Geçen haftaki yazımızı dünya bizim için dururken dışarıda neler oluyor sorusu çerçevesinde yazmıştık, bu hafta da aynı çerçeveden sürdürelim çevremize bakmaya.
Geçen haftaki yazımızı dünya bizim için dururken dışarıda neler oluyor sorusu çerçevesinde yazmıştık, bu hafta da aynı çerçeveden sürdürelim çevremize bakmaya. Geçen haftadan bu haftaya dışarıda da atmosfer pek değişmedi aslında. En önemli olay, Münich Güvenlik Konferansı’nın (MGK) gerçekleşmesi ve Batı’nın birlik, beraberlik, uluslararası sistemde norm üstünlüğü duruşunu sürdürmesiydi. MGK, küresel güvenlik meselelerine yabancı kalmıyor elbette ama her şeyden çok bir Avrupa güvenlik konferansı görünümündeydi bu sene.
Scholz ve Macron’un pozisyonu
Ukrayna Savaşı bu hafta bir senesini tamamlayacak bir Avrupa savaşı olduğundan Avrupa güvenliğine yapılan vurgu, İsveç ve Finlandiya’ya NATO’ya üye olmaya karar vermeleri dolayısıyla verilen ödüller ve NATO’nun gündemi çalması kimseyi şaşırtmıyor. Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un Avrupa güvenliğinde yardımcı oyuncu pozisyonuna düşmemeliyiz temalı Avrupa stratejik özerkliği ile ilgili sayıklamaları da artık sıradan bir Avrupa haleti ruhiyesi olarak görülüyor. Scholz ve yeni Alman Savunma Bakanı, Almanya’nın NATO savunma harcamaları bütçesine yönelik sorumluluklarını yerine getirme sözü ardından Ukrayna’ya daha fazla tank gönderme sözü verirken, elbette birileri “kötü polisi” oynamalı ve Avrupalıların da oyunda olduğunu uluslararası topluma söylemeli. Zaten Macron da konuşmasının büyük bir kısmını Avrupa savunma anlayışına yönelik bir kılavuz ilkeler bütünü geliştirmeye ayırdı. Buna göre, Avrupa Siyasi Topluluğu fikri hala hayatta. Ayrıca Fransa, Avrupalıların Avrupalı – yani yerli- savunma sanayine yatırım yapmasını ve dışarıya bağımlılığını azaltması çağrısını bir kere daha yaptı. Güçlendirilmiş ve özerk hale gelmiş Avrupa savunmasında Paris’in kendini konumlandırmak istediği bir yer var. Bu nedenle üç meselenin (silahsızlanma, nükleer caydırıcılık ve Avrupa füze savunma sistemi) Avrupa güvenliğinde tekrar, Paris odaklı ele alınmasını istiyor Fransa.
Fransa’nın nükleer caydırıcılığa verdiği önem ve bu konudaki özel konumu düşünüldüğünde Avrupa’nın nükleer caydırıcılığını güçlendirme isteği bizim için şaşırtıcı olmaktan uzak. Keza, Fransa Almanya’nın merkezinde olduğu bir füze savunma sistemi ya da sadece NATO şemsiyesi altındaki bir füze kalkanı anlayışı ile yetinmek istemiyor. Bu mesajlar elbette Avrupalı savunma sanayi şirketleri için bir motivasyon aynı zamanda. Benzer bir motivasyon geçtiğimiz günlerde NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’den de gelmişti. Hatırlanacaktır, Ukrayna’ya yönelik yeni mühimmat ve silah yardımları tartışılırken, Stoltenberg “Ukrayna’nın mühimmat kullanım oranı, mevcut üretim oranından çok yüksek” açıklamasında bulunmuş, Müttefiklere üretim kapasitesini artırma çağrısı yapmıştı. Batı -hem Avrupa hem ABD hattında- savunma sanayini Yeni Soğuk Savaş yolunda teknolojik atılımı da parayı da Ukrayna’ya yardım bahanesiyle neredeyse ideolojik motivasyonu da beraberinde getirecek bir motor olarak görüyor. Bu da Ukrayna Savaşı’nın uzamasının getireceği yükü, riskleri ve endişeyi ortadan kaldırmasa da şimdilik katlanılır kılıyor. Elbette riskleri yönetmeyi bilmek de lazım. Bu noktada Avrupalılar için en önemli iki konu, ABD’nin Ukrayna Savaşı’nda Rusya’yı tetiklemeden liderlik yapmasını garanti etmek ve silahsızlanma ayağını yeniden rayına oturtmak. Silahsızlanma hattında, Macron orta menzilli nükleer kuvvetlerin Avrupalıların da tarafı olacağı yeni bir mutabakat, hatta yeni bir INF anlaşması ile kontrol altına alınmasını önerdi. Mesele Avrupa-ABD müzakereleri kadar, Rusya’nın da sürece dahil olmasını gerektiriyor.
1938 Münih gölgesi
Ama Macron’un “Rusya ile konuşmamız lazım”, “savaşı bitirmek için küçük fedakarlıklar yapılabilir” mealindeki çıkışlarından biri gelmedi Münih’te. Fransa, bu tür bir çağrı için uygun ortamın olmadığını düşünmüş olmalı. Zira, Merkezi Avrupa ülkeleri MGK öncesinde 2023 Münih’in 1938 Münih’ine benzemesinden korktuklarını dillendirmişlerdi. Özellikle Paris ve Berlin’e kuşku ile bakılıyor ve bu başkentlerin Kremlin’e taviz vermek isteyebileceği dillendiriliyordu.
Geçtiğimiz hafta Austin, Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısı çerçevesinde müttefiklerle yeniden bir araya geldi ve Ukrayna Savaşı ne kadar sürerse sürsün, Kiev’e yardıma devam edecekleri sözünü tekrarladı. Dolayısıyla, ABD Ukrayna Savaşı’ndan çekilmeyecek yani Avrupalılar için şimdilik bir mesele hallolmuş görünüyor. Gelecek konusunda belirsizlikler (ABD’de seçimler, Trump/Santis faktörü, Ukrayna direnişinin gerçek gücü meselesi vb) son derece güçlü ve önemli. Ancak Avrupalılar, bugün bu belirsizliklerden ziyade ABD’nin Ukrayna Savaşı’nı Rusya’ya karşı sürdürme kararlılığına güvenmeye karar vermiş durumdalar. Bu yüzden korkulduğu gibi MGK’ı 1938 Münih Konferansının bir tekrarı olmadı. Hatta tam tersi, 2023 Münih’inde Ukrayna’nın kazanma şansı var ve bu bahar Ukrayna kuvvetlerinin yeniden yapılanması için kritik önemde olacak diyen Amerikan Savunma Bakanlığının ayak izleri adeta Avrupalılarca takip edildi.
Çin’in barış planı ve hüsranı
Savaşı bitirmek lazım fikri ile Münih’e ayak basan Çin’in yeni Dış İşleri bakanı Wang Yi idi. Wang için Münih ziyareti farklı nedenlerle önem kazanmış görünüyor. Öncelikle yeni dış işleri bakanının zamanın ruhuna uygun yani büyük güç mücadelesini Beijing’in lehine kullanmaya yönelik bir dış politika anlayışı geliştirmek istediği biliniyor. Ancak, henüz bu dış politikanın ne mottosunu ne de rekabet ve birlikte yaşamanın harmanlanmasının hangi araçlarla olacağı belli. Bu konferans Wang için bu noktalara açıklık getirme fırsatı olabilirdi. Ayrıca, MGK, Çin’in tabiri ile ABD’nin Çin balonlarına karşı histeriye yakın tavrını kınamak için bir platform sunuyordu. Biliyoruz ki Çin, ABD’nin Beijing’e yönelik başlattığı sınırlama/çevreleme mücadelesini Avrupa’ya taşımasından son derece rahatsız. Bu yüzden Çin Avrupalıların temel takıntısı, ticaret ve norm üstünlüğü meselesinde top çevirip bir AB-ABD ayrımı tetiklenebilir mi denemesi de yaptı. Wang, Avrupa’ya Rusya’ya yapılacak ziyaret öncesinde bir barış planı ile gelmiş anladığımız kadarıyla. Sonuç, Çin adına hüsran.
Avrupalılar ve Ukraynalı yetkililer, Çin ve Rusya arasındaki yakınlığın müzakere söz konusu olduğunda bir artı olduğunu kabul etmekle beraber, herhangi bir barışın görüşülebilir olduğunu düşünmediklerini Wang’a ilettiler. Adil bir barış arıyoruz dedi Baerbock. Yani Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün -Kırım dahil- kurulduğu, korunduğu ve saldırganın ödüllendirilmediği bir barış. Bu Rusya’nın kaybettiği bir senaryonun ilamı demek aslında. Üstelik MGK’da ortaya çıkan genel atmosfere bakarsak, Batılılar bir Nuremberg 2.0 için el ovuşturuyorlar. Bu atmosferde elbette Çin’in barış planı son derece belirsiz bulunmakla kalmadı, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg resmen Çin’i hedef alan bir cevapla geldi Wang’ın karşısına. Stoltenberg Ukrayna işgalini kınayamayan Çin’in barış planı önerme hakkı olmadığını ima etti, sonrasında aynı Wang’ın yapmış olduğu gibi “Avrupalı dostlarına” seslendi ve aynen şöyle dedi: “bugün Avrupa’da olanlar, yarın Doğu Asya’da olabilir”. Stoltenberg’e göre yarın savaş bitse bile, Avrupa’nın güvenlik çevresi uzun bir süre için değişti, bu nedenle Moskova’nın ne alıp almayacağını yakından takip eden Çin’in Batı için bir mesele olduğunu konuşmak zamanı geldi.
Çin’e parmak sallamak ne anlama geliyor?
Rusya’dan sonra Çin’e yönelik bu parmak sallama, bir nevi ideolojik bir cepheleri sıklaştıralım çabası. Ama bunun da ötesinde ABD’nin Rusya’yı sıkıştırdığından ve sınırladığından emin olduğunu da bize gösteriyor. Böylece Avrupa’yı ikinci cephe konusunda, Çin’e karşı cephe alma daha ciddi düşünmeye teşvik ediyor. