Bu coğrafyanın sermaye birikimi probleminin derin bir tarihi vardır. Başlangıcı Osmanlı'nın son iki yüzyılındaki sermayedar çevresinin değişiminde bulunabilir.
Bu coğrafyanın sermaye birikimi probleminin derin bir tarihi vardır. Başlangıcı Osmanlı’nın son iki yüzyılındaki sermayedar çevresinin değişiminde bulunabilir.
Problem önce Musevi iş insanlarının geriye itilip Rum tüccarın ön plana çıkarılmasıyla başlar. Öncesinde Museviler ticarette hâkimdir. Osmanlı’nın dış ticarete açık karakterine de uygun profiller olmaları belirleyicidir. Rumların tercih edilmesiyle İstanbul zor bir yer olmaya başlamış, Museviler Selanik’te kümelenip kalmıştır.
Sonra Rumların da geri plana itilip Ermenilerin ön plana çıkarılması belki hala merkantilist kıvamdaki kapitalizme iç piyasayı korumacı bir tepkidir. Rumlar terk-i diyar eyleyince sermaye bunalımı büyümüştür. En sonunda da neredeyse tümünün sınır dışında kalması ya da haklı biçimde çıkarılması Türkiye’yi sermayesi iyice kıtlaşmış bir coğrafya haline getirmiştir.
Cumhuriyet de uzun zamandır sermayedarlarını yaratmaya çalışmış, çalışmaya da devam etmektedir. Yaygın bir sermayedar çevresi kurması gerektiğini yerleştirememiş olması ve mevduat (bankacılık) üzerine model kurması ise kendini çözümsüzlüğe itmekten başka işe sonuç çıkarmadı.
Böylece sermaye gelişimi faiz tahakkuklarına sıkıştı. Konvertibilite sonrası dönemde ise dolarizasyonun etkisiyle sermaye gelişimi faiz tahakkuku ve kurlardaki artışlar sermaye gelişiminin belirleyicisi oldu.
Bugünkü politikaların asıl problemi de sermaye gelişimini kurlardaki artış lehine bozmuş olmasıdır. Bu önceleri de birkaç kez ekonominin yüzleştiği bir problemdir. Fakat dolarizasyondan dönüş çok zor olması hasebiyle sevimsizdir. Düşük faizle yurtiçi mevduatın gelişimi sağlanamadığı ve dolarizasyondan da dönülemediği bir denklem tam bir açmazdır.
Bugün dolarizasyon kamu fonları çıkıldığında en yüksek seviyelerine ulaşmış durumdadır. Kamunun varlıklarını TL cinsinden tuttuğu göz ardı edilemeyeceğinden dolarizasyon bugün öngörülenin hafif üzerindeki bir seviyede hesaplanmalıdır. BDDK Aylık Bülten Ekim ayı verilerine göre toplam 4,34 trilyon TL’lik mevduatın sadece 1,86 trilyon TL’lik kısmı Türk parası cinsindendir. (Eylül’de rakam 4,1 trilyona 1,8 trilyon seviyesindedir.)
Yani trend olumsuzdur, pansumanla geçiştirilmemelidir. Vizyoner bir bakış açısıyla sermaye gelişimini mevduat üzerinden ele alan bir ekonomi olmaktan Türkiye’nin çıkması gerekir. Dünyanın ilk 20’sindeki bir ekonominin sermaye piyasası tarafında varlıklarını daha anlamlı getirilerle nemalandırması ekonominin kendi kendisine yeterliliği, hacim ve derinliği bakımından stratejik önemdedir. Sermaye piyasalarında ise yatırımlar TL cinsinden gerçekleştirilir. Faizsiz finansal okuryazarlık için yatırım yapmak Türkiye’nin savunma sanayine, enerji yatırımlarına, başka stratejik yatırımlarına muadil önemdedir. Başka türlü bu denli dinamizmi olan ekonomide kendi iç kaynaklarıyla yeterli sermaye gelişimi sağlanamaz. Hem sermaye kıtlığı Türkiye’nin eksik istihdam seviyesinin yegane belirleyicisidir.
Faizsiz finansal okuryazarlık için farkındalık göstermekte gecikmek benzer sorunları tekrar tekrar yaşayacak olmak anlamına gelir.