Memleketimizi derinden sarsan ve hepimizi yarınlarımızdan endişe eder hale getiren deprem âfetinin ağır bilançosu ortaya çıkmaya başladı.
Memleketimizi derinden sarsan ve hepimizi yarınlarımızdan endişe eder hale getiren deprem âfetinin ağır bilançosu ortaya çıkmaya başladı. Yitirilen canlar, yitip giden hayatlar, yıkılan binaların altında kalan hayaller, dullar, yetimler, öksüzler hepimizin boğazında oturan koca-koca yumrular halinde, yaşamaya devam ediyoruz.
Keşke o müteahhitler malzemeden çalmasaydı, imar müdürlükleri çeşitli sâiklerle bu yapılanlara göz yummasaydı, marketçiler, oto galerileri kolonları kesmeseydi, keşke rüşvet, ihtilas, irtikap diye bir şey bu bereketli topraklarda hiç bilinmeseydi. Üzüntümüzü ifade etmek için kelimelerin yetersiz kaldığı az sayıda hâdiseden birisini idrak ediyoruz.
Bu arada milletimizin genetik köklerinde bulunan yardımlaşma, dayanışma, el-ele verme gibi hasletlerin de bu türden felaketleri atlatmakta ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük ve teselli olduk hiç olmazsa.
Trabzon’un Basel maçı öncesinde istisnasız tüm takımlarımızın birlik-beraberlik içinde hareket ederek ülkenin tamamını ilgilendiren bir konuda ortak hareket etmeleri, destek olmaları, herkesin kendi takımının forma renginden önce “Kırmızı-Beyaz Ay-Yıldız” bayrak altında buluşması belki de bu depremin yaşattığı tek olumlu şey olarak tarihe geçecek.
Fakat bir korkumuz da yok değil. Ya bu acılar çok taze ve derinken, milletimiz çok hassas günlerden geçmekteyken gösterilen bu dayanışma, yardımlaşma hâli geçici olursa, yarın öbür gün yaralarımız biraz kabuk bağladığında, yüreğimiz biraz soğuduğunda, Türk Milleti’nin meşhur toplumsal hafızasızlığı kendini göstermeye başladığında biz gene eski hamam, eski tas günlere geri dönersek ve bu yaşananlar bir maskeli balo ise; işte o zaman çok üzülürüz hakikaten.
Mart başında lig başlıyor, şampiyonluk yarışı devam edecek elbette, hakem hataları, VAR, MHK, Federasyon diye diye başlayacağız gene ortalığı yangın yerine çevirmeye. Şu anda sütre gerisine çekilen ve cici maskeleriyle ortalıkta dolaşan “gulyabani”ler tekrar dönecekler kavgalı, gürültülü, patırtılı gündemlerine. İşte o zaman kim basiret gösterecek, kim racon kesecek, kim “durun ya Hu daha dün bir ve beraberdik bugün ne oldu size?” diyecek.
14 Mayıs hengâmesinde ve depremin bütün yükü omuzlarındayken devlet mekanizmasından bu refleksi beklemek mümkün olamayacağına göre, spor bürokrasisi zaten “etkisiz eleman” vasfını korurken, ne iktidarın, ne muhalefetin böyle bir kaygısı olamayacağı düşünüldüğünde bu zor sağlanan ve çok maliyetli olan birlik-beraberlik ruhumuz dağılıp gidecek ve günlük kavgalarımıza deprem öncesindeki gibi devam edeceğiz galiba ve maalesef.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında keşke geleceğimiz adına bir duruş sergileyebilsek ve deprem felaketinden aldığımız derslerle “ölümden başkasının yalan olduğu” salt gerçekliğiyle kurallara, kanunlara, örf ve adetlerimize uygun yaşayabilecek bir “form”a bürünebilsek. Ah ah ama nerede?
Enkaz altında on binler, televizyon başında milyonlar, yardım kampanyaları, 300 küsur saat sonra canlı çıkanlar, Allah’ın nice mucizesi, madenciler, AFAD, yardım görevlileri, yerli-yabancı basın, arama-kurtarma köpekleri derken yarın-öbür gün gene başlayacağız, yok goldü, yok ofsayttı, yok VAR bakmadı, hakem niye görmedi, sizi kolluyorlar, bizi doğruyorlar demeye ve bu yaşadıklarımızın bir maskeli balo olduğu gerçeğiyle baş başa kalmaya.
Haydi kalın sağlıcakla,