Dünyada iyiler ve kötüler var. Dostlar ve düşmanlar var, Habiller ve Kabiller var.

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ

Sayfamız Buluşma Noktası haftalık olduğundan bazı günleri ya erken ya da geç karşılıyoruz. Bu vesile ile iki gün önce her zamankinden daha da büyük bir coşkuyla kutladığımız Cumhuriyet bayramımızı sizlerle tekrar paylaşmak istedim. 96 yıl evvel kurulan Türkiye Cumhuriyeti elbette yönetim şekli itibariyle yeni ancak millet olarak kadim bir medeniyettir. Son yıllarda yaşadığımız sayısız iç ve dış terör saldırılarını defalarca def eden bu milletin feraseti her zaman zor zamanlarda ayağa kalkmış ve töresine siper olmuştur. Türk Müslümanlığı (Dr. Sait Başer aittir) tezinin varlığı ve basiretinin dünyaya adaletin kılıcı ve hala İslam’ın kalesi olduğunu özellikle son Barış Pınar’ı harekatıyla göstermiştir. İnşallah ilelebet payidar olacak olan Türk milletinin varlığı için kendini siper eden şehit ve gazilerimize minnettarız.

OYUN İÇİNDE OYUN VAR!

Dünyada iyiler ve kötüler var. Dostlar ve düşmanlar var, Habiller ve Kabiller var. Bütün bu cümleler klasik gelebilir insanlara. Oysa bütün mücadele "hak ve batıl' ekseninde cereyan eder. Savaş sadece karşıt kuvvetlerin birbirine taş atmak, ok ve bomba atmak, roket atmak, şeklinde olmaz. Düşman kendine köle kurbanlar seçiyor. Onun için egemen güçlerin müttefikleri vardır. Kendisine bağlı, her ne emrederlerse yerine getiren uydu ülkeler vardır. Hatta kendilerine taşeronluk yapacak işbirlikçileri vardır. Hainler, zalimler, katiller ve canileri vardır. Kravatlı, purolu, göbekli beyefendiler ellerini kana bulamadan kullandıkları maşaları ve maşaların da maşaları vardır. Bunu herkes bilir. Bildiğimiz egemen devletlerin de kendi içlerinde veya dışında siyonizmin belirlediği dünyanın en insiyatifli aileleri vardır. Dünyadaki bütün silah ve uyuşturucu trafiğini ancak onlar yönetirler. İlaç ve petrol zenginleri bunların emrindedir. Velhasıl bunlar dünyadaki egemen güçlerin de üzerinde üç beş ailenin oluşturduğu monoblok bir şer yapıdır.

Kültürel sömürgecilik...

Günümüzde kültürel sömürgecilik hat safhada. En baştan düşünce yapımız değiştiriliyor. Türkçe neredeyse kullanılmıyor. Bütünüyle yabancı kelimeler hayatımızı işgal etmiş durumda. Kelimeler yapısı gereği doğduğu ülkenin, inancı ve kültürünü taşır, ayrıca o kültürü yansıtır ve yaşatır. Günümüzde Türklük, Müslümanlık duyarlılığı yerine daha çok global inanç ve kültüre yöneliyor insanlar. Ne yazık ki Batı medeniyetine öykündüğümüz de bundandır. Batı kültüründe yaşam biçimi farklıdır; kutlamalarda alkol alınır ve haddi aşan eğlenceler yapılır. Türk kültürüne taban tabana zıt olan bütün etkinlikler ne yazık ki gençlerin ve yeni neslin tercih ettiği hezeyanlardır. Türk kültüründe adalet ve ahlak duygusu, sevgi, şefkat ve merhamet hayatımızın dinemosudur. Ne yazık ki bunları da unutmak üzereyiz. Batı ülkelerinde sokakta giden bir sokak kedisi insanı görür görmez kurşun gibi kaçarken, bizde sokak başında gördüğümüz bir kedi yönünü bizden tarafa çevirir ve sevilmek ister. Bu fark yaratılanı yaradandan ötürü sevmekle izah edilebilir.

