ediyor.
2011’den bu yana korku iklimine mahkum edilen Suriye şimdilerde yeni dünya düzeninin son rötuşlarıyla yüzleşiyor.

Savaşlar-çatışmalar-kaoslar merkezinde devam eden yeni dünya revizyonu eski oluşumları, sınırları, anlayışları, yönetimleri, kuralları out ederek yenilere yer açacak. Şu an Suriye’ye atılan son rötuşlar kimine göre Suriye’yi Sünni-Şii-Kürt Yönetimleri olmak üzere 3 parçaya bölecek, kimine göre de irili ufaklı daha fazlasına. Hangi şık devreye girerse girsin bu durum Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyayı uzun süre etkisinde bırakacak.

Türkiye’nin bu süreçte alacağı pozisyon ve atacağı adımlar komşu ülke olduğu için elbette ki fazlasıyla dikkatli olmayı gerektiriyor. Ne pasif ne de doğrudan taraf olmak yerine yeri geldiğinde balans yeri geldiğinde de dinamo görevlerini üstlenmesini beklediğim Türkiye, gerektiğinde “askeri yönünü” de sergilemekten çekinmeyecektir. Kim kime dum duma bir tabloda seyreden Suriye iç savaşı her an “dengeler arasındaki çekişme” ile tarafların rengini belli etmesine ve daha şiddetli yüzleşmelere de sahne olabilir.
Bu durum içinden çıkılamaz bir kaosa sebep olduğu takdirde ise “Türkiye yumruğunu masaya vuracaktır” ve Suriye konusunda nihai kararı verecektir elbette…