Dünya Ekonomik Forumu'nun 2017 yılı Küresel Beşeri Sermaye endeksi yayınlandı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 yılı Küresel Beşeri Sermaye endeksi yayınlandı. Bu endeksin en önemli özelliği ülkelerin sahip oldukları beşeri sermayeyi ne derece etkin kullandığını göstermesidir. İlgili endekse (https://www.weforum.org) adresinden ulaşılabilir. 18 Eylül tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde de Özlem Yüzak bu konuda yazmıştı. İsterseniz Sayın Yüzak’tan ufak bir alıntı yapalım, (imlâ ve anlam hataları Sayın Yüzak’ındır):
“Rapor, Türkiye’de her ne kadar ses getirmese de, çok önemli. Geleceğin işgücünün yeniden yapılanmasında ülke liderlerine ışık tutuyor. Ülkelerin yetenek kaynaklarını ölçümlüyor. Beşeri Sermaye Endeksi ise 130 ülkenin beşeri sermayesini 4 tematik boyutta (kapasite yani aldığı eğitim, bu eğitimin istihdama yansıması, know-how ve işgücü dolaşımı) 0 (en kötü) ila 100 (en iyi) arasında derecelendiriyor. Ve 5 farklı yaş grubunda ya da başka deyişle 5 nesilde değerlendiriyor. (0- 14), (15-24), (25-54), (55-64) ve (65 yaş ve üstü).
Biraz açalım:
Bir ülkenin beşeri gücünü belirleyen faktörler o ülkenin eğitim politikalarının topluma yansıması, kişilerin kazandıkları bilgi ve beceriler, bunların o ülkeye ve topluma katkısı, gelişen koşullara göre bu bilgi ve becerilerin yenilenme hızı...
Gelelim 2017 raporunun bizlere neler söylediğine...
- Ortalama olarak dünya kendi insan sermayesini yüzde 62 oranında kullanıyor. Başka bir deyişle, ülkeler kendi insan kaynaklarının yüzde 38’ini göz ardı ediyor ya da değerlendirmiyor. Yüzde 70’e çıkan sadece 25 ülke var. 50 ülkenin derecesi 60 ila 70 arasında. 41 ülke 50 ila 60 arasında. 14 ülkenin derecesi ise 50’nin altında.
- Bu 4 ölçekte de listenin ilk 10’una giren en başarılı ülkeler sırasıyla Norveç, Finlandiya, İsviçre, ABD, Danimarka, Almanya, Yeni Zelanda, İsveç, Slovenya ve Avusturya. Siz merak etmeden Türkiye’nin sıralamasını da söyleyeyim. 130 ülke arasında 75. sıradayız. Beşeri sermayemizin yüzde 60.33’ünü kullanıyoruz. Bu dünya ortalamasının altında. 4 tematik boyuta göre ise; kapasite alt endeksinde 2015 yılında 126 ülke arasında 68. sıradaydık ”
Sayın Yüzak’ın bahsettiklerini kısaca özetleyecek olursak dünya ülkelerinin sahip oldukları beşeri sermayeyi etkin bir şekilde kullanabilme, beşeri sermayeyi en uygun miktarda ve en uygun sektörde istihdam edebilme, sahip oldukları beşeri sermayeyi büyütme ve beşeri sermayenin ana sektörün haricinde alternatif sektörlerde de kullanılabilme kabiliyeti puanlanarak bir endekse tâbi tutuluyor. Bu endeks 0 ilâ 100 arasında değerlendiriliyor. Dünya’da bu endeksin ortalaması 62. En başarılı ülke Norveç ve Türkiye’nin 130 ülke arasında 75’inci sırada olması hiç de iç açıcı değil. Kaldı ki, 2015’te 68’inci sıradan 7 sıra gerilemişiz.
İlk on ülkeye bakıldığında Norveç, Finlandiya, Danimarka ve İsveç gibi dört İskandinav ülkesi bu sıralama içine girmiş. Daha ilginci, ilk iki sırada Norveç ve Finlandiya bulunmaktadır. Biz kendimize özgü ve kendi ihtiyaçlarımıza uygun bir eğitim sistemi oluşturmak amacında olan (veya olması gereken) bir ülkeyiz. Bugüne kadar gelen eğitim sistemimize küçük makyajlar atarak bir yere varamayız. Köklü bir değişim yapmamız gerekir. Bunun için de, bu işte en başarılı olmuş Norveç’e bir bakalım.
NORVEÇ EĞİTİM SİSTEMİ
Norveç Milli Eğitim Bakanlığı’nın raporlarına göre Norveç’te 7 sene ilkokul ve 3 senelik de Ortaokul eğitimi ile toplamda 10 senelik mecburi eğitim bulunmaktadır. İlk ve Ortaokullarda bizdeki eğitim müfredatının benzeri ders içerikleri bulunmaktadır. Ortaokuldan sonra Lise eğitimi başlamaktadır. Lise eğitimi 1976’ya kadar farklı özelliklere sahip okullar tarafından yürütülürken, 1976’dan itibaren tek bir merkezden yönetim ve eşgüdüm altına alınmıştır. Devletin belirlediği 3 senelik eğitim süresi çerçevesinde mecburi eğitimi tamamlayan öğrenciler genel liselere veya mesleki liselere kayıt olurlar. Genel Liselere kabul edilenler üç farklı programdan birini tercih ederler: “genel eğitim” programı, “spor ve beden eğitimi” programı ve “müzik, dans ve drama” programı. Meslekî eğitime kabul edilenler için ise 9 ayrı program bulunmaktadır. Bunların her biri iki senelik teorik eğitim ve bir senelik fiili çalışma ve staj dönemidir. Eğer sanayide bazı meslek lisesi öğrencilerine staj imkânı bulunamazsa, devlet ve öğrenim gördükleri okullar bu staj ve çalışma imkânını sağlamakla yükümlüdür. Lise eğitiminden sonra üniversiteye girişte bir sınav bulunmamaktadır. Dahası ilk, orta ve lise düzeyinde de bir sınav bulunmamaktadır. 2000’li yılların başından itibaren öğrencilerin yetenekleri, kişisel özellikleri ve okul başarıları göz önüne alınarak öğrencilerin kariyerleri hem bireysel tercihler hem de Norveç milli eğitiminin kurumsal yapısı tarafından ortaklaşa yönlendirilmektedir. Norveç’te ilk, orta ve lise düzeyinde eğitim büyük oranda kamu sektörü eliyle yürütülmektedir. Mevcut 7 üniversitenin tamamı devlet üniversitesidir. Dershaneden bozma – orada dershane de yok ya, neyse - veya yabancı ülkelerin fonları tarafından turuncu devrimlere lojistik destek olarak kurulmuş üniversiteler yoktur. Uzmanlaşmış 6 enstitüden sadece biri (o da Norveç Kilise’si ile bağlantılı Norveç İlâhiyat okuludur) özel okul statüsündedir. Bu arada Norveç Anayasası’na göre Norveç Krallığı Evanjelist Luteryen Kilise’ye bağlıdır. Bugün Norveç’te ortaokuldan sonra öğrencilerin bir üst okula gidebilmesi için öncelikle mezun oldukları okuldan bunu onaylayan bir belgeye ihtiyaçları vardır. Daha sonra kamu destekli özel bir eğitim-bilişim firması olan CONEXUS tarafından yürütülen interaktif ve çok boyutlu bir kişisel yetenek testine tabi tutulmaktadırlar, (ayrıntılı bilgi https://conexus.net sitesinden elde edilebilir). Öğrencinin önüne seçenekler konmakta ve o da tercihlerine göre okullara başvurmaktadır. (Ortaokuldan sonra her öğrencinin bir üst okula devam etmesi de zorunlu değil, ancak uygun olanlar seçiliyor.) Özellikle üniversitelerde mülâkatlar neticesinde hangi öğrencinin nereye kabul edilebileceği öğrenciye bildiriliyor.
Burada iki önemli nokta var: Birincisi, ağırlıklı olarak her aşamada devlet eğitimi bulunmaktadır, lisansüstü eğitim için kurulmuş 31 özel enstitünün 22’si de devlet tarafından fonlanmaktadır. İkincisi, bütün ülke bazında genel sınav uygulaması yoktur, bunun yerine anaokulundan doktoraya kadar çok planlı ve disiplinli bir eğitim süreci, öğrencinin her türlü kabiliyet ve becerisini değerlendiren bir raporlama sistemi öğrencinin kişisel tercihleriyle birlikte değerlendirilerek bir derecelendirme sistemi oluşturulmuştur.
ÜRETİMDEN KOPUK EĞİTİM, EĞİTİM DEĞİLDİR!
“Hocam, 5 milyonluk ülkede bunu yapmak kolay, sen bunu 80 milyonluk ülkede yap da görelim!”, diyen arkadaşları duyabiliyorum. Hemen size rakam vereyim: Türkiye’de 2017 yılı itibariyle 186 üniversite bulunmaktadır ve bunun 62’si özel üniversitedir. Ana okulundan liseye kadar yüzlerce birbirinden çok farklı müfredata sahip özel kolejleri (bunlar içerisinde yabancı lejyoner yetiştiren okullar kadar kafası dünyaya kapalı tarikat okulları da bulunmaktadır) de bunlara ekleyelim. 5 milyonda 7 üniversite 80 milyonda 102 üniversite eder. Devlet üniversitelerinin sayısının fazla olması yetmezmiş gibi bir de 62 özel üniversite bulunmaktadır. Kimin ne okuduğu, ne öğrendiği, üretime katma değerinin ne olduğu belli değildir. Öte yandan sanayide ara eleman (çırak, kalfa ve usta ile her türlü tekniker –iki yıllık ön lisans mezunları-) talebi çok yüksektir, işçilerin başında üretimi organize edecek adam kıtlığı çekilmektedir. Bu yüzden mühendisler ustabaşı ve tekniker gibi çalışmaktadırlar. Bunlar şanslı olanlardır. Çünkü birçok mühendisimiz, kendi alanlarında iş bulamamakta ve telefon operatörlerinin “call center’larında” çalışmaktadırlar. Ülkenin ihtiyaçları devlet tarafından ciddi ve planlı bir biçimde koordine edilmiş meslek liselerine ihtiyaç duyarken biz her tarafı üniversitelerle doldurduk. Sınavlarla çocukları papağanlara çevirdik. Başlamışken ihtiyaçlarımıza uygun tamamen yeni bir sistem kuralım. Bunu da cumaya bırakalım.