Gerisi heyecandır. Gençlerin çok sık kullandığı bir sözle başlayalım bugün.
Nestor Fernando Muslera Micol veya tribünlerde söylenen kısaltması ile Nando ile sekiz sene önce tanıştı Türk futbolseverler. 2011 senesinde İtalya’nın köklü kulüplerinden Lazio’dan Galatasaray’a transfer olduğunda kariyerinin henüz başlarındaydı Uruguaylı kaleci. Aradan geçen yıllarda sadece Galatasaraylıların değil diğer takımları tutan taraftarların da saygısını kazanarak adını Türk Futbol Tarihi’ne yazdırdı.
Ülkemizde futbol âlemine bu güne kadar onlarca-yüzlerce kaleci geldi-gitti ama hemen hemen hiçbir tanesi Nando’nun gösterdiği performansı ve bu kadar uzun süreye yayılan bir istikrarı sergileyemedi. Galatasaray ile yakaladığı uyumu ve başarıyı milli takımı ile gösteremediğini düşünecek olursak; Sarı Kırmızılı kulüp yapısının da bu başarıda payı olduğunu söyleyebiliriz.
Yaşadıkları/oynadıkları dönemde hepsi birer efsane olan Şükrü Gülesin, Cihat Arman, Turgay Şeren, Sabri Dino, Yasin Özdenak, Şenol Güneş, Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber bu topraklarda (hakikaten toprak/çamur sahalarda) yetiştiler. Son dönemde Volkan Demirel’i de bu listeye dâhil edebiliriz hatta Mert Günok’tan da bahsetmek mümkün.
Bir de Nando gibi yurt dışında yetişen ama bir şekilde gönüllerde taht kuran yabancı kalecilerimiz oldu hayatımızda. Galatasaray’a Simoviç geldi mesela, Taffarel var, Mondragon var kaptanlık bile yaptılar uzun sürelerde. Sonra Fenerbahçe, bir dönem hep yabancı kalecileriyle sükse yapardı Sarı Lacivertliler. Shumacher vardı yakın geçmişten ilk akla gelen. Daha eskilerden teknik direktörlük de yapan Datcu var, İvançeviç var. (Fenerbahçe Engin-Rüştü-Volkan derken uzun zamandır yabancı kaleci oynatmıyor. Volkan Babacan, Mert Günok, Serkan Kırıntılı gibi Volkan’ın yedekliğinden as kaleciliğe terfi edenler de oldu.)
Beşiktaş yakın zamana kadar (1986’ya kadar) yabancı kaleciye forma vermedi ama onlar da daha sonra modaya uyarak iyi-kötü bir dolu kaleci getirdi-gönderdi Memleketimize. İlk akla gelenler Jurkoviç, Zalad, Bako ve Mrmiç. Daha sonra Shorunmu (Çorumlu derdi taraftar) var, Oscar Cordoba var Fabri var yakın zamandan. Karius ayrı bir yazı konusu Liverpool’dan Dolmabahçe’ye serencamı ilgi çekici. (Trabzon’a gelen Pfaff var son olarak.)
Ama bu yabancı kalecilerin hiç birisi bir Fernando Muslera etkisi yapmadı bünyemizde. İstatistik takibi yapılan bütün kalemlerde en üst performansa ulaşan (maç başına yenilen gol, kurtarış yüzdesi/oranı, başarılı çıkış ve başarılı uzun pas atma, gol yemeden geçilen maç sayısı ve topla oynama yüzdesi) başarılı kaleci, Avrupa’da da bu sezon PSG kalecisi Keylor Navas’ın ardından da ikinci sırada bulunuyor.
Bu gün, geceye dönerken Paris’te Galatasaray, (PSG) Paris Saint Germain’e konuk olacak. Şu ana kadar Galatasaray kendine yakışan bir performans sergileyemedi Avrupa sahnesinde. İki Brugge maçından içeride-dışarıda alınan birer puandan iki puanla son maçlar öncesi son sıradalar. (Bu durumdan da en günahsız olan kişi Muslera’dır.) PSG’nin 13, Real Madrid’in 8, Brugge’un 3, bizim 2 puanımız var. İlk iki sıra belli ama Avrupa Ligi’ne kim gidecek o kesin değil. Brugge’un puan kaybı bile tek başına yetmiyor, bizim de Paris’ten zaferle dönmemiz gerekiyor ki; hayal ötesi desek yalan olmaz.
Gene de en güvendiğimiz figür tek başına Muslera. Boşuna denmiyor: Muslera candır, gerisi heyecandır diye
Ülke puanına katkı yapmak için bu hafta son hafta. Tüm takımlarımıza başarılar diliyoruz.