"Siyasal iktidarın salgınla mücadelesi en başarılı olduğu alanların başında geliyor. Bu durum Cumhurbaşkanlığı sisteminin hızlı karar alması ve yaşanan krize anında müdahale etmesiyle ilgili."

Geçtiğimiz Salı günü Kadir Has Üniversitesi tarafından “Türkiye Eğilimleri” araştırmasının 2021 yılı sonuçları açıklandı.

Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda bu rapor akademik bir ekip tarafından 2010 yılından beri her yıl açıklanıyor.

Her yıl özel olarak incelediğim bu rapor Türkiye’nin nabzını tutma açısından önemli bilgiler içeriyor.

İlk gözüme çarpan sonuç Türkiye toplumu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni parlamenter demokrasiye göre daha fazla destekliyor.

Bildiğiniz gibi özellikle son aylarda muhalefetin seçim vaatleri arasında parlamenter sisteme geçiş sıkça dillendiriliyor.

Ben bu durumun açıkçası en başından beri toplumu okuyamama olduğunu, çünkü Türkiye’nin parlamenter sistemde birçok sıkıntıyı yaşadığını yazılarımda da yazıyordum.

Her şeyden önce vesayet odaklarının palazlandığı sistem parlamenter sistem oldu, ayrıca tek partinin iktidarında parlamenter sistemin Cumhurbaşkanlığı sistemine göre daha anti-demokratik unsurlar içerdiğini de söylemek gerekiyor.

Hızlı karar alma süreçlerinin yeni sistemde ne kadar önemli olduğunu da salgın döneminde tecrübe ettiğimizi düşünüyorum.

Zira raporda da bu açıkça belirtiliyor. Siyasal iktidarın salgınla mücadelesi en başarılı olduğu alanların başında geliyor. Bu durum Cumhurbaşkanlığı sisteminin hızlı karar alması ve yaşanan krize anında müdahale etmesiyle ilgili.

Dünya üzerine baktığımızda da İtalya ve refah düzeyi bizden çok daha iyi olan ABD’de olduğu gibi sağlık sektöründeki o korkunç görüntüler Türkiye de yaşanmadı.

Neo-liberal politikaların çökmeye başladığı ve sosyal devlet kavramının giderek güçlendiği “yeni dünya düzeninde” Cumhurbaşkanlığı sisteminin kazanımlarını görmezden gelmemek gerekiyor.

Türkiye toplumu erken seçim istemezken, mevcut oy verdiği parti dışında alternatifleri sorulduğunda da ilginç yanıtlar vermiş.

Zira AK Parti seçmeni, AK Parti dışında bir partiye oy verecek olsa MHP’den sonra CHP’yi tercih ederken, CHP seçmeni de İYİ Parti’den sonra AK Parti’yi tercih ediyor.

Öyle ki yayınlanan raporda Türkiye toplumu kutuplaşmanın da olmadığına inanıyor, buna CHP seçmenleri de dahil.

Muhalefetin her fırsatta gündeme taşıdığı “kutuplaşıyoruz” tezinin suni olduğunu ben de sıkça yazıyordum.

Ki başka bir pencereden bakıldığında da kutuplaşmanın negatif bir kavram gibi sunulması da doğru değil, çoğulculuğun olduğu ve her fikrin dile getirildiği yerlerde kutuplaşma olması normal, yeter ki bir tartışma kültürü olsun.

Hep örnek gösterilen 90’lı yıllara bakıldığında evet kutuplaşıyoruz diyen yoktu ama zaten muhafazakâr ve Kürtlerin yok sayıldığı ya da susturulmaya çalışıldığı bir Türkiye iklimi vardı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği de toplum tarafından destekleniyor, bu durum AB’nin tüm çifte standartlıklarına rağmen Türkiye’nin Batı çizgisinden ayrılmaması gerektiği olarak okunabildiği gibi Türkiye toplumunun dünya üzerinde ileri olan ne varsa satın alınması talebini de ortaya koyuyor.

Elbette en önemli sorun olarak da ekonomik sıkıntılar görülürken, salgın üçüncü sıraya gerilemiş.

Ve AK Parti’nin dış politikadaki başarısı da raporda her yıl artan grafikler arasında.

İlginç bulduğum ve bir sonraki yazıda yazmayı planladığım konu da kendine “çok dindar” diyenlerin oranının yüzde 30 olması ve “dindar” olarak tanımlayanların yüzde 41’inin de namaz kılmaması. Tüm vakit namazlarını kılanların oranı da yüzde 21.

“Türkiye AK Parti döneminde sekülerleşti” tezime denk düşen bu sonucu Salı günü yazacağım.