İnancımızda ve kültürümüzde niyet etmenin önemi büyüktür.
GÜCÜMÜZÜ İYİLİKLERE HARCAYALIM
Bugün hicri takvime göre Muharrem ayının başlangıcı ve ilk günü. Müslümanlar için dikkat edilmesi gereken ve faziletleri açısından da Peygamber efendimizin hadislerine göz atılmasında fayda olan bir aydır. Ancak karşı olduğum bir şey varsa o da batının yeni yıl kutlamaları gibi bu ayı bir alternatif gibi görme çabasıdır. Bazı kesimlerin ısrarla muharrem ayı da bizim yeni yılımızdır diyerek, sosyal medya üzerinden kutlama mesajları ile yaymaya çalışmaları iyi durmuyor. Yani batıda yeni yıl kutlaması olur da, bizde neden olmasın demeleri işin özüne uymuyor. Oysa biz inanç olarak da, neyi kutsal olup olmadığını da İslam'a ve Peygamberimizin yaptıklarına göre amel ederiz.
Batıda olanların bizde de olsun öykünmesi yanlıştır. Ancak ibadet ve maneviyat açısından bu ay tefekkür edilebilir. Kültürel ve dinler tarihi açısından Muharrem ayında neler olmuştur öncelikle bunları öğrenmekte büyük faydalar vardır. Bizim kültürümüzde önemli günler ibadet, fikir, zikir, şükürle geçirilir. İnsani, vicdani ve İslami bilinç tazelenir. Bunun adı kutlama değildir. Bunun adı kendinle başbaşa, rabbinle başbaşa demektir. Bu dünyanın fani olduğunu bilmek ve bütün gücünü ve enerjini iyiliklere harcamak demektir.
NİYET DE AKİBET DE HAYIR OLSUN
İnancımızda ve kültürümüzde niyet etmenin önemi büyüktür. Niyet bulunduğumuz halden başka hale geçmek için aklen, kalben, zihnen, bütün hücrelerimiz ve varlık değerlerimizle bir işe hazır olmak demektir. O niyetle niyet ettiğimiz şeyin hayırla sonuçlanmasını arzu ederiz. Niyet ettiğimiz iş olmasa da yine bunda bir hayır ve hikmet vardır inancına sahip oluruz. Bir işin başlangıcında esas olan iyi niyettir. İyi niyetle başlanan bir işe ayrıca Besmelesiz başlanmaz. İşe başlamadan önce de yapılacak iş hakkında tatmin edici araştırmalar, incelemeler ve istişareler yapılırsa sorumluluklar da kendi üzerimizden kalkmış olur. İşle ilgili bütün gereklilikler yerine getirildikten sonra da Allah’a tevekkül edilir. Böyle bir kültür bireyin gereksiz endişe ve telaşlarının yerine sükunet ve suhulet gelir; çünkü kişi iyi niyet ve tevekkül sahibidir.
“Ameller niyetlere göredir.”
Niyet kadim bir hakikattir. Aldığımız her nefes bizim hayatiyetimizi sağladığı gibi, yaşadıkça fiil ve eylemler içinde oluruz. Her işin ve eylemin çıkış noktası ve mecraı niyettir. Her niyet bir amaca matuftur. Niyet ile iradenin iyi yada kötü yönde kullanımı vardır. Yapılan iş ve eylem de, sonucu ne olursa olsun kulun işlediği fiil yönünden bir değeri yoktur. İnsan niyet ederken ya Rahman’a uyacak, ya da Allah korusun şeytana kanacak. Niyet bu kadar önemlidir işte!..
Gerçekten niyet hayatımızı şekillendiren bir mayadır. O maya sağlam olursa mayalanan fiil ve ameller de güzel olacak, iyi sonuçlar verecektir. Yaptığımız bütün işler niyetimize göre şekillenir. Bir insan hangi dinden veya inançtan olursa olsun, hangi değerleri taşırsa taşısın mutlaka kalbi meyline göre hareket eder. İşte niyetin kendisi de bu kalbi meyildir. Burada dikkat edilecek konu cehaletle değil, bilinçle bir işe başlamak ve hareket edebilmektir. Unutmamalıyız ki ahlaki sorumluluk cehaleti asla kaldırmaz. Trafik işaretlerini bilmeyen bir sürücü direksiyon hakimiyeti olsa da, iyi niyetle araç kullanamaz. Çünkü sonu hayır olmaz. Felaket olur.
Müspet veya menfi niyet
Her insan İslam fıtratı üzere doğar. Yüce Kitabımız böyle buyuruyor. Biri namaz kılar ve cenneti diler. Diğerinin namazdan dileği ise Cemâllulahıdır. Hangisinin mertebesi ve karşılığı fazladır bilemeyiz. Nice küçük ameller vardır ki; niyet onu büyütür ve nice büyük ameller vardır ki; niyet onu küçültür. Niyetin rengi işi değiştiren bir unsurdur. Çünkü niyetlerimiz amellerimize şekil verir. Kimileri vardır ki; hayır hasenat yapar. Ama bunu yaparkenki niyeti, birilerinin gözüne girmek, bir yerlerde mevki makam almak içinse, bu niyet ameli sakatlar. Tebessüm küçük bir ameldir. Ama amaç Allah’ı memnun etmek için yapılırsa, bunun karşılığını verecek olan Allah’tır. Niyetlerimiz hayır olsun, amellerimiz salih olsun, akibetimiz hayrolsun!..
Allah niyetlere bakar
Ne dış görünüş, ne de yapılan işlerin büyüklüğü Allah’ı kandıramaz. Kul aldansa bile Allah aldanmayacağına göre her sorumlu Müslüman hareketlerindeki niyete çok dikkat etmelidir. İnsan niyetine dikkat eder ve ona göre davranışlarını düzenlerse bu refleks olarak kişide doğru düşünme mantığının gelişmesine sebep olur. Dışarıdan ne derler, devran böyle dönüyor diye halis niyetten dönülmez. Niyetimizin karşılığını da verecek olan yine Allah’tır.
İyi niyet ve güçlü irade
İnananlar niyetin önemini iyi kavrarlar. Havai yaşantısı olan kimseler de nefsani olarak davranırlar. Böyle kimselerin terazileri adalet ve ahlak değerlerini tartamaz. Rüzgâr önünde bir kuru yaprak gibi savruluverirler. İnancı güçlü olanlar, kötülüklere karşı da olanca gücüyle direnirler. Yapacakları işi kendisi menfaat temin ederken başkalarının haklarını çiğnemezler. Her işini Allah’ın adıyla yaparlar ve iyi niyeti esas alırlar. Niyet dendiği zaman zaten iyi niyet akla gelmelidir. Ahlak dendiği zaman da akla güzel ahlak gelmelidir. Öncelikle niyetimizin Allah’ın isteklerine uygun olup olmadığına bakmalıyız. Çünkü dil ile niyet ettim Allah rızası namaz kılmaya demekle olmuyor. O niyetin kalpte uyanması lazım. Yoksa niyet hasıl olmaz. Alimler niyetsiz amel ruhsuz bir bedene benzer diyorlar. Niyet iyi olsa bile işin ortasına geldiğimizde birden işin niyeti değişebiliyor. Bu durumlarda dinimiz bize o işe biraz ara vermenin veya bırakmanın daha doğru olacağını söylemektedir. Dolayısıyla hayatımız boyunca amellerimizle niyetlerimizin birbirinden ayrı olmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre kendimizi hesaba çekmeliyiz. Diğer yandan güçlü bir iradeye sahip olabilelim ki seçimimizi doğru, iyi, güzel ve haktan yana yapalım. Güçlü irade bizi hakikate götürür; şeytanın dil dökmesine ve kandırmasına asla kanmaz.
Genel olarak kültürümüzde niyet
Niyet en başta ibadete başlarken de hem dil ile hem kalp ile yaptığımız eylemdir. Niyetle ilgili bir sürü batıl inanışlar da vardır. Bazı yerlerde işlerinin gerçekleşmesi için niyet taşları, niyet ağaçları gibi totemler vardır ki; bu bütünüyle şirktir. Buna benzer dedeler, yatırlar, türbelerden medet ummak her inanışta olduğu gibi ne yazık ki İslam’ın kabul etmediği bu kültürler cahiliye döneminden kalan tortulardır.
Niyetle ilgili nice söz, kelime ve kavramlar vardır. “Gönülsüz köpek sürüye kurt getirir”. Bir iş yapacaksan gönüllü yapılmalıdır. Gönüllü yapılmayan işten hayır çıkmaz. “Bir işin niyetine girmek” demek, kendini bütünüyle o işle ilgili duygu ve düşüncelerini güçlendirmek ve işe odaklanmak için gereksiz yükü zihnimizden ve sırtımızdan atmamızdır. “Kime niyet, kime kısmet” dendiğinde de çocuğunuza bir kazak örersiniz, fakat soğukta titreyen bir sokak çocuğunun durumundan etkilenerek sırtına geçiriverirsiniz. Birisi yolun ortasına kazık çakar insanlar merkeplerini bağlasın diye, diğeri de bu nedir böyle, yol ortasına kazık çakılmaz, yayalar takılıp düşebilirler deyip çakılan kazıkları bir bir yerinden çıkartır. Bu iki eylem de iyi niyet için yapılmış olabilir. Kalplerdekini ancak Allah bilir. Ama bir ihtiyaçtır, üçüncü eylem de makul bir yer bulunur insanlar hayvanlarını bağlayacak yer bulmada çözüme kavuşmuş olurlar.
Allah bizi iyi niyet sahibi, iradeli, adaletli, ahlaklı ve salih kullarından eylesin!..
HEPİMİZ ENGELLİ OLABİLİRİZ
Çiçek dedik, böcek dedik, arı kelebek dedik. Dağ, taş, toprak dedik. Mavi gökyüzü, mavi deniz dedik. Kuşları, hayvanları, ağaçlaır, bitkileri sevdik. Okuduk, öğrendik bildik ki; “insan eşrefi mahluk dedik.”. Bütün yaratıklar ve varlıklar sevgi üzerine yaratılmış olduğunu öğrendik. Bütün yaratılmışların ve bütün varlıkların insanın emrine tahsis edilmiş olduklarını örendik. Allah insanoğluna öyle kutsal bir sorumluluk yüklenmiş ki; yeryüzünde yeryüzünde halifeler kılmış. İnsanoğluna bazı nimetler verilmiş, buna karşılık insanın Rabbülalemin’e karşı şükrü istenmiştir. Bizim için nefes aldığımız sürece bizi hoşnut eden her şey nimettir. İbret alınacak o kadar şeyler vardır ki; onları çıplak gözle bakmamız gerekmez. Acıyıp “Yazık!” demekle yetinilmez.
Bütün mesele kainattaki bütün delilleri anlamak ve kavramak idrak meselesidir. Kalp gözüyle bakmak ve görmek demek; bir darda kalanı, bir sıkıntı yaşayanı, bir engelliyi, bir fakir fukarayı, kimsesizi ve sokak adamına karşı sevgi göstermek, şefkatle yaklaşmak ve merhamet duymak demektir. Selam vermek, elinden tutmak, başını okşamak, tebessümle bakmak, yedirmek, içirmek, giydirmek, tedavi ettirmek, ilaçlarını temin etmek demektir. Herkesin bir tas çorbaya, bir barınağa, bir aileye, bir dostluğa gereksinimi vardır. Her ne olursak olalım toplum içinde yalnızlığı sevgisizlik, şefkatsizlik, merhametsizlik olarak yaşayanlardan insan olarak birinci derecede sorumluyuz.
Çocuklar, yaşlılar, hastalar, kadınlar, engelliler ilgiye muhtaçtırlar. Özellikle engelliler sağlıklı insanlarımızın sevgisi ve ilgisiyle özgüven sahibidirler. Bir bakıma hepimiz engelli olabiliriz. Onlar giib sevgiye, şefkate, muhtaç bir kalp taşıyabiliriz.
HEYKEL YERİNE HİZMET DİKİN
Bir bilgenin, “Gerçekte Müslümanların heykelleri, camiler, medreseler, köprüler, darüşşifalar, çeşmeler, kümbetler ve mezar taşlarıdır..” sözünden yola çıkarak neden batılı anlamda heykelin bizim olmadığını anlamaya çalışabiliriz. Neden hat, tezhip, ebru Hristiyanlarda gelişmemiş diye bir soru sormak abesle iştigalse, Müslümanlar neden heykel sanatında geri kalmışlardır sorusu da abestir. Geçenlerde Cumhurbaşkanı kendi heykelinin yapılması üzerine kendisinin söylediği sözler bu anlamda gündem oluşturdu. Cumhurbaşkanı, heykelin bizim değerlerimize ters olduğunu söylemesiyle İslam’da heykel resim gibi sanatların yeri nedir gibi sorular yeniden sorulmaya başlandı. Cumhurbaşkanı heykel yerine hizmetler dikin diyerek de mesaj verdi. İslam’da heykel gibi sanatlar var mıdır tartışması uzun soluklu bir olgudur. Ancak klasik sanatlarımızda tasvir hatta suret vardır, ancak form olarak farklıdır. Yani birebir bir insanın aynısını yapmak gibi değil ancak sanatkârın muhayyilesindeki aksini eserine yansıtması vardır. Hikmet geleneğimizde hep bir oluş ve bitimsiz bir yaratılış inancının içinde heykel gibi olmuş ve bitmiş bir sanat anlayışı bizde yoktur. Bizde tekâmülü devam ettiren ve zihinlerimizde yaratılan her şeyi bir objeye dönüştürme gayretinden çok yaratıcının sonsuz sanatına ayna olabilme çabası vardır. O yüzden heykel veya kısmen resimde insan portresi gibi suretlere çok tevessül edilmemiştir. Diğer taraftan sanatın bizde bıraktığı iz kutsal yolculuktur. Üstad Necip Fazıl ne güzel demiş; "Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış..."
Ne yazık ki; batılı olma, batılı gibi yaşama, batıya öykünme milli ve manevi değerlerden uzaklaşıp öz değerlerimizle çatışmamız demektir. Dünyanın globelleşmesi, sömürgeci güçlerin daha çok kültür değerlerimize nüfuz etmesi, bizim de gaflette bulunmamız milli mefkuremize de ters bir durumdur. Topluma hizmet etmiş insanlar inancıyla ve insanlık değerleriyle yad edilirler. Onların bıraktıkları eserler milli ve evrensel değerlerdir. Ancak o eserlerle hizmet edenleri yad edebiliriz.