Facebook, uzun zamandır devam eden piyasa belirleyici konumunu kötüye kullanmaya devam ediyor. Bunu sadece Facebook olarak değil, Instagram markasıyla da yapıyor.
Önce Instagram üzerindeki örnekle başlayalım. Geçtiğimiz günlerde Financial Times gazetesinde çıkan haberde Instagram üzerinden yayın yapan şairlere yönelik sansür girişimleri söz konusu ediliyordu. Özgün paylaşımlarıyla kendilerine hatırı sayılır miktarda takipçi kazanan şairler bu mecrada kendilerini ifade imkanı buluyorlar. Bu, aynı zamanda kitap satışları için de bir tanıtım imkanı oluşturuyor. Ancak gönderimlerinin erişim sayılarına bakan Instagram şairleri kötü bir sürprizle karşılaşıyor. Mesajları takipçilerine ulaşmıyor. Bunu yapabilmeleri için reklam vermeleri gerekiyor. Kendi takipçilerine ulaşmak için para vermelerini zorunlu tutyor Instagram. Şairlerden birisi bu durumu “Takipçi kazanmak işin kolay kısmı, zor olan sansürü aşmak.” diyerek özetliyor. Paylaşım sitelerinin karanlık taraflarından sadece birisi bu. Instagram’ın sahibi olan Facebook bu konudaki tutumunu, takipçilerini Instagram şairlerinin durmadan içerik paylaşmalarından doğan kirlilikten korumak olduğunu söylüyor. Bunun kullanıcıların tercihlerine bırakılması daha doğru olmaz mı? Ücretsiz kullanım olmayacağı aşikar. Ama gelir modelini tehdit ve sansür üzerine şekillendirmek dijital dünyadaki kuralsızlığın algılarımızla nasıl oynadığını göstermek açısından önemli. Ücretsiz servislerle kullanıcı sayısını artırdıktan sonra hakim durumlarını haksız rekabet gücü olarak kullanmak eminim rekabet hukukunda yaptırımları olması gereken bir pratiktir.
Sansürün daha ileri boyutunda ise reklam hizmetlerinin durdurulması var. Dijital dünyada önemli varlıklara sahip medya kurumları bu alandaki hamlelerinde Facebook’un farklı sansür taktikleriyle yüz yüze geliyor. Daha önce teyit siteleri üzerinden kurgulanan yeni nesil sansür girişimlerine yer vermiştim. Şimdi ise bazı gazetelerin haberlerini reklam vererek daha geniş kitleye ulaştırmak istediğinde bile buna izin verilmediği haberlerini alıyorum, reklam hesapları üçüncü ülke menşeli şikayetlerle bloke ediliyor. Sansürün en acımasız hali için özgürlükten dem vuran bir şirketin temiz olmayan yöntemler denemesi akıllara başka soruları da getiriyor. Kendini ifade imkanı bulunan bir medya şirketi için gözünü bu kadar karartan özgür internet şirketleri acaba sıradan insanların verileri üzerinde hangi manipülasyonları yapıyor olabilir? Cambridge Analytica örneği ellerinin ne kadar kirlenebileceğini açıkça gösteriyor. Nötr bir internet mümkün olmadığı gibi ifade özgürlüğü alanına taraflı ve kötü niyetli kısıtlamalar getirildiği endişesi her geçen gün artıyor.
Herkesin haberleşmesi için kurulan bir ağ neden insanların rızaları dahilinde iletişim kurmak istediği kişilerle iletişimini keser. Bunun, örnek olarak bir telekom şirketinin bizi ancak kendi uygun gördüğü kişilerle görüştürmek istemesinden ne farkı var? Kabul edilebilir bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Teknoloji şirketi olmak yerine kanun koyucu kılığına bürünen bu kural tanımaz internet arsızları için tüm insanlık adına dur demenin vakti geldi.
Bu karşı çıkışı onlara göbekten bağlı reklam sektörü ve beslemeleri olan doğrulama sitelerinden beklemek anlamsız. Vakit geçirmeden medya şirketlerinin ve kanun koyucuların işe el atmaları şart. Yoksa hem şiirsiz hem de habersiz kalacağız.