Türkiye sınır kapılarını açarak mültecilere istedikleri ülkeye gitme hakkı verdi.

Oray Eğin mülteciler konusunu yazmakta benden önce davrandı: “Siyasi pozisyonunuz ne olursa olsun, mülteci sorunu hakkında ne düşünürseniz düşünün, ister Erdoğan’ı ister Avrupa’yı haklı bulun, sınırdaki insanların bu hallerini en katı vicdanın bile kabul etmemesi gerekir.”

Suriye iç savaşının başladığı günden bu yana 6 milyon insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık 4 milyonu bizim ülkemize sığındı.

Esad rejiminin 34 askerimizi şehit etmesiyle sonuçlanan alçak saldırısından sonra Türkiye sınır kapılarını açarak mültecilere istedikleri ülkeye gitme hakkı verdi.

Evet, bu bir hak, sığınmak nasıl bir haksa, mülteciler de hak sahibi bireyler, bu hakların arasında serbest dolaşımda bulunuyor.

Senelerdir mülteci nefretinin içine batmış, faşizmin kitabını yeniden yazmış, vicdanıyla muhasebesini tamamlayıp vicdan defterini çoktan kapatmış kişilerin, Avrupa ülkelerinin sınırında mültecilere yapılan insanlık dışı muameleye üzülmelerini beklemiyorum.

Zira onlar kendi yaşam haklarından ve tarzlarından başka hiçbir şeye soluk aldırmayacak kadar niyeti bozmuş durumdalar.

Ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği gerçekle yüzleşmek açıkçası beni daha da üzdü.

BU KONU SİYASETİN DIŞINDA

Türkiye senelerdir büyük bir insanlık örneği göstererek ve Batı’dan hiçbir yardım almadan mültecilere ev sahipliği yaptı, yapıyor.

Sınır kapılarının açılmasının ardından “mülteci duyarı” kasan kişilerin siyasal iktidarı sorumlu tutmasına ise denecek bir şey yok. Türkiye, pozitif hukukun gereği olarak, mültecilere en doğal hakkını tanıdı, kimseyi zorla sınır dışı etmedi. Giden gider, kalmak isteyenin başımızın üstünde yeri var dedi.

Bu konuda yıllardan bu yana siyasal iktidarın tavrı, ahlaki üstünlüğümüzü sarsılmaz bir boyuta taşıdı. Hem de ülke içinde faşizmde sınır tanımayan muhalefete rağmen.

Üzüldüğüm konu da burada başlıyor, muhalefetin tutumunu anlıyorum da, mülteci düşmanlığı korosuna katılan bazı muhafazakârları anlamakta zorlanıyorum.

Şüphesiz Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin son yirmi yılına damga vuran muhafazakâr kesim, hem Türkiye’yi dönüştürdü, hem de vesayetçilerin hüküm sürdüğü müesses nizamı demokratikleştirdi.

Ama bakıyorum içlerinden bazıları, sosyal statü anlamında bu ülkenin tapusunu elinde bulundurduğunu zannedenlerle eşitlenirken, vesayetçilerle aynı dili konuşacak kadar da dönüşmüş.

Eşitlenirken, çok temel insani meselelerde dersten kalmış, sınıf atlarken kendini yıllarca bu ülkede yok sayanların terminolojisiyle konuşmaya başlamış.

Korkuncunda korkuncu.

Mültecilerin Avrupa sınırında yaşadığı insanlık dramına bu derece duyarsız kalmak, en saçma bulduğum “bizim vergilerimizle geçiniyorlar” (üç beş kuruşla ülkenin ekonomisini ayakta tuttuğunu sanma hali) cümlesini kullanmak kabul edebileceğim şeyler değil.

90’lı yılları unutmuş değiliz, kendi ülkesinde faşistler tarafından ikinci sınıf sayılan muhafazakârlar bu kazanımları çabuk unutmuş olamaz, olmamalı.

Empati duygusu en çok bu kesimde kendini göstermeli, sadece Türkiye’deki faşistlere değil, dünyaya da verecek çok ders var hala çünkü.

İDLİB’DE ATEŞKES SEVİNDİRİCİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Moskova’daki görüşmesinden sonra ateşkes kararı çıktı.

“Türkiye’nin İdlib’de ne işi var” diye aptalca soru soranlar, Türkiye orada olmazsa “nefret ettikleri” mültecilerin Türkiye sınırına dayanacağını bilmiyorlar mı?

Bal gibi biliyorlar ama Türkiye’nin, Batı’nın da destek vermediği bir ortamda bunu kaldıracak gücü yok.

Ateşkes kararının çıkması sevindirici, diplomasinin tüm sınırlarını zorlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstün çabası işe yaramış gözüküyor.

Benim derdim ise, sınıf atlarken, salt kendi sınıfından değil ya da daha aşağı diye, o insanlara had bildirme, küçümseme huyundan vazgeçmek.

Faşizmin milliyeti olmaz, faşistlerle aynı dili konuşmak ise özellikle faşizmden geçmişte çok çekenlere hiç yakışmaz.

Hafızamız diri kalsın.

“Süper Salı” bize ne anlattı? (Ara Başlık)

Çok basit, Joe Biden Demokratların başkan adayı olmaya çok ama çok yakın.

Bernie Sanders’in Amerikan halkı açısından pek tanıdık olmayan radikal sol söylemleri merkezi kaybetmekle sonuçlandı.

Teksas’a uğramadan Biden, Teksas’ı aldı. Buttigieg ve Amy Klobuchar’ın başkan adaylıklarından çekilip Biden’i desteklemesi de etkili oldu.

Sanders, merkezin oylarını alamazsa Biden, kasım ayında Trump’un karşısına çıkacak aday olur.

Türkiye olarak Joe’yi yakından tanıyoruz, ilerleyen günlerde yazacağım.