Papa'nın ziyareti ile ilgili barış, hoşgörü ve birlikte yaşam gibi kavramlar öne çıksa ya da çıkarılsa da ziyaretin bunların ötesinde etkileri ve sonuçları olacağa benziyor.
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, üç günlük Irak ziyaretini tamamlayarak Vatikan’a döndü.
Ziyaret beklendiği gibi tüm dünyada geniş yankı buldu.
Papa’nın ziyareti ile ilgili barış, hoşgörü ve birlikte yaşam gibi kavramlar öne çıksa ya da çıkarılsa da ziyaretin bunların ötesinde etkileri ve sonuçları olacağa benziyor.
O nedenle ziyaretin Papa’nın söylemlerinin ötesindeki anlamlarına bakmakta yarar var.
Her şeyden önce ziyaretin zamanlaması dikkat çekici.
Gerçi ziyaret uzun zaman önce planlanmıştı ancak pandemi süreci nedeniyle 15 aydan bu yana Vatikan’ın dışına çıkmayan 84 yaşındaki Papa Francis’in, henüz salgın riski ortadan kalkmadan üstelik son dönemde vaka sayısının ciddi oranda artış gösterdiği Irak’a böyle bir ziyaret gerçekleştirmesinin anormal bir durum olduğunu söylemek gerek.
Zira ziyaret salgın sonrasına ya da en azından vaka sayısının belirli bir düzeye düşmesinden sonraya bırakılabilirdi, ancak beklenmedi.
Ayrıca ziyaretin güvenlik açısından da oldukça riskli bir dönemde yapıldığını belirtelim.
Zamanlama, ziyaretin diğer unsurlarıyla birlikte değerlendirildiğinde anlam kazanıyor.
Kanımca Papa’nın ziyaretinde önümüzdeki dönem Irak’ın, hatta bölgenin geleceğine etkileri olabilecek iki unsur var öne çıkan.
Biri Papa’nın Necef’te, Şiilerin ruhani lideri Ayetullah Ali Sistani ile görüşmesi, bir diğeri Kürt bölgesine yapılan ziyaret ve burada verilen mesajlar.
Papa’nın Irak’ta Sünnileri es geçerek sadece Şii bir dini lider ile görüşmesi Hristiyan-Şii dayanışması gibi tartışmaları başlattı.
Özellikle Sünni kesimde, ziyaretin yeni bir Şii-Sünni çatışmasını tetikleyeceği hatta ziyaretin bizzat bunu amaçladığı ve böyle bir çatışma halinde Hristiyan-Batı dünyasını Şiilerden yana pozisyon almasının planlandığı yönünde değerlendirmeler var.
Üstelik bu değerlendirmeler salt Irak ile de sınırlı değil.
Yeni ABD yönetiminin İran ile ilişkileri normalleştirme planlarıyla değerlendirildiğinde bunun tüm bölgeyi etkileyecek bir Şii-Sünni gerilimine dönüşebileceği dillendiriliyor.
Gerçi Ali Sistani ile İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney arasında bir nüfuz çekişmesi var ancak son kertede bir Şii-Sünni çekişmesinde her iki dini liderin aynı tarafta yer alacağını görmek gerek.
Dolayısıyla Papa-Sistani görüşmesi bu yönüyle ABD-İran normalleşme sürecinin bir parçası niteliğinde.
O nedenle bölgedeki Sünni ülkelerin ziyaretten rahatsızlık duyduklarını belirtelim.
Ziyaretin Kuzey Irak ayağı ve burada verilen mesajlar, ziyaretin zamanlaması ve Sistani görüşmesiyle birlikte değerlendirildiğinde ortaya Türkiye’yi de yakından ilgilendiren sonuçlara işaret ediyor.
Burada en dikkat çekici konu Papa’nın kullandığı “Kürt” ve “Kürdistan” ifadeleri.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi liderleri bile, yönettikleri yerden söz ederken “Kürdistan” yerine “Kürdistan Bölgesi” ifadesini kullanırken Papa, gerek Erbil’deki ayinde yaptığı konuşmada gerekse de KDP lideri Mesud Barzani ile yaptığı görüşmede, “Kürt halkını selamlıyorum”, “Kürdistan’ı unutmadım” şeklinde ifadeler kullandı.
Papa’nın, bu sözlerinin “bağımsız bir Kürt devleti”ne destek olarak yorumlanacağını bilmemesi düşünülemez, ki birçok kesim tarafından öyle de yorumlandı.
Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti demek Irak’ın parçalanması demek.
O nedenle bu ziyaretin, zaten uzun süredir gündemde Irak’ın parçalanma sürecini hızlandırma ihtimali var.
Papa, bu ziyaretiyle Şiiler ve Kürtlere verdiği güçlü destek ile bu kesimlerden parçalanma sürecinde Hristiyan azınlığın korunmasını garanti altına almaya çalıştı denilebilir.
Gel gelelim Papa’nın “selamlıyorum” dediği Kürt halkı sadece Kuzey Irak’taki Kürtler ile sınırlı değil.
O selamın aynı zamanda ilk olarak kuzey ve kuzeydoğu Suriye’deki Kürtler, sonrasında da Türkiye’deki Kürtlere yönelik olduğunu anlamamak için fena halde saf olmak gerek ki, zaten çok geçmeden Suriye’deki Kürtleri temsil ettiğini iddia eden PYD o selamı aldığını açıkladı.
PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı terör yapılandırmanın Hristiyan sözcülerinden Kino Gabriel, Papa’nın Kuzey Irak Kürt Bölgesini ziyaretinin kendileri açısından da umut verici olduğunu belirterek, Papa’yı kendi bölgelerine de beklediklerini söyledi.
Haydi şimdi puzzle’ın parçalarını birleştirelim.
ABD’de, “Türkiye’deki muhalifleri destekleyerek mevcut yönetimi indireceğim” diyen bir yönetim iktidara geliyor.
Bu yönetim Şii İran’a zeytin dalı uzatırken Sünni Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelere mesafe koymaya başlıyor.
Uzun süredir Türkiye ile mesafeli olan bu ülkelerle Ankara arasında buzlar erimeye başlıyor.
Bu arada Tahran’dan Türkiye’ye yönelik olumsuz mesajlar dillendirilmeye başlıyor.
Hatta İran, Irak’ta etkisi altındaki Haşdi Şabileri, PKK ile iş birliği içinde Türkiye’ye karşı harekete geçiriyor.
Washington, bölgede bir terör devletinin oluşumu için bir yandan PKK/PYD’ye desteğini arttırırken bir yandan da KDP, ENKS gibi diğer Kürt gruplarının bunlarla ortak hareket etmesini sağlamaya yönelik çabalarını yoğunlaştırıyor.
Derken, pandemi sürecinin ortasında 84 yaşındaki Papa, güvenlik riski had safhada olan Irak’a giderek Şii lider Sistani ile görüşüyor ardından Kuzey Irak’a geçerek, “Kürt” ve “Kürdistan” diyor.
Ortaya çıkan tablo, Papa’nın bu ziyaretin bölgenin yeniden dizayn edilmesi ve bölgede bir terör devleti kurulma hesaplarının bir parçası olduğunu gösteriyor.
Papa’nın niyeti bu değilse bile onu apar topar oraya götürenlerin hesabı budur.