Cem boşandığından beri senelerdir ayda 10 bin dolar nafaka ödüyor, eh ekonomi ve doların kuru böyle olunca artık ödemem diyor ve Cem'in avukatı mahkeme açıyor.
...Cem Yılmaz, manken şimdilerin oyuncusu Ahu hanımla evleniyor.
Çocukları var.
Cem boşandığından beri senelerdir ayda 10 bin dolar nafaka ödüyor, eh ekonomi ve doların kuru böyle olunca artık ödemem diyor ve Cem'in avukatı mahkeme açıyor.
10 bin dolar ne, ne kadar büyük para değil mi?
Cem çocuğunun masraflarını ödüyor, onun dışında boşandığı çalışan, para kazanan kadının masraflarını neden ödesin ki.
Ne münasebet.
Madem evlilik kötü gitti sen de para kazanıyorsun, o zaman Cem'e sen nafaka öde.
Konu tabii ki Yargıtay’a taşınıyor.
Ve Cem'in avukatı, eski karara itiraz ediyor şahane bir dilekçe yazıyor.
"Çocuğun yaşam idamesini annenin de eşit oranda sağlaması gerekir. O zaman anne de 10 bin dolar versin.”
Çok haklı çalışan bir kadın, versin bence de.
Adamlar neden ömür boyu para ödemeye mahkum oluyor ki, bunu anlamak çok zor.
Hani kadınlar ve erkekler eşitti.
Biz kadınlar işimize ne gelirse o.
Evlenip boşanmanın bedelini neden hep erkekler ödesin ki.
Şöyle düşünelim.
İnsanlar güzel güzel evleniyor.
Ne zaman ki araları bozuluyor ve boşanmaya karar veriyorlar.
O güne kadar aralarında olan sevgi, saygı, sadakat, sözler o güne kadar yaşanmış ne varsa bir kenara atılıyor.
Kadının derdi alacağı nafaka.
Kadın erkekten ne para alacak.
Hani kadın erkek eşitti ve bunun için mücadele ediyorduk.
Yok canım yok, eşitlik nafaka kavgası başlayana kadar.
Kadın erkek evli, ikisi de çalışıyor, ortak eşyalar almışlar, boşanma halinde erkek ceketini alıp çıkıyor her şey, tamamı kadına kalıyor.
Ne münasebet.
Müşterek çocukları yok kadın nafaka istiyor. Boşanma protokolüne koyduruyor, erkek o panik içinde basıyor imzayı.
Sonra her ay kadına para ödüyor.
Ne münasebet.
Kadın aynı evde, adamın ceketini bıraktığı emeği ve parası olan eşyalar üzerinde başka adam ile yaşam sürüyor.
Gel artık benim hayatımda biri var, istediğin eşya var ise senin hakkını yemek istemem, en azından kul hakkı yemek istemem, istediğin bazı şeyler varsa al demiyor.
Mesela annenden hatıra getirdiğin şeyleri al demiyor.
O gelen adam ile çatır çatır utanmadan, diğerinin hakkı helali olan o eşyalarla, o evde oturuyor.
Ne münasebet.
Adam ms hastası çalışamıyor, çocukları olmayan kadına senelerdir hala nafaka ödemek zorunda.
Annesi evlere temizliğe gidiyor, nafaka ödüyorlar.
Ne münasebet.
O kadar çok, ne münasebet örneği verebilirim ki, çok şaşırırsınız.
Çok hikaye var bende.
Kendinize gelin.
Erkeklerin sırtından inin.
Siz böyle yapınca bu adamların çakallık hali çoğalıyor.
Kadına zırnık vermedi diyen adama, oh iyi yapmış diyecek hale getirdiler.
Ve çok haklılar.
Çalışın, para kazanın.
Yani demem o ki… Daha kız çocukken ben büyüyünce, bir adam ile evlenip, çocuk doğur, ya da doğurma ömür boyu ondan nafaka bedavadan para alacağım demeyin.
Çocuklarınız sizi görerek "ben büyümek istemiyorum, onlara benzemekten çok korkuyorum" demesinler.
Hadi daha aklı namuslu, kalbi namuslu olun.
Artık sizin arkanızda duracak, sizi savunacak ya da üzülecek kadın da bulamayacaksınız.
Mesela ben gibi…
Funda'nın aklındakiler!
...Bazı gazetelerin zengin ailelere, zengin ailenin gelinlerine karşı özel bir merak var.
Devamlı gereksiz, saçma sapan haberler yapıyorlar.
Yani.
Yasemin Özilhan Etiler'de bir mekana gidiyor, yer yok, mekanın duvarına oturuyor ve orada çay içiyor.
Ne var ki bunda.
Yok çok şey var.
Bak gazetelerinde ne yazıyor.
"Sosyal medya paylaşımları ile lüks yaşamını gözler önüne seren sosyetik güzel Yasemin hanım, önceki gün bir başka yanını ortaya koydu.
Türkiye'nin en zengin ailelerinden birinin gelini olan Yasemin hanım masa bulamayınca duvara oturdu, çay keyfi yaptı.
Ve mütevaziliği ile çevredekilerin takdirini topladı."
Takdir nedir kardeşim.
Takdir toplayacak ne var, bu ne ezik cümle.
Emin olun senin gazetenin ve senin yazdıkların dışında kimsenin umuru falan değil.
Bırakın palavraları daha iyi magazin haberleri yapın.
İnsan bunu yazmaya utanır.
Funda'nın aklındakiler!
... Her şey o kadar pahalı ki.
Ve her sey o kadar şuursuz ve kontrolden çıktı ki.
Çay, kahve dahil hiçbir şeyin fiyatını sormadan bir mekana girip oturmayın.
Eminönü'ndeyiz.
İki arkadaş sıradan bir yere girip iki Türk kahvesi sipariş ettik.
Yanında su dahi olmayan, hayatımda gördüğüm en küçük boyutta boyalı bir lokum parçası, iki kahve için 54 TL istediler.
Tabii ki zorunlu olarak ödedik.
Bundan böyle hiç utanmayın, kapıdan girişte 1 kahve, 1 çay ne kadar diye sorunuz.
Yanında su var mı, lokum var mı diye sorunuz.
Onlar bu fiyatları istemeye, fırsattan istifade etmeye utanmıyor ise biz neden utanalım ki.
Utanmazlık diz boyu.
Siz de utanmayın.