Her ne kadar Türkiye 2017 yılındaki referandumla beraber cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçip yürütmeye seçilmiş cumhurbaşkanı liderlik etse de Anadolu'nun birçok yerinde siyasete bütüncül bir bakış eski reflekslerle devam ediyor.

Sokakta ve çevremde karşılaştığım herkes cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış durumda. “Seçimi kim kazanır, ne olur” sorularının altında aslında “cumhurbaşkanı kim olur” sorusuna cevap aranıyor.

Her ne kadar Türkiye 2017 yılındaki referandumla beraber cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçip yürütmeye seçilmiş cumhurbaşkanı liderlik etse de Anadolu’nun birçok yerinde siyasete bütüncül bir bakış eski reflekslerle devam ediyor.

Elbette yeni sistemde en önemli parametrenin cumhurbaşkanı olduğunu söylemeye gerek. Sonuçta ülkeyi yönetecek olan, günahıyla sevabıyla sorumluluğu alacak olan kişi o ama bu sistemde meclis aritmetiğinin önemini de atlamamak gerekiyor. Özellikle de bu seçimde.

MİLLETVEKİLİ İSİMLERİ BÜYÜK ORANDA DEĞİŞECEK

Bu sistemin ilk seçimi beş yıl önce 2018 yılında yapıldı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin on puan önünde yeni modelin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Şimdi de sokakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğini destekleyen ama mecliste adaylara bakacağını söyleyen birçok kişiyle karşılaşıyorum. “Nasılsa ülkeyi desteklediğim cumhurbaşkanı yönetiyor, mecliste de bir ders vereyim” mantığında olan, yaşadığı şehirde, ilçede ve mahallede partinin bazı isimlerinden duymuş olduğu rahatsızlığa sandıkta cevap vermek isteyen seçmenler yok değil.

AK Parti açısından konuşacak olursam ben bu sefer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletvekili listelerinde işi şansa bırakmayacağını ve her seçim bölgesinde güçlü isimlerle seçime gideceğini düşünenlerdenim. Almış olduğum duyumlarda bu yönde. Hatta bazı kulis bilgilerine göre mevcut milletvekili listelerinin yüzde 80 civarında değişeceğini söyleyenler de var.

ADAY PROFİLİ ÖNEMLİ

Sosyal yaşamımda karşılaştığım ve “ne olması gerekir” sorusuna cevap aradığım kişilerin de talepleri belli. Bölgelerinde, yaşadığı şehri bilen, coğrafyasının sosyolojisini yakından tanıyan, sadece seçimden seçime değil, her gün o ilde sorunlara çözüm arayan kişilerin milletvekili olmasını istiyorlar. Medyatik kişilerin cazibesinden daha çok somut olarak sokakta karşılaşabilecekleri siyasilerle birebir muhatap olmayı tercih ediyorlar. Sadece adını sanını bildiklere kişilere “Erdoğan’ın hatırına” değil de, pratikte yanlarında olacak kişilere gönülden oy vermeyi diliyorlar.

Muhalefet seçimi kazanamaması durumunda hiç değilse Erdoğan’ı “topal ördek” durumunda bırakmak için mecliste çoğunluğu almak istiyor. Bunun için de yoğun bir çaba harcıyorlar. AK Parti’nin bu gelişmeyi görmezd en gelmeyeceğine inanıyorum.

Öyle ki cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde AK Parti’nin meclis çoğunluğu almasının büyük bir faydası olacak. Meclisle cumhurbaşkanı arasında bir kriz yaşanması ihtimaline karşın ikinci turda Erdoğan tüm propagandasını bu avantaj üzerine de kurabilir.

Mizah ama komik değil

Altılı masanın en mizahi karakteri hangisi diye sorsanız bir saniye düşünmeden DEVA Partisi lideri Ali Babacan derim. Zira ortak mutabakat metinlerini kaleme almadan önce “hangi puntoyla” yazılacağını bizlere ilk haber eden de kendisiydi.

Geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu’ nun seçilmesi halinde ona “Yemin töreninden sonra yapacağı ilk konuşmada basın mensuplarına, yazarlara, düşünürlere artık özgürsünüz” demesini önereceğini söyledi.

Ali Bey bu dediğine ne kadar inanıyor bilmiyorum ama önce Sözcü televizyonundan ardından da Sözcü gazetesinden kovulan Yılmaz Özdil’in CHP’yi eleştirmesinden dolayı başına bunların geldiğini biliyor mu?

Ya da ben kaçırmış olabilirim, kendisi Özdil’e “düşünce özgürlüğünü”savunmak maksadıyla destek çıktı mı?

“Tarafsız” gazeteciye bakın

Habertürk’ün sunucularından Kü bra Par, Mansur Yavaş’ın açıklamalarına destek vererek moderatör olarak bulunduğu programda “Yavaş’a katılıyorum. 7 cumhurbaşkanı yardımcısı dağınık bir görüntü verir ve Cumhur İttifakı’na propaganda imkânı verir” açıklamalarında bulundu.

Her zaman söylüyorum, bir gazetecinin bir tarafı desteklemesinde garipsenecek bir durum yok. Kişisel hesaplarla bunu yapmıyorsa ve gazetecilik namusunu koruyarak eğriye eğri doğruya doğru diyebiliyorsa dünyanın en doğal şeyinden bahsediyoruz.

Fakat itiraz ettiğim nokta bunun “bağımsız ve tarafsız gazetecilik” kisvesiyle yapılması. Aynı açıklamanın bir benzerini AK Parti’yi savunan bir gazeteci yapmış olsaydı “yalaka” olmasından tutun da “yandaş” sıfatına kadar türlü hakarete maruz kalırdı.

Öyle ya, bu çifte standarda Faruk Bildirici ne diyor?

[email protected]