“Hayat şuurdur”

Şimdi öyle bir zamana geldik ki; nasıl yaşayalım ve nasıl davranalım. Pozisyonumuz ve duruşumuz nasıl olmalı diye kendi kendimize sormalıyız. "Hayat şuurdur" cümlesinin içini doldurmaktan ve bu cümleyi diriltmekten başak çaremiz olmadığını söyleyebiliriz. Şuurlu olmak iyiye de kötüye de duyarlı olduğumuzu gösterebilmektir. Hak ve batılı birbirinden ayırt edebilmektir. Dost kimdir, düşman kimdir bilebilmektir. Şuur geçmişi iyi okumak, geleceği kestirebilmek, basiret ve feraset sahibi olmak ve siyasetin ehveni şerrini bilmektir. İnsan iyiliğin ve kötülüğün nereden ve ne zaman geleceğini bilmelidir. Şuurlu toplumun duyarlığı ve sorumluluğu sayesinde ayakta durulabilir. Kimliğini ve kişiliğini koruyabilir insan. Bağımsızlığını sürdürebilir ve özgürlüğün tadını çıkartabilir. Onun için hayat şuurdur. Şuur dirlik ve düzenlik, gaflet uyuşukluk ve kaostur.

Oyun içinde oyun var!..

Başlığımız "Oyun içinde oyun var" dedik. Son tahlilde ne yazık ki bilişim teknolojileri yeni oyun yazılımlarıyla çocuklarımızı ve gençlerimizi ileride egemen güçlerin birer parasız lejyonerleri haline getiriyor. Örneğin Amerika gibi süper güçler ve işbirlikçileri iyi adam, karşıtlarını da kötü adam olarak konumlandırıyor. Oyun bu ya! İnsan fıtratı iyi adamdan yana ve kötü adama karşı kin ve intikam duygusu besliyor. Günümüzden aktüel hadiselerinden örnek verecek olursak; Amerika Suriye'de Türklere karşı PKK'yı koruyor. PKK'lar ezilmesin diye yardım ediyor. PKK ve YPG de Amerika'dan yana oluyor. Sen de bir çocuksun ya da bir Türk genci olarak oyuna dahilsin. İyi adam olarak tanımlanan Amerika gibi egemen güçlerden yanasın ve onların safındasın. Savaşıyorsun. Kimlerle; güya işgalci Türk ordusuyla, mehmetçiklerimizle. Vay anam vay!.. Nasıl da pusuya düşüyoruz. Olduk mu bir Amerikan askeri. Oyun da olsa bir vatan haini oluyoruz. Aklınızı başınıza devşirin beyler gelecek nesil elimizden kayıp gidiyor. Oyun içinde oyun var!.. Uyanın artık ve acil tedbirler alın. Böyle oyunlar uyuşturucudan da beter. İnsanın ruhuna işliyor. Evet devletimizin bekası, milletimizin selameti için şuurlu olmak en büyük güç bizim için vesselam!..

KADER

Bir atom bombası düşer uzaklara. Onların kaderi der geçersin. Oysa her kader seni de bağlar beni de. Bazen tam gözünün önünde bazen de hiç bilmediğin bir yerde kaderine ağlayanları duyarsın; kulak tıkayamazsın. Bir zafer kazanmak istersen başkasının sevincine, mutluluğuna sırt çeviremezsin. Kader alnımıza yazılmış, silmek mümkün mü? Ama o yazgıyı birlikte yaşamak mümkün. Öyle bir yaşa ki kaderini, felek başkalarına kıyamasın. Sayende kader boynunu eğsin.

GİYİM ŞEKLİ IRKÇILIK SEBEBİ OLUR MU?

Avusturya parlamentosunda siyasetçi olan Martha Bissman Çevre ve barış konusunda son zamanlarda da Müslüman kadınların giyimlerine yönelik tacizlerle ilgili çalışmalarından dolayı alkışlanıyor. Esasen bir insanın giyim tarzı ırkçılık sebebi olmamalı. Bu hastalıklı bir tutumdur. Martha ülkesinde sosyal medya platformunda bir kampanya başlatmış. Fotoğrafta görülen t-shirtlerle bir farkındalık yaratmaya çalışıyor. Başörtüsü kullanan Müslüman hanımlarına en son Fransa’da polisin şiddet uygulaması da eklenince Avrupa’nın zihinsel genetiğindeki bastırılmış duygular, davranış biçimler ortaya çıkıyor. Zoraki medeniyette bir yere kadar. Avrupa ve batı aslında kendisine yeteri kadar tolerans tanıdı. Hastalıklı bu tutumunu tedavi etmesi gerektiği de aşikâr. Marta Bissman’nın satışa çıkardığı bu t-shirtlerin ön yüzünde “seviyeli politika” yazıyor. Arka yüzünde ise başörtüsü yasağı mı diye soruyor? Altta da “Hayır teşekkür” diye yazıyor. Yani kibarca giyim şekli üzerinden ırkçılık düşüncesini yıkmaya çalışıyor. Bissman gibi duyarlı, vicdanlı ve gerçekten medeni insanların çoğalmasını diliyorum.

ARTI – EKSİ

Artı

Hastanede müzik yayını

Bahçelievler Sadi Konuk Hastanesine bağlı ek hizmet binasında başhekimin talimatıyla klasik Türk müziği sesini arka fonda duymanız mümkün. Binaya hasta gelenler en azından ruhu dinlenmiş ve fizyolojik hastalığını tedavi edecek gücü kendinde bulmuş olarak çıkıyor sağlık merkezinden. Gelen hastaların yüzünde bir tebessüm görüyoruz ama aynı mütebessim yüzü sağlık personelinde de görebiliyorsunuz. Müziğin özellikle de kendi klasik müziğimizin ruhsal hastalıkların tedavisindeki etkisi bilinirken bunun uygulamaya sokulması doğrusu karar alanları canı gönülden kutlamamızı icab ediyor.

Eksi

Tasavvuf müziği diye

Araç sürerken radyo frekansları arasında dolanıyorum. Bazen ne olduğunu anlamaya çalıştığım müzik türleri oluyor. Özellikle kendini İslami yayın yaptığını söyleyen radyo istasyonlarında Tasavvuf müziği ya da dini müzik altında tuhaf bir müzik bestesi! üzerine yerleştirilmiş sözler dikkat çekiyor. Müziği önce sol anarşist grupların devrim şarkılarından biri zannederken şarkıda Hazreti Muhammed ve diğer İslam büyüklerimizin adları geçtiğini duyuyorum. Aslında bu konuda çok fazla söylenecek söz de bulamıyorum. Bu konuda halimiz içler acısı.

TARKOVSKY’NİN DUASI

Ünlü Rus yönetmen Tarkovsky filmlerinin bir ifade biçimi olmadığını bir dua olduğunu söylemiş. Ne güzel bir temenni. Mesleği yönetmenlik olan bir kişinin bunu söylemesi aslında hayatın her anında ibadette olduğunu da gösteren bir anlam taşıyor. Dua kendimizi inşaa etme biçimidir. Sadece namazda veya şekli ibadette değil varlığımızı halden hale sürüklerken ibadet edercesine işimizi yapmamız isteniyor bizden. Sanat duaların en hızlı yayılma şeklidir. İşin içinde yine bir şekil olsa da tek bir şekilde kalmamaktır işin hakikati. Kimimiz müzikte kimimiz çöpçülükte, öğretmenlikte, veznedarlıkta kendimizi hakikatle buluşturup benden bize geçeriz. Duanın en üst mertebesi bu olmalı. Dua ederken başkalarını da dualarına katabilmek. O yüzden İslam dininde bir müminin mümin kardeşine duası şifadır denir. Biz olduğumuzda dualar kabul olur ve hayatımızın en büyük en geçerli rolünü de başarıyla yerine getirmiş oluruz.