Doğrusunu isterseniz Fransa'nın askeri tarihinde Napolyon ve Mareşalleri haricinde ciddiye alınacak asker yetişmemiştir. Tarihleri boyunca Alman ve İngilizlerden dayak yemişlerdir.

Eğitim üzerine yazmaya başlamıştım ki, Ege ve Akdeniz’de sular ısındı. Şımarık, korkak ve paranoyak Yunan basınını izlediğimizde sanki başka bir paralel evrendeki olayları izlemişim zannettim. Çakma Napolyon Macron’un da olaylara müdahale için istekli olması durumu bambaşka bir boyuta taşıdı. Geçtiğimiz hafta içinde gündemi sarsan başka bir gelişme de F.N. adlı bir sahte şeyhin karıştığı iğrenç bir taciz olayıydı. Burada defalarca bu tarikat ve cemaatlerin tarihimizde ki öncülleriyle bir alakalarının olmadığını, bunların hem itikâden hem de iktisaden sıkı denetim altına alınması gerektiğini yazdım. Bu olayların buzdağının su üstünde kalan kısmı olduğunu da ekleyelim. Biz bin yıldır bu topraklarda, büyük bir uygarlık kurduk. Bu uygarlığın şehirli, hoşgörülü ve akılcı dinî yorumunu da geliştirdik. Buna rağmen ne İslam ahkâmıyla ne Tasavvuf yolu ile ne de Türk kültürü ile bağdaşmayan bu sapkınlar nereden çıkıyor? Diyanet İşleri Başkanlığı üstüne vazife olmayan işlere karışacağına aslî işleri ile meşgul olsa bunlar ortaya çıkar mıydı? Bu başlı başına ayrı bir yazı konusudur. Biz gelelim Çakma Napolyon Macron ve paranoyak Yunanlılara… İşte bu yüzden bugün yazımı Fransa ve Yunanistan‘a ayırdım.

YUNANLILARDA TÜRK KORKUSU PARANOYAYA MI YOL AÇTI?

Bu bir hafta içerisinde, özellikle Yunan medyasını izleyince şaşırdım kaldım. Yunan medyasında Ege ve Akdeniz’deki gerginlik bambaşka bir şekilde anlatılıyor. Çeşitli rütbelerdeki askerler, strateji uzmanları ve politikacıların ortak görüşleri şöyle: “Türkiye bölgesel bir süper güç olma yolunda. Somali’de, Katar’da, Libya’da, Suriye ve Irak’ta üsleri var. Türk donanması çok güçlendi. Uçak gemisi bile yaptılar… Erdoğan’ın Ayasofya’yı açması ile birlikte bütün bu gelişmelerin yönü belli oldu. Türkler Yunanistan’ı işgal etmek, haritadan silmek istiyorlar. ABD ve Rusya yanlarında… Almanya yanımızda değil. AB sesimizi duymuyor. Ordu hazır değil…” Şaka gibi, değil mi? Biz nerede yaşıyoruz, Yunanlılar nerede yaşıyor? Türkiye ne zaman bir Yunan toprağını işgal etmiş? Hiçbir zaman… Pekiyi, Yunanlılar Türk toprağı işgal etmişler mi? Evet, hali hazırda Ege’deki 18 adacığa bayrak çekmişlerdir. Türkiye’nin uçak gemisi var mıdır? Yoktur… (Herhalde TCG Anadolu’dan bahsediyorlar, bu uçak gemisi değil, amfibi harekât ve helikopter gemisidir, ancak uçak gemisi de yakındır, DMD.) Türkiye’nin kamuoyunda herhangi bir yakın geçmişte Yunanistan’ın işgaline yönelik bir tartışma oldu mu? Hayır, Türk Devleti ve milleti için Yunanistan turistik bir tatil beldesinden başka hiçbir önemi olmayan bir ülkedir. Ancak bu güne kadar FETÖ’cüleri korumak, bölücü eşkıya başı APO’yu misafir etmek ve benzeri birçok Türk düşmanı hareket kendilerinden zuhur etmiştir. Son olarak hiç de hakları olmadığı halde Doğu Akdeniz’deki Türkiye’nin hakkı olan gaz yataklarına da çökmek isteyen kendileridir. Sürekli AB’den, ABD’den, hatta Rusya’dan destek almalarına rağmen bugün bu ülkelere de şarlamaktadırlar… Söyledikleri, düşündükleri kendi korku ve vesveseleri ile oluşmuş saplantılardan ibarettir. Ancak söyledikleri bir şey de haklılık payı vardır: TSK karşısında Yunan ordu ve donanması bir hafta bile dayanamaz. Bizim ülke olarak derdimiz kendi milli iktisadi haklarımızı savunmak, terörle mücadele etmek ve Türkiye’yi daha müreffeh bir ülke yapmaktır. Ancak Türk Ordusu’nun eli ağırdır. Kaşınanlara okkalı bir Osmanlı tokadı indirmesini bilir.

NAPOLYON SENDROMU

Bundan önce Fransa’nın genç ve yakışıklı Cumhurbaşkanı’ndan birçok kez Çakma Napolyon diye söz etmiştim. Bunun sadece mizahi bir söylem olmadığı, aynı zamanda gerçeği yansıttığını da, sağ olsun, Mösyö Macron kendisi teyit etti. Türkiye ve Yunanistan arasındaki akla ziyan bu gerginliğin sonrasında da her çöpe maydanoz olan Macron Yunanistan’ın yanında yer alacaklarını söyledi… Hemen Doğu Akdeniz’e Charles De Gaulle uçak gemisini yolladı. Hatırlayacağınız üzere, Türkiye’nin Suriye Kuzeyindeki terörle mücadele etmek için başlattığı Barış Pınarı harekâtında da, bu Mösyö Macron veryansın etmiş, “ABD bizi ciddiye almıyor, ne olur Mr. Trump bizi de ciddiye alın?” diye Kasabanın Şerifi’ne yalvarmıştı. Kendi öncüllerinden ve ilk Çakma Napolyon olarak taltif ettiğim Mösyö Sarkozy emperyalist güçlerin koçbaşı olarak Libya’ya saldırmış ve Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin şehadetine

sebep olmuştu. Amaçları Libya petrollerine çökmekti, ancak elde ettikleri iç savaş ve kaos oldu. Şimdi Türkiye burada meşru güçlerin yanında yer alınca “Eyvah, petroller elden gidiyor!” demektedirler. Bugüne kadar Macron’un öncüllerinden merhum Mösyö Mitterand ve zevcesi merhume Madam Mitterand, merhum Mösyö Jacques Chirac, Mösyö Sarkozy ve (kendi halinde halim ve selim bir adam olsa da) Mösyö Hollande her durumda Ermeni terör şebekelerine, uyuşturucu kaçakçısı PKK eşkıyalarına, memleketten firar etmiş FETÖ’cülere kucak açmışlardır. İkinci Savaş’ta Almanlar’dan dayak yiyen, ülkesini savunamayıp İngiltere’ye kaçan büyük (!) asker Charles De Gaulle’ün ABD’nin icazesiyle kurduğu gölge ve küçük devlet Fransa, AB içinde de Almanların gölgesinde kalmıştır. Kendi milleti içindeki muhalif sesleri her türlü polis tedbiriyle bastıran bugünkü Cumhurbaşkanı Macron için Fransa özgürlük (!) ve demokrasinin (!) beşiğidir. Öte yandan kendisinin uluslararası emperyalizmin “proje lideri” olarak Fransız halkına “el çabukluğu marifetle” seçtirildiği, küresel tefecilerin çıkarına kendi halkını onlara sömürttüğü de bilinmektedir. Şimdi bu zat çıkmış, Türkiye’yi Osmanlı rüyasına kapılmakla, imparatorluk hayalleri kurmakla itham etmektedir. Arkadaş, biz vatanımızı savunmaktan başka bir amaç gütmüyoruz, sana ne oluyor? Aslında bu Napolyon Sendromudur. Nedir bu Napolyon Sendromu? Bilinen hikâyedir, meşhur ruh hekimimiz Mazhar Osman’ın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde özel bir bölümdeki hastaları kendilerini tarihteki büyük kişilerden birisi zannederdi. Sezar, Hz. İsa, Cleopatra ve benzeri… Ancak bu hastaların kahir ekseriyeti kendini Napolyon sanırmış. Ancak bu durumda sadece Mösyö Macron değil, bütün bir Fransız Devleti kendini Napolyon zannetmektedir. “Pekiyi, Hocam! Fransa ile savaşa mı girelim? Adamların uçak gemileri bile var.”, diyenleriniz vardır mutlaka… Hiç kimse korkmasın, üç yüz tam teçhizatlı savaş uçağı olan, en yeni teknolojili akıllı gemilerle donanmış bir donanması olan seksen milyonluk Türkiye’nin karasularında bir uçak gemisi ile tehdit yaratacaklarını kimse hayal etmesin. Burası zavallı şehit Kaddafi’nin Libya’sı değildir. Okuyucularıma Fransızlarla Türklerin yakın geçmişini bir hatırlatarak yazımı bitirmek isterim.

NAPOLYON’UN ÇAKMASI BÖYLEYSE GERÇEĞİ NASILDI?

1 Haziran 1798’de General Bonaparte emrindeki Fransız ordusuyla o zaman Osmanlı’ya bağlı özerk bir eyalet olan Mısır’a çıktı. Mısır’da bir Osmanlı ordusu yoktu, yerel Memluk Beylerinin ve Arap urbânının toplama askerlerini Piramitler Savaşı’nda yenilgiye uğrattı. Ancak toplama kuvvetleri yenmekle Mısır’da hâkim olmak farklı şeylerdir. Napolyon burada camilerde kendi adına hutbe okuttu, hatta Müslüman olduğu ismini Ali Bonaparte olarak değiştirdiği söylencesini yaptı. Yani aslında karşısında ciddi bir kuvvet olmasa da tutunabilmek için Paris’in merdiven altı tiyatrolarında sergilenen ucuz vodvillerdekine taş çıkaran bir komedi oynadı. Suriye’ye askerle yürüdüğünde karşısına ilk defa talimli Osmanlı birlikleri Akka’da çıktı. Cezzar Ahmet Paşa’nın Nizam-ı Cedit birlikleri Napolyon’u perişan ettiler. Hele arkadan Sadrazam’ın orduyla yetiştiği haberi gelince bizim gerçek Napolyon tası tarağı toplayıp, bir gece bir gemiye atlayıp ordusunu bırakarak kaçtı. Sonrasında ise kendisine Fransa politikasında başka mecralar açacak olan yola girdi.

Doğrusunu isterseniz Fransa’nın askeri tarihinde Napolyon ve Mareşalleri haricinde ciddiye alınacak asker yetişmemiştir. Tarihleri boyunca Alman ve İngilizlerden dayak yemişlerdir. Fransız askerleri mizaç itibariyle çabuk havaya giren, heyecanla önünü ardını düşünmeden saldıran bir yapıya sahiptir. Nitekim İngilizlere karşı Crecy, Agincord, Türklere karşı Niğbolu’da Fransız Kralı ve şövalyeleri, Ruslara karşı 1812 Savaşı ve Wellington’a karşı Waterloo’da Napoleon Bonaparte taktikten uzak çılgınca cephe saldırısıyla hüsrana uğramışlardır. Napolyon’dan sonrası ise tam bir kepazeliktir. Bırakın düzenli orduyu, Antep ve Maraş’ta hamiyet-i vataniye sahibi ahali Fransız askerlerini perişan etmiştir. Şimdi gönderdikleri uçak gemisine ismi verilen General De Gaulles’ün de Cezayir’de soykırımdan başka bir askeri başarısı yoktur. Almanlardan kaçıp İngiltere’ye sığınmış bir askerdir.

Şimdi Macron gemi gönderiyormuş… Gelsinler, gelsinler de, bu sefer Atatürk’ün dediği gibi geldikleri gibi gidemezler de… O uçak gemisini teslim alıp, ismini de Yıldırım Beyazıt koyarız. Böylece bedavadan uçak gemimiz de olur…