İçerisinde bulunduğumuz 2019 senesi, 1919'da başlayan Milli Mücadelenin 100'üncü senesi, aynı zamanda İstiklal Harbinin de 100'üncü Senesi...
Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Ermeni gibi muhasım ordu askerlerinin kutsal vatan topraklarını tek tek işgal etmeye başlamasının üzerinden 100 sene geçmiş durumda.
100 sene çok uzun mu diye düşünüldüğünde yahut tarih algısına bakıldığında uzun gelebilir. Lakin bugün ortalama 60 yaşındaki birisine bu yaşa kadar ömrünüz nasıl geçti diye sorsalar 60 yıl ne çabuk geçti diyecektir muhtemelen.
Aslında 100 yıl! Çok uzun bir tarih değil. Hatta Çok Yakın. Devlet ve Millet olarak Ders, İbret, İlham almamız ve aynısını tekrar yaşamamamız için ibret. Dedelerimizin hangi sıkıntılara maruz kaldığını ve hangi koşullara göğüs gererek bu günlere geldiğimizi düşünmemiz ve anlamamız için büyük bir tarihi süreç.
4 yıllık Birinci Dünya Savaşı’nı Osmanlı Devleti açısından sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkesi/Mütarekesi ile Osmanlı Ordusu savaştan çekilmiştir. 25 maddelik bu antlaşma birçok açıdan devletin işgaline imkân veren bir senet olmuştur.
Osmanlı Hükümeti, dört yıllık savaş boyunca birçok cephede İngiltere başta olmak üzere Fransa, Rusya ve diğer İtilaf Devletleri müttefikleriyle verdiği savaşı, birçok zafer kazanmasına rağmen savaş sonundaki ağır mağlubiyetleri neticesinde kaybetmiş ve mecburen 25 maddesinin her biri, birbirinden ağır olan Mondros Ateşkesini kabul etmiştir.
Mütareke maddelerinden her biri devletin, milletin ve vatanın bağımsızlığına halel getirecek maddeler olmakla birlikte özellikle;
- Hudut güvenliği ve iç asayişi sağlamak dışındaki tüm Osmanlı Ordusu’nun acilen terhis edilmesini belirten 5’inci madde,
- İtilaf Devletlerinin güvenliğini tehdit eden herhangi bir yeri işgal edebileceklerinin kabul edildiği 7’nci madde,
- Vilayet-i Sitte ’de (Bitlis, Diyarbakır, Van, Sivas, Erzurum, Elazığ) karışıklık çıkması durumunda İtilaf Devletlerinin burayı işgal etme hakkı olduğunu belirten 24’üncü madde,
- Toros tünellerinin Müttefikler tarafından işgali edileceğini belirten 10’uncu madde,
- Osmanlı Hükümetinin haberleşmesi dışındaki tüm telsiz, telgraf ve kabloların İtilaf Devletleri memurları tarafından kontrol altına alınmasının kabul edildiği 12’nci madde,
- Hudutların kontrolünün büyük ölçüde İtilaf Devletleri kontrolüne verileceğinin kabul edildiği 15’inci madde içlerinde en ağır olan maddelerdi.
Bu kapsamda İngiliz Ordusu başta olmak üzere yanındaki İtilaf bağlıları özellikle 7’nci ve ilgili maddelere dayanarak Çanakkale Boğazı’nı geçmiş ve 13 Kasım’da İstanbul’a demir atmışlardı.
Neticede savaş sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi’nde Osmanlı Devleti’nin elinde kalan diğer vatan topraklarının işgali, çok hızlı şekilde haksız ve hukuksuz olarak gerçekleştirilmeye başlandı.
Bu kapsamda Irak Cephesi’nde 10 Kasım 1918’te Süleymaniye, 15 Kasım 1918’de Musul, 17 Kasım 1918 Erbil, 30 Kasım 1918’de ise Sincar- Telafer- Revanduz- Zaho- İmadiye- Akra- Zibar gibi vatan toprakları hukuksuz bir şekilde işgale uğradı.
Güney Cephesi’nde 7 Kasım’da Hatay, 9 Kasım 1918’de İskenderun, Suriye Cephesi’nde ise Kasım 1918 sonlarında Halep kuzeyindeki Afrin, El-Bab, Cerablus, Azez gibi Osmanlı Ordusu’nun elindeki vatan toprakları işgal edildi.
Müteakiben 6 Aralık 1918’de Gaziantep ve Kilis, 11 Aralık’ta Dörtyol, 17 Aralık’ta Adana ve Mersin, 22 Şubat’ta da Maraş, 24 Mart’ta Urfa, 7 Mayıs’ta Rakka ve 9 Mayıs’ta da Haseke işgale uğradı.
Karadeniz’de 24 Aralık’ta Batum, 9 Mart’ta Samsun işgal edildi. Batı Cephesi’nde ise Ocak ve Şubat aylarında Konya, Aydın, Turgutlu istasyonları işgal edilirken en son işgal edilen vatan topraklarından bir tanesi de 15 Mayıs’ta İzmir’in işgali idi.
Bu işgaller kısa sürede genişleyecek Bursa, Aydın, Manisa, Denizli, Balıkesir, Uşak, Bilecik, Kütahya ve Eskişehir gibi şehirler de işgal Yunan Ordusu tarafından edilecektir.
Muğla, Antalya, Burdur, Isparta ve Konya gibi şehirler ise İtalyan birlikleri tarafından işgale uğrayacaktır.
Osmanlı Devleti’ni savaşı sona erdirmek adına sözlü birtakım tavizlerle yanıltan ve Osmanlı Ordusu’na silah bıraktıran İngiliz temsilcileri, imzalattıkları Mondros Ateşkes Antlaşması’nın maddeleri sayesinde ve Osmanlı Hükümeti’ni uygun bir barış yapılacak savlarıyla oyalayarak Türk vatanını adım adım işgal etmeye başlamış; tüm kritik nokta, bilgi ve yerleri kontrol altına alarak sonraki süreçte de Sevr’i dayatma yoluna gitmişlerdir.
Bu işgallerle, her bölgede Türk milletinin izzet-i nefs ve namusunun çiğnenmeye başlaması neticesinde sine-i milletten tezahür etmiş haklı bir dışa vurum ve tepki olarak Milli Mücadele başlamıştır. Bu yönüyle İstiklal Harbi gökten ve tepeden inme değil, haksız ve hukuksuz şekilde vatan topraklarını işgal eden güçlere karşı verilen İstiklalini savunma, bağımsızlığından ödün vermeme ve esir olmama mücadelesinin adıdır.
Milli Mücadelede sembol bir tarih olan 19 Mayıs ise o tarihe kadar vuku bulan işgallere karşı doğal olarak bölgesel çapta ortaya çıkan mücadelelerin somut bir şekilde askeri ve idari anlamda başlangıcına teşkil edecek büyük bir temsil tarihi olmasıdır.
19 Mayıs, özellikle Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Mücadele liderliğine giden yolun da başlangıcı olan bir tarihtir.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Adana'daki Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa, görevini bıraktıktan sonra 11 Kasım 1918’de İstanbul'a gelmişti. Geçen 6 aylık sürede tüm vatan sathında vuku bulan işgaller ve ortaya çıkan büyük gaile neticesinde Sultan Vahdettin tarafından 9'uncu Ordu Kıtaatı Müfettişi olarak görevlendirilmesiyle 16 Mayıs'ta İstanbul'dan hareket etmiş ve 19 Mayıs'ta Samsun'a ulaşmıştır.
Bundan sonraki süreç ise Mustafa Kemal Paşa'nın aldığı kişisel inisiyatif ve zekâsının birleşmesi ile bir lider olarak ortaya çıkmasına ve İstiklal Harbi'nin Heyet-i Temsiliye/TBMM Hükümetleri eliyle tüm yurda yansımasıyla devam etmiştir. Böylece Sevr projesi hayata geçirilememiş bir hayal olarak kalmış ve vatanın işgal edilen topraklarının önemli bir bölümü işgalden kurtarılmıştır.