Teknolojinin ışık hızıyla ilerlediği çağımızda daha önce hayal bile edemeyeceğimiz değişimler vuku bulmakta.

Bugün sizlerle çok farklı bir alana uzanalım istedim. Internet sitelerinde belki ismini duyduğunuz Metaverse – (benim çevirimle) Öte-evren… Teknolojinin ışık hızıyla ilerlediği çağımızda daha önce hayal bile edemeyeceğimiz değişimler vuku bulmakta. Bunlardan biri de sanal gerçeklik ortamında oluşturulmuş Metaverse / Öte-evrendir. İlkönce bunun ne olduğunu anlatalım, sonra hayatımıza ne getirecek belirleyelim. Daha sonra iktisadi yorumunu yaparız.

METAVERSE – ÖTE-EVREN NEDİR?

Öte-evren 3 boyutlu sanal dünyaların sosyal bağlantılara yoğunlaşan ağına verilen addır. Bilimkurgu romanlarında ve filmlerinde sıklıkla uzak bir gelecekte olacağı varsayılan bu sanal dünyalar ağı bugün gerçek olmuştur. Herkesin anlayacağı şekilde ifade etmek gerekirse bu içine girip hissedeceğiz, adeta içinde yaşayabileceğiniz üç boyutlu bir internete benzer. Tabii ki, bu duruma ulaşabilmek için özel bazı cihazlara da ihtiyaç vardır.

Kavram olarak “metaverse” 1992 tarihli “Snow Crash” adlı bilim kurgu romanında ilk defa kullanılmıştır. “Metaverse” Yunanca “meta / ötede, ötesi” ve İngilizce “universe / evren” kelimelerinin birleşiminden elde edilmiştir. Ben de bu yüzden öte-evren diye çevirdim. Bundan önce kısmen çeşitli öte-evren platformları da üretilmişti ki, bunlardan en bilinenin “Second Life / İkinci Hayat” adlı platformdur. Bazı öte-evren uygulamaları sanal ve gerçek uzaylar arasında bir bütünleşmeyi de içermektedirler.

Öte-evren üzerine çalışmaların önemli bir sebebi de dijital teknolojinin gelişimi için hem deneysel bir ortam sağlaması ve yine dijital teknoloji ürünleri için de pazarlama imkânı sunmasıdır. Çeşitli öte-evren platformlarındaki ortak kaygı bilginin kişiye özel olması ve korunması ile kullanıcıların güvenliğidir. Bu konuda yapılan çalışmalar hem sosyal medya platformlarının hem de bilgisayar oyunlarının geliştirilmesinde önemli katkılar da sağlamıştır. Bütün bu hikâyenin özü sanal gerçeklikte saklıdır. Nedir bu sanal gerçeklik?

SANAL GERÇEKLİK

Sanal Gerçeklik / virtual reality (VR) gerçek dünyaya tıpatıp benzeyen ya da tamamen farklı olabilen bilgisayar ortamında simule edilmiş deneyime verilen addır. Sanal gerçeklik uygulamaları eğlence sektöründe (özellikle bilgisayar oyunlarında), askeri veya tıbbi eğitim sektöründe veya iş hayatında (evden çalışma ve toplantı düzenleme) kullanılmaktadır. Bugün hayatımızda VR uygulamaları çoğunlukla iki boyutludur. (Uzaktan eğitim, zoom üzerinden toplantılar ve benzeri, DMD). Ama astronot ve savaş pilotlarının eğitimi veya uzaktan cerrahi operasyonlarında üç boyutlu uygulamalar kısmî olarak kullanılmaktadır. Öte-evrenle amaçlanan ise bütün duyu organlarınızla hissedebileceğiniz ve bugünkü dünyayı tıpa tıp örnek alan sanal ortamda ikinci bir evrendir.

Bu kadar formel yazdım da vatandaş ne anlayacak? Kısaca kendimi okuyucularıma sade bir dille özetleyeyim: Bugün AVM’lere gittiğinizde eğlence araçlarının bulunduğu VR (Virtual Reality – Sanal Gerçeklik) kısımlarında rastladığınız platformları düşünün. Gözünüze özel bir gözlük takıyorsunuz ve birden kendinize lunaparkta bir “roller coaster’a” binmiş olarak veya (benim en son tecrübe ettiğim versiyonuyla) Çin Seddinde son hızla ilerlerken görüyorsunuz. Burada tabi ne koku, ne de dokunma duyuları çok çalışmıyor. Şimdi evdeki internet hesabınızdan böyle bir ağa girdiğinizi varsayın. Gözlük ve özel kulaklıkların yanı sıra, özel eldivenler, daha iyisi, bütün vücudunuzu saran özel bir tulum giydiğinizi de varsayın. Aynı zamanda (kokuların nakli daha pek mümkün olmasa da) kokular içinde özel bir burunluk taktığınızı düşününün. Hepsinden önemlisi istediğiniz gibi hareket edebilmeniz için (evcil farelerin kafeslerinde bulunan ve farelerin içine girerek koştuğu silindirler gibi) küre şeklinde bir cihazın da bulunduğunu varsayalım. (Şu anda teknoloji o kadar gelişmiş değil ama bunların olması da yakındır.) İşte tulumunuzu giyip, gözlük, kulaklık ve burunluğunuzu takıp özel küre şeklindeki cihazın içine girdiğinizde birden kendinizi bu öte-evrenin içinde buluyorsunuz. Pekiyi, bu evrende siz nasıl gözükeceksiniz? Bu da tamamen size kalmış: Kendi görünümünüzü istediğiniz gibi belirleyebiliyorsunuz. Bir avatar seçip, onun fiziki özelliklerini tanımlıyorsunuz.

Pekiyi Hocam, bu öte-evrende ne var? Şu anda üzerinde çok yazılıp çizilen öte-evren platformunda dünyadaki şehirler sokak sokak bulunmakta. Siz de parasını bastırıp bu sokaklardan arsa ev alabiliyorsunuz. Tabii ki, Törkiş Lira veya Amerikın Dalır’la değil: Kripto para Etherium’la… Öyle ya, evren kripto ise, parası da kripto olur…

Bugün hakkında konuştuğumuz ve benim de bu yazıyı yazdığım Öte-evren uygulaması ise 2019 yılında sosyal medya şirketi Facebook tarafından oluşturuldu. İlk etapta Facebook bu VR uygulamasına Facebook Horizon (Facebook Ufku) adını verdi. Daha sonra, geçtiğimiz yıl 2021’de Facebook kendi ismini “Meta Platforms / Öte Platformlar” olarak değiştirdi ve başkanı Mark Zuckerberg bir öte-evren kuracağını şirketi adına taahhüt etti. Meta Platforms şirketi tarafından ilan ve taahhüt edilip reklamı yapılan birçok teknolojik gelişme, inovasyon ve ürünler hal-i hazırda gelişme aşamasındadır. Ancak şu anda bile öte-evrene girip örneğin İstanbul’da boğaz kıyısında veya Ankara Çankaya’da arazi alabilirsiniz. Pekiyi bugün buradan bir arsa satın alsak bu evren ne keder gerçekçi olacak? Kısaca anlatayım:

Şu anki halde, standart VR sistemleri gözlük ve kulaklıklarla beraber çok – amaçlı bazı cihazları kullanmakta. Bu arada amaç gerçekçi sesler ve imajlar üretmek, kullanıcının sanal öte-evrende fiziki varlığını gerçeğe eşdeğer bir şekilde canlandırmaktır. Öyle ya içine gireceğiniz öte-evrende sizin başkalarını gördüğünüz kadar başkaları da sizi görecektir. Ancak hâl-i hazırda dokunma duyusu çok ilkel düzeyde temsil edilirken koku duyusu taklit edilememektedir.

SANAL GERÇEKLİK BAŞKA HANGİ ALANLARDA KULLANILABİLİR?

Aslında sanal gerçekliğin iki boyutu bulunmaktadır: İlki insanları farklı bir algı boyutuna götürüp sanal alemde bir tecrübe yaşamaları, ikinci ise, insanların hareketlerinin avatarları tarafından taklit edilmesi. Bizim Öte-evren dediğimiz bu sanal alem her ikisinin de kullanıldığı bir ortamdır. Ancak bu teknoloji çok farklı şekillerde de kullanılabilir. Örneğin, insanların bulunmamasının riskli olduğu ortamlarda robot avatarlar vasıtasıyla işlerin görülebilmesi: Uzaktan hassas cerrahi operasyonlar, başka gezegenlerin insan iskânına hazır hale getirilmesi, hatta hiçbir insanın ölmediği robot avatarların çarpıştığı savaşlar gibi. Burada gerçekleşecek teknolojik gelişmeler bambaşka bir dünyanın kapısını aralamaktadır. Ancak… Kapitalist sistemi ve Neo-liberalizmin üç kâğıt ekonomisini düşününce işin başka bir boyutu da ortaya çıkmaktadır: Küresel bir balon…

MARKSİST İKTİSATTAN BİR ALINTI

Mevcut iktisat okulları içinde kapitalizmin dengesiz doğasını (kısmen ve eksik de olsa) gerçeğine en yakın biçimde tanımlayan Marksist Okuldur. Marksistlere göre, üretimin kapitalistler tarafından yapılma amacı artı değer elde etmektir. Artı değer üretimde kullanılan emek cinsi olarak tanımlanır ve üretim yapan firmanın üretim sonunda elde ettiği ürün fazlasıdır. (Burada artı değerin kaynağına veya emeğin hakkının çalındığına hiç girmeyeceğim. Bunlar başlı başına ayrı birer yazı konusudur.) Bu tanıma göre artı değerin kârla da bağlantısı olması gerekir fakat birebir aynı şey değildir. Çünkü kârın oluşması için üretimin yapılması kadar üretilen malın satılıp gelir elde edilmesi de gerekir. Artı değer üretim yapıldığı anda oluşurken, kârlar yapılan üretimin ne kadarının satılabildiğine bağlıdır. Buna Marksist Okulda kârların realizasyon problemi adı verilir. Yine bir başka farklılık da şudur: Artı değer emek birimi ile ölçülürken, kâr parasal değerle ölçülür. Burada vurgulamak istediğim artı değerin ekonomide hangi sektörlerde üretildiğidir.

Artı değer üretken sektörlerde, yani tarım ve sanayide, üretilir. Üretken olmayan sektörler ise hizmetler ve inşaat sektörleridir. Hizmetler sektöründe şu alt sektörler yer alır: Finans, eğitim, sağlık, iletişim, bilişim, eğlence, güvenlik ve ticaret. Şimdi (her ne kadar birebir aynı olmasalar da) artı değerin tam realize edildiği, yani üretilen mal ve hizmetlerin tamamının satıldığı, varsayımı altında, sanayi ve tarımda üretilen artı değer ya da reel kârlar, üretken olmayan sektörler için talep oluşturur. Hizmetler sektörlerinde (eğitim, sağlık ve güvenlik haricinde) diğer sektörler neredeyse hiç artı değer üretmezler, ya da sanayi ve tarım üretimi olmadan artı değer üretebilmeleri pek mümkün değildir. Ancak üretken olmayan sektörler içinde bir tanesi vardır ki, üretilen reel kârları ekonomide dolaşıma sokar: Bu sektör finans sektörüdür. Eğer kapitalist sistemde sanayi ve tarım üretiminin çok üstünde bir birikim hiçbir değer üretmeyen finans sektöründe gerçekleşiyorsa, bu sektörde oluşan kârların reel bir karşılığı yoktur. Kârlar fiktif, yani kurmacadır. Oyun da artık kapitalist üretim ve birikim süreci değil, finans sermayesinin üç kâğıt ekonomisidir.

İşte bir Öte-evren kurup, hayali arsalar alıp satma, hayali arabalar, yatlar, katlar sahibi olma vaadiyle insanlara pazarlamak aslında finans sermayesinin balonunu daha fazla şişirmek demektir. Gerçek üretimden kopuk, gerçek kârlara dayanmayan kurmaca servetler. Bu konuyu daha etraflıca Pazartesi anlatırım.

Hayırlı Cumalar.