Dünyanın ilk yirmi ekonomisi içinde mesela otomobili lüks kabul eden yegane veya az sayıdaki ülkeden birisi Türkiye'dir.
Özel tüketim vergisi, lüks kabul edilen ürünlerden alınan harcama vergisi olması yönüyle bilinir. Bunlarla beraber sağlığa ve çevreye zararlı ürünlerin de ÖTV kapsamına girdiğini bilirsiniz.
Ama lüks kısmında kalırsak söylenecek çok söz vardır. Bu öyle bir dünya ki belli ekonomiler için ihtiyaç görülen ürünler, bir kısım diğer ekonomiler için lüks kabul edilir.
Dünyanın ilk yirmi ekonomisi içinde mesela otomobili lüks kabul eden yegane veya az sayıdaki ülkeden birisi Türkiye’dir.
Otomobillerden yüksek vergi alan ekonomiler vardır. Fakat genellikle bunu lüks değerlendirmesi üzerinden anlamlandırmazlar. Türkiye de sürdürülebilirlik üzerinden bir yaklaşım sunabilecekken otomobili lüks yorumlaması gerçekten absürt bir durumdur. Her otomobilin lüks olmadığı şeklinde ikinci bir yaklaşım varsa da eksiktir. Otomobil, kaza-güvenlik ilişkisi nedeniyle tıpkı deprem tehdidi altındaki konut gibidir. Ve güvenlik unsurlarının yüksek fiyatlara tekabül ettiğini bilirsiniz.
Lüks düşüncesi sinir bozucu neticeler de ortaya çıkarır. Türkiye’deki yayaya saygısızlığın gerisinde belki de bu algı yatar. Yayaya saygı gerçekten refahın ve gelişmişliğin göstergesi olarak görülebilir. Ona yol vermemenin, onun kaldırımına park etmenin, üstüne su sıçratmanın, korna sesiyle rahatsız etmenin gerisindeki gerekçe hep bu otomobil-lüks ilişkisi olabilir.
Satın alma maliyetlerinin yüksek olması, ilk 20 ekonomi içinde bağıran bir fakirlikten başka bir şey ifade etmeyebileceğinden insan hayatının değersizliği algısı, otomobiller üzerine uygulanan vergilerle besleniyordur da denebilir. Kiralamalarda boş senede imza attırılması da aynı ilişkidir. Bu algı mutlaka değişecektir, sadece zamanını bilmiyoruz.
Bütün bu fotoğraf otomobil üzerine kapitalist fırsatçılığı da besler. (ÖTV’nin uygulandığı diğer alanlar da farksız değildir.) Fırsatçılığın birçok örneğini ÖTV artışından bu yana gördünüz. Fakat bunun farklı bir boyutuyla karşılaşılabilir.
Anlaşılan son zamanda enflasyonla ilgili kaygılar büyüyünce yapılan ÖTV artırım yanlışı, geri alınmak durumunda kaldı. Peki, otomobilin ya da ÖTV’li diğer bir ürünün fiyatındaki vergi indirimi kaynaklı düşüş hanehalkına yansır mı?
Önceki bir tecrübe fikir verebilir diye düşünüyorum.
Otomobilde ÖTV indirimi 2009 yılında üç aylık kısa bir süre için uygulanmıştı hatırlarsanız. O tarihte üç haftalığına fiyatlar inmiş, sonra talepteki artış otomobil bayilerinin iştahını kabartmış, araç fiyatları yükseltilmiş, devletin almaktan vazgeçtiği tutar bayilerin kasasına girmişti. 3 ay sürecek indirimin 3 haftası hanehalkına, kalan kısmı ise satış rekorları kıran firmalara yaramıştı.
Şimdi bir benzeri gelişmenin yaşandığı bugünlerde 2009 tecrübesinin tekrar edeceğini düşünmekten bizi ne alıkoyabilir? En iyi ihtimalle kısmen hanehalkına, kısmen bayilere yarayacak bir denklem ortaya çıkmasını beklemek durumundayız. Bundan sonra vergi kaynaklı talep ertelemelerinin eninde sonunda devletin almaktan vazgeçtiği vergi tutarını, bayi karına dönüştürdüğünü unutmayalım yeter.