Okullarımız açıldı.
Okullarımız açıldı. Öğrenciler öğrenmek ve öğretmenler de öğretmek için kolları sıvadı. Öğrenme; okuyarak ya da yaşayarak, şuurlu ve şuursuzca, kendi kendine veya başkalarından elde edilen bilgi, duygu, kişinin davranış ve düşüncesinde kısa veya uzun vadede kalıcı nitelikte değişiklik meydana getirmesidir. Öğrenilen her yeni bilgi, insanın insani yönünü geliştirmelidir. İnsan öğrendikleriyle diğer varlıklardan ayrılır ve insan olma merdivenlerine ancak öğrendikleriyle tırmanabilir. İnsan iyi ve doğru tutum davranış elde etmekle kalmaz bu iyi, doğru ve güzel tutum ve davranışları başkalarına da öğretmekle de mükelleftir. Dünyada varlıkların ilk izleri görülmeye başladığından beri, davranışları geliştiren ve medeniyetleri kurabilen tek varlık insandır. Hayvanlar ve bitkiler yüzyıllar geçmesine rağmen hala eskisi gibi yaşamlarını sürdürmektedirler. İnsan ise sahip olduğu bilgi ve ilimle farkını ortaya koyar. İnsanı insan olma şuuruna yaklaştırmayan bir ilim, sahibinin sırtında bir yük, insanı ulvi hedeflere yönetmeyen bilgilerde işe yaramayan birer aldatmacadır.
Bir gün önce öğrendiklerimiz bir gün sonra yeterli görülmemekte ve bilim baş döndürücü bir şekilde gelişmektedir. Kendini yenilemeyen ve gelişmelerden uzak kalan insan bilgi okyanusunda boğulmaya yüz tutar. Günümüz dünyasında, bilgi ve hız önem kazanmıştır. İnsanlar artık sadece öğrenmek için çabalamıyor, aynı zamanda “Nasıl öğrenmeliyiz?” sorusuna cevap arıyor. Öğrenmeye ve ilim sahibi olmaya başlamadan önce, öğrenmeyi öğrenmek ve öğrendiklerini en çabuk ve de en etkin bir şekilde öğrenmek gerekiyor.
Bir hikayeye göre; Amerikalı bir iş adamı ile Japon meslektaşı ormanda dolaşırken vahşi bir ses duyarlar. Arkalarına baktıklarında aç bir aslanın üzerlerine doğru koşmaya başladığını görürler. Her ikisi de oradan hızla koşmaya başlar. Koşarken Japon aniden durur ve çantasından çıkarttığı spor ayakkabısını giymeye başlar. 20 metre ilerleyen Amerikalı: “O spor ayakkabını giyerek aç bir aslandan daha hızlı koşabileceğini mi sanıyorsun?” diye bağırarak koşmaya devam eder. Spor ayakkabısını giyen Japon ok gibi fırlar, önce Amerikalıyı yakalar, sonra da geçer. Geride kalan Amerikalının aslana yem olmak üzere olduğunu gören Japon, Amerikalıya cevabını verir: “Evet ben bu spor ayakkabımla aç bir aslandan daha hızlı koşamayabilirim, ama senden daha hızlı koşabilirim.” Bu hikayede olduğu gibi bilgi çağında önde koşabilmenin yolu daha hızlı nasıl koşulabileceğini öğrenmekten geçiyor. Koşmayı da yöntemine göre yapmak ve hızlı koşmak büyük önem taşıyor.
İnsanların algılama, düşünme ve öğrenme yöntemleri arasında önemli farklar vardır. Bunun sebebi her kişinin beyin yapısının farklı bir algılama ve öğrenme sisteminde yaratılmış olmasıdır. Aslında her insan farklı şekillerdeki algılama ve öğrenme sistemlerinin hepsine sahip olmakla birlikte, her kişide bunların biri daha baskındır. Yani hadise ve varlıkların algılanmasında bazı insanlarda onların görüntüsü, bazılarında sesi ve bazılarında dokunmayla oluşan hisleri daha tesirli olmaktadır. İşte günümüzde öğretmenler öğrencilerin, öğreneceklerini önem sırasına göre etkin ve hızlı bir şekilde yeni metotlarla öğretmeleri gerekir. Değilse her şeyi öğretmek marifet değildir. Yeni müfredatın ve onun bir taşıyıcı olan kitaplardaki yanlışlıkları görünce hala milli eğitimde neyi, ne zaman, nasıl ve etkin bir şekilde öğretim yöntemi var mı? Öğrenmeyi öğretebiliyor muyuz? Hasılı milli eğitimin; doğru, düzgün ve etkin eğitim felsefesinden yoksun olduğu görülmüyor mu?