Cumhur İttifakı cephesinde aday belli olduğu ve de ittifakın bileşenleri arasında özellikle ülkenin bekasını ilgilendiren konularda ciddi bir görüş ayrılığı olmadığı için herhangi bir tartışma da yok.
Türkiye iç politikada, 2019’daki yerel seçimlerden bu yana enerjisinin büyük bölümünü 2023’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine harcadı, harcıyor.
Ülke için büyük bir kayıp ancak muhalefet cephesiyle çemberlerindekilerin gözleri “Erdoğan’dan kurtulmak”tan başka bir şeyi görmediği için ısrarla ve inatla bu konuyu gündemde tutmaya devam ediyorlar.
Doğal olarak seçim süreci yaklaştıkça tartışmalar da alevleniyor.
Cumhur İttifakı cephesinde aday belli olduğu ve de ittifakın bileşenleri arasında özellikle ülkenin bekasını ilgilendiren konularda ciddi bir görüş ayrılığı olmadığı için herhangi bir tartışma da yok.
Asıl tartışma Millet İttifakı cephesinde.
Çünkü bu ittifakın adayı belli olmadığı gibi ittifakın bileşenleri arasında ciddi görüş ayrılıkları da var.
Bu görüş ayrılıkları da ülkenin bekasından ziyade siyasi ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanıyor.
Zira bu ittifakın bileşenlerinden neredeyse hiçbirinin ülkenin bekası ile falan ilgileri de bu konuda herhangi bir dertleri de yok zaten.
Bu ittifak cephesinde son günlerde öne çıkan iki tartışma konusu var.
Biri adayın kim olacağı, diğeri HDP konusu.
İttifakın büyük ortağı CHP açısından öne çıkan yaklaşım, hem ittifakın tüm bileşenlerinin kendileri tarafından belirlenecek bir adayın arkasında durması hem de seçim sonuçları ne olursa olsun bu adayın seçim sonrasında partinin genel başkanlığı konusunda mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu koltuğundan etme ihtimali olmayacak bir isim olması.
CHP açısından ortak adaylık konusunda öne çıkan iki isim var.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun özellikle İmamoğlu’nun adaylığını sözünü ettiğimiz eksende kendisi açısından tehdit olarak gördüğü için zaman zaman yaptığı çıkışlarla bunu engellemeye çalışıyor.
Kılıçdaroğlu, bu iki isim arasından tercih yapmak durumunda kalması halinde CHP kökenli olmayan İmamoğlu’nu yeğleyecektir.
Adaylık konusunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ismi geçiyor ancak bunun hem partisi hem ittifakın beklentisi açısından büyük bir hezimetle sonuçlanacağını öngördüğünü o nedenle CHP Genel Başkanı’nın böyle bir yarışa girmeyi göze alacağını sanmıyorum.
Belirttiğimiz gibi Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman kendi ismini ileri sürmesi, adaylığını istemediği isimlerin önünü kesmeye yönelik.
İttifakın ikinci büyük partisi İYİ Parti açısından temel kıstas, ittifakın ortak adayının kendi Genel Başkanları Merak Akşehir olmasını sağlamak.
Onlar açısından bunun en muhtemel yolu ise her partinin kendi genel başkanlarıyla seçime girmesi ve ilk turda Akşener’in “zayıf halka” olarak gördükleri Kılıçdaroğlu’ndan yüksek oy alması sonrası ittifakın diğer bileşenlerinin ikinci turda Akşener’i desteklemesi.
Ancak Akşener’den daha az oy alması halinde genel başkanlık koltuğu riske gireceği için Kılıçdaroğlu’nun bu plana evet deme ihtimali zor.
O nedenle bu karmaşık hesaplar içinde Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı aday ya da adaylarını belirlemesi süreci sancılı geçmeye devam edecek diye düşünüyorum.
Gelelim Millet İttifakı’nın bileşenleri arasındaki çatlaklık sorunsalına.
Zaman zaman CHP ile İYİ Parti arasında da kimi konularda tartışmalar yaşansa da asıl sorun ittifakın üyeleriyle, “müttfekleri” HDP arasında.
Son zamanlarda HDP’nin eşbaşkanları ve bazı milletvekilleriyle, en son cezaevinde terör suçundan tutuklu eski eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ın “Bizi ciddiye alın, önemseyin aksi takdirde kendi yolumuza gideriz” mealindeki açıklamaları kimi kesimler tarafından “Millet İttifakı içerisinde çatlak” olarak değerlendirilip tartışılıyor.
Ancak ben bunun böyle olmadığı, bu “çatlaklık” görüntüsünün Millet İttifakı bileşenleriyle “müttefikleri HDP” arasında üzerinde uzlaşılan yol haritasının bir parçası olma ihtimalini yüksek görüyorum.
Kanaatimce bu cephe ve “akıl verenleri”, “uyumlu bir ittifak” görüntüsüyle seçimlere gitmeleri halinde HDP’nin “terör virüsü”nün bu cephenin tümüne, dolayısıyla adaya da fazlasıyla sirayet edeceğini, bunun da seçimi kaybetmelerine yol açacağını gördükleri için böyle bir stratejiyi devreye sokmaktalar.
Yani, şayet Millet İttifakı ortak bir aday üzerinde uzlaşırsa, HDP “üçüncü yol” dedikleri marjinal, aşırı sol grupları bünyesinde toplayarak kendi adayıyla seçime girecekmiş gibi bir kampanya yürütecek, Millet İttifakı ile yapacakları bir anlaşmayla son dakikada adaylarını geri çekerek bu ittifakın adayını destekleme yoluna gidecekler diye düşünüyorum.
HDP’nin “terör virüsü” ittifaka ve ortak adaya fazla sirayet etmesin diye bu anlaşma kamuoyundan gizli tutulacak.
Tabi bunun karşılığında, seçimin kazanılması halinde HDP’ye cumhurbaşkanlığı yardımcılığı dahil çok sayıda taviz verilecek.
Ortak aday ile seçime gidilmemesi halinde de yine aynı strateji işletilecek.
Her parti kendi adayı ile seçime girecek.
İlk turdan sonra yine yukarıda belirttiğimiz minvalde bir anlaşmayla HDP ikinci turda Millet İttifakı’nın adayına destek verecek.
Yani bu “çatlaklık” konusu görüntüden ibaret ve kanımca bu stratejinin bir parçası.