İnsanlığın ilk gözden çıkardığı duygu masumiyet. Savaşın da ilk kurbanı masumiyet.
Aslında yazacak o kadar çok konu, gündemde o kadar çok sorun var ki. Fakat bütün hepsini elimin kenarıyla masamdan şöyle bir kenara itip dünyanın evrensel bir bunalımından, öldürücü sendromundan söz etmek istiyorum bu hafta: MASUMİYET’ten!
İnsanlığın ilk gözden çıkardığı duygu masumiyet. Savaşın da ilk kurbanı masumiyet.
Masumiyeti açıklayacak olursak suçsuz, günahsız, kötülük bilmeyen demek.
Sahi en son ne zaman hissettik mahcubiyet duygusunu? Ne güzeldi yüzün o kabule geçer gibi öne eğilişi, göz kapaklarının utanma duygusuna yenilip asla karşıya bakamayışı, karşıdakine yapılan ayıba hadsizlik etmekten çekinircesine susan kelimelerimiz şimdi ne çok konuşuyor, konuşuyor da asla o hali geri getiremiyor. Tüm resimler, fırçalar, renler ve kalemler onu arıyor: Masumiyet!
Kendi çıkarlarını kenara bırakıp insanlık adına dürüst olup mazlumun hakkını yiyememekte, her türlü kötülüğü görüp yine de iyiliğin elini bırakmamakta direnmekte, kötüden yalnızca kaçarak değil burada dimdik durarak meydan okuyabilmekte, zaman zaman yorgunluktan dizlerimizi çökerten bu hayatta yeniden ayağa kalkabilme inancımızda. Binlerce maskeyi bir kenara bırakıp da kendi olabilmekte duruyor masumiyet.
Su kaynar ve donarak buz olur, buhar olup havaya karışır tekrar yağmur olup yeryüzüne iner. Peki! Su, su olma özelliğini yitirir mi? Hangi hale girerse her şartta yalnız kendi olur.
Peki! Biz neden vazgeçiyoruz o bizi biz yapan saf yanımızdan? Neden arıyor da bulamıyoruz o masumiyeti? Çünkü o gözlerimize iliştirilmiş. Fazla yakınlığın körlüğü gibi… Nasıl bir fotoğrafa bakabilmek için onu gözümüze belirli bir uzaklık mesafesinde tutmamız gerekiyor ve gözümüze yaklaştırdıkça fotoğraf netliğini kaybediyor ise masumiyet de işte tam orada duruyor. O zaman görmek için dünyaya biraz mesafe!
İlişkilerde de masumiyet duygusu çok önemli. İşin içine maddi beklentiler, çıkarlar, taleplerin sıradanlaşması, paylaşılacak güzel arkadaşlığın yitirilmesi, yerini doyumsuz duygulara bırakması, bir gecede cinselliği dibine kadar yaşama ve sonra hiç birbirini tanımıyormuş gibi çekip gitme, ilişkideki masumiyeti ortadan kaldırıyor. Karşınızdaki insanı sevseniz de saygı duymadığınızı hissetmeye başlıyorsunuz.
Başlangıçtaki o özenin gösterilmemesi, nezaketin yavaş yavaş azalması. Samimiyetin kaybolması ve bitmesi, ilginin zamanla yitirilmesi. Sevginin belki de can çekişmesi…
Hepimiz büyüdükçe tecrübe ettikçe ve öğrendikçe bütün masumiyetimizi yitirdik. Kötülüğü öğrendik, masumiyetimizi yitirdik, acımasızlığı öğrendik masumiyetimizi yitirdik, yalanı öğrendik, masumiyetimizi yitirdik kaçmayı yol eyledik…
Masumiyet bizim en değerli hazinemiz oysaki. Onu doğruluğuna inanmadığımız bir şey için harcayamayız. Yavaş
yavaş eritip yok ettiğimiz masumiyetimizi kaybettiğimizde, kendimizi de kaybetmiş olacağız.
İnsan hata yapabilir; doğasında var; ama masumiyeti kaybetmek bir hata değil kasıttır.