Hiç ama hiçbir neden O’nunla buluşmanıza engel değil, olmamalı. Yeter ki isteyin ama derinden, ama gönülden, hem de bütün hücrelerinizle isteyin. Çünkü istemek yani arzu etmektir işin başı.

Bir istek yoksa yaprak bile kımıldamaz ve rüzgâra haykırmaz. İstek yoksa bulutlar yağmura dönmez ve rahmet olmaz yeryüzüne. Arzu yoksa tohum çiçeğe dönmez, ekinler baş vermez, dertler deva bulmaz, ilkbahar yazın habercisi olmaz. İstek yoksa sular akmaz mecralarında, serinletmez, ateş yakmaz, pişirmez, kan yürümez damarlarda ve gözler bakar ama görmez onca güzellikleri. Bütün mesele, istek deryasına yeterince dalabilmekte. Bu deryayı içinde yeterince bulamayanlar arar arar da yorulurlar bir gün. Oysaki uçsuz bucaksız bu güç uzağımızda değil içimizde. Kısacası içimizde uyuyan devi kaldırmayı yani isteği de istemeliyiz. Uyandırmalı ve harekete geçirmeliyiz. Yoksa insana verilmiş olan en temel varlık ve zenginlik olan hayat bile isteksizlik girdabında debelenir durur. İsteksiz hayat, yürümeyen, yaşamayan ışıksız bir şehir gibi, annesiz bir çocuk gibi anlamını yitirir, odağını kaybeder. İstek yoksa hayat kaygan zemine dönüşür. Her an her şey olur ve akan hayatın girdapları isteksiz kişiyi kendi isteğine göre savurur, şekillendirir. Oysaki istek, arzu ettiğiniz ışıkla buluşmanızı sağlar. İsteğiniz arzu ettiğiniz ışığa götürür ve aydınlatır sizi, karanlıklardan kurtarır.

İSTEKLERİN GÜCÜ

Güçlü isteği değil midir ayçiçeğini güneşle buluşturan. Adı ayçiçeği olsa da aslında o güneşe âşıktır. Ona yönelir, üstelik de boynunu eğerek. Onu görünce açar çiçeklerini, renklere bürünür. Bir gün yakıp kavursa bile değer, çünkü ayçiçeği vurgundur güneşe. Hiçbir zaman ona ulaşamayacağını bildiği hâlde bıkmadan, usanmadan ona yönelir, onunla olur. Elbet bir gün güneşe olan aşkı anlaşılır, bu sevda karşılık bulur diye ona yönelmeye devam eder. Belki ona ulaşamaz ama ondan aldıklarını içine kadar yansıtır, onunla gelişir ve sonunda aşkın meyvelerini sunar insanlığa. Şu hâlde istek dünyasının da bir kaynağı var: Aşk. Evet neyi istiyorsanız, neye yönelmek istiyorsanız, nereye gitmek istiyorsanız isteyin; bunun için yeterli bir aşkınız yoksa işiniz zor. İstekli bir kişi olmak önemlidir ama yeterli olmak için isteklerin tutkulu bir aşkla taçlanması gerekir. Yani istek bedenini aşk ruhuyla canlandırmalı ve tutkulu, canlı bir isteğe sahip olmalıyız.

Ne olur isteklerinizi olanaklarla sınırlandırmayın. Olanaksızlıkların güçsüz isteklerin uydurması olduğunu unutmayın. Yeter ki vermeyi isteyin, verilecek bir güzellik bulacaksınız. Yeter ki isteyin, muhakkak taşların üzerine koyacak bir taş vardır etrafınızda. Yıkmaya değil, yapmaya yönelmişse istekleriniz kendinizle övünebilirsiniz.

Sonsuz döngülerle örgülenen hayat, isteklerin isteksizlikle savaşına sahnedir. Gerçek isteklerden yoksun hayat, hayali olduğu kadar boş da olan isteklerle çevreler kişiyi. Dolayısıyla istekler, “vermek” fiilinden almalı kuvvetini. Diğer bir ifade ile gerçek istekler, gücünü vermekten alır. “Almak” fiiline odaklanan isteklerle dolu bir hayat, aslında kocaman bir boşluğu, anlamsızlığı ve hatta kişiliksizliği getirir.

YAŞAM İSTEMEKLE BAŞLAR

Varsın isteklerimizin sonu gelmesin, önemli değil. İsteksizliğin boşluğundaki bir hayat, maymun iştahlı ama hareketli bir hayata tercih edilmelidir. Unutmayın ki hayat istekle başlar, istekle biter. Önce bir can bir diğer canı sever ve ister, sonra yeni bir can hayat bulur. Anne karnındaki kısa ömür, dünyaya gelme arzusu ve heyecanı ile geçmek bilmez. Ve günü geldiğinde yeni bir canlı eklenir canlılar dünyasına. Belki de bütün dünyayı değiştirebilecek bir güce sahip olacak gelecekte. Belki de kendi ihtiyaçlarını bile gidermekten aciz bir insan olacak bilinmez. Ama hayat arzuların sahnesi olacak. İstekler dünyasındaki yolculuk, hayatı boyunca peşini bırakmaz kişinin. Okullar bitecek, diplomalar alınacak, bir meslek edinilecek, hayatta bir rol üstlenilecek. Ailedeki roller, iş yerindeki roller, toplumsal roller. İstekle oynanan roller seyircilerden alkış alırken; isteksizlik bir gün, eldeki rollerin yitirilmesine sebep olur.

İstek, bazen sevgilinin elini sımsıkı tutmaktır deniz kenarında. Alıp kaçıracakmış gibi bakmaktır onun gözlerine. İstek; salonun ortasında at olup, çocuğunuzu hoplatmaktır sırtınızda. Başkasına zarar verir diye yoldaki taşları kenara atmaktır bazen. Yürümekte zorluk çeken yaşlıya baston olmak, tepe takla olmuş bir böceğin hayatını düzeltmek, bir kış akşamı pencereye gelen kuşu okşamak ve acıkmış bir kişiye bir ekmek uzatmaktır. Bütün bunlar, kişi ile hayat arasındaki alışverişin istekle örülmüş rengârenk motifleridir. Ve nihayet karanlıkta açılan eller ilahi bir isteği dile getirir aslında. Yerlerden göklere doğru uzanan bu arzu; kimi zaman öze akan gözyaşı olur, kimi zaman karanlığı delen bir ziya, kimi zaman ise dertlere derman bir haykırışa dönüşür. Hani demiştik ya güneş aşkını ay ışığı ile ziyadeleştiren ve adını da ondan alan ayçiçeği gibi, karanlıkta arzular sevgiliyi. Arzular da kendinden geçer. Kimileri için anlamsız bir boşluk olan ölüm, istek sahipleri için sevgililer sevgilisine kavuşmaktır aslında.

Gelip geçen ömür yolculuğunda, sevinç kadar ağlamak da istenir bazen. Çoğu zaman kararıyor, kapanıyor da gözler göremiyoruz olup bitenleri. Ve duyguları, duyguların bizi alıp götürdüğü yerleri, o anları, yeşilleri, engin mavilikleri kaybediyoruz giderek. Siyah ile beyazın arasındaki gride debeleniyoruz âdeta. Debelendikçe gride sabitleniyor ve siyaha yakınlaşıyoruz.

Nerede istek dolu o yüksek duygular. Hani tüm canlılarla konuşurduk da duyardı bizi dallar, yapraklar duyarlardı da açardı güller. Oysaki bırakın gülleri, kendimizle bile konuşamaz olduk. İç bağlantıları kopmuş aygıtlar gibi giderek mekanikleşiyoruz. Duygulardan arınıp mantık örüntüleri ile kendimizi daha bir çevreliyor ve gerçeklikten koparıyoruz.

Oysaki dayanılmaz engin mavilik, binbir renkte çiçekler, gökler, yerler, canlılar, cansızlar ne de güzeldi hayat ve onu var eden değerler. Evet böyle bir hayatı istiyoruz. Karanlığa boğulmamış, renklerini yitirmemiş, benlik atına binmemiş, değer taşıyan isteklerle dolu bir hayat.

Neden kayıp olunca daha bir anlamlı oluyor değerler, ölünce mi anlaşılacak güzellikler, gidince mi anlam kazanıyor… Neden ışıksız kalınca anlıyoruz gözlerin rengini? Neden isteksizlik belasına kapılınca arzuların, hem de tutkulu arzuların kıymetini anlıyoruz. Buyurun sıralayın isteklerinizi. Sizden dışarıya güzellikler taşısın bu istekler ve isteklerinizi bizle paylaşın…