Avrupa'nın kendini merkezde göstermek için "orta doğu" dediği Mezopotamya, insan kanının dünya toprağına ilk düştüğü yer olarak kabul edilir.
Avrupa’nın kendini merkezde göstermek için “orta doğu” dediği Mezopotamya, insan kanının dünya toprağına ilk düştüğü yer olarak kabul edilir. Hz. Âdem’in oğlu Kabil, kardeşi Hâbil’i burada öldürmüştür. Bu mitolojik kabul, ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Fırat ve Dicle’nin suyuna hep kan karışıyor. En uzun barış dönemini 1518-1918 arasında yaşayan bu toprakların kaderi, kendi güzel ama bahtı kötü bir kadın gibidir. Acı, kan, gözyaşı ve zulüm hiç eksik olmuyor.
Yüz sene önce bir elde cetvel bir elde kalemle, âdeta makyaj yapılırcasına çizilen sınırlar, bu makyajın akmasıyla artık eski yerlerinde durmuyor. Bölge, âdeta Kasr-ı Şirin öncesindeki hâli gibi karmakarışık. Fırat ve Dicle’nin aktıkları yataklardan başka hiçbir şeyin sınırı kesin değil. Kimisi yine eline kalemi ve cetveli almış, sınırları bir daha çizmek istiyor. Kimisi yeni sınırlar çizilirken yer kapma peşinde. Kimisi ise târihî bir genişleme fırsatından en büyük kârla çıkma derdinde. Kimisi de düzen, intizam, nizam ve barış peşinde.
Bu satrançta şâhla birlikte sultan, çar ve kral var
Kim bu farklı emellerle Mezopotamya’da dolaşanlar?
İran, târihî miras hakkını 1518’den beri mahfuz tutarcasına, Osmanlı’dan boşalan yerlere tekrar göz koyup beş yüz yıllık zarârını telâfi etmek için hamleler yapıyor. Satranç, bir acem oyunu ama meydan sâdece onun değil.
Rusya da 1917’de askıya aldığı plânlarını terörle mücâdele etme bahanesiyle bölgeye girerek tekrar masaya koyuyor. Sibirya’nın soğuğuyla gelen dinçlik, Mezopotamya sıcağıyla yeni bir hâl alıyor.
Türkiye, dört yüz yıl hükmettiği topraklardaki şer cephesinin kendisine doğrulttuğu namluya kırk yıldır hedef oluyor. Yıllardır atılanı tutmak gibi beyhude bir çaba ile çözüm peşinde koşmaktan bıkmış bir hâlde, yüz yıldır unutturulan coğrafyaya beş yüz yıl önceki niyetle giriyor.
Ve İngiltere… 1. Körfez Savaşı’ndan beri istikrarsızlaşmış durumdaki bölgede hep perde arkasında kalmayı tercih etti. Uluslararası askerî gücün yükünü ABD üstlenirken arkasındaki akıl hep İngiltere oldu. Katliamların, savaş suçlarının günâhı sâdece ABD’nin boynuna asıldı.
Ama geçen günlerde BBC tarafından servis edilen bir haberde DEAŞ’lı teröristlerin ABD’nin sağladığı lojistik imkânlarla nakledildiğini dünya kamuoyu görmüş oldu. ABD’de Trump ile başlayan süreçte Washington-Londra arasındaki Atlantik suları bir hayli ısındı. Filler artık sâdece Mezopotamya çimlerini ezmiyor.
BBC’nin servis ettiği bu haber, Atlantik sularındaki kavganın artık yüzeye çıktığının göstergesidir. İngiltere artık ABD’yi hedef alıp Mezopotamya’yı vurmak istediğini ayan beyan gösterdi.
Mezopotamya’da sultan, çar, kral ve şah var. Bu hamlelerden başka birileri mat olacak.
Suudî Arabistan’daki hareketlenme, Suud-Acem-Rus arasındaki anlaşmada İngiltere’nin olmadığı söylenemez.
İngiliz-Rus dostluğu
Târihsel plânda İngiliz-Rus dostluğu ve iş birliği tecrübe edilmiştir. Her iki dünya savaşı da göstermiştir ki, bu iki ülkenin iş birliği hiç de zor ve imkânsız değildir.
Ancak ABD-Rusya iş birliği, İngiliz-Rus iş birliği kadar kolay değildir. 2. Dünya Savaşı’nın üç gâlip devleti ABD, İngiltere ve Rusya oldu. Ama Soğuk Savaş yıllarında ABD âdeta Sovyetler Birliği’ne karşı jandarmalık yaptı.
Brexit de gösterdi ki, İngiltere artık emperyal birikimini ve altyapısını devreye sokacaktır. ABD’nin gittikçe zayıflayan dünya liderliği, İngiltere’yi yeniden Avrupa üzerinden “Orta Doğu” ve sonrasında diğer bölgelerde “nerede kalmıştık” demeye hazırlandığını gösteriyor. Bunu eskisi gibi ANZAC’ları getirerek yapamayacağını da unutmamak lâzım. İngilizler hakkındaki şu sözü unutmamakta yarar var: “Pirenin üstüne biner, belini incitmez.”
ABD’ye “Şah” çekildi
Mezopotamya’da oynanan satrancın tek bir cephesi yok. Onlarca hatta yüzlerce hamle sonrasını düşünmeden piyon dahi oynatanın kayıpları telâfi etmesi mümkün olmayacaktır. Ancak sultanlar, çarlar, krallar ve şahların arasında ABD’ye çoktan “şah” çekilmiş gibi gözüküyor.
Geçen hafta içinde Norveç’teki NATO tatbikatında düşman hatlarının Atatürk ve Erdoğan’ın resmiyle işâretlenmesi de sâdece bir “Türkiye düşmanlığı” meselesi değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “alçakların yanlışı” nitelendiği bu hamle “NATO’nun müdürü” ABD’yi artık NATO’ya hâkim olamadığının göstergesidir.
Ayrıca Anglo-Saksonların olduğu yerde Saksonyalılar olmazsa olmaz. 11 Kasım 2017 târihli Alman Der Spiegel dergisinin Çince bir manşetle (Xing lái – Uyanın) çıkıp Amerika’nın dünya liderliğinin bittiğini ve Trump’ın Asya gezisinin bir “makam devri” olduğunu iddia etmesi, Mezopotamya Satrancı’nın küresel bir boyutu olduğunu gösteriyor. Uzak Doğu’da işin içine Hindistan da giriyor. Çin, İpek Yolu’na yapacağı 900 milyar dolarlık yatırımla Atlantik merkezli dünya sistemini Avrasya merkezli bir sistem hâline getiriyor. İşin içinde sâdece karadan giden demiryolu değil, uzaydaki uydular da var. O kadar ki, eskiden en önemli televizyon seyircileri ABD’de iken, artık İngiltere’deki futbol maçlarının Çinli seyirciler için uygun saatlerde oynanması ve Almanya’daki kupa finallerinin Çin’de yapılması bile düşünülüyor.
Ne diyelim, ha “Şah-Mat”, ha “Şut ve gol”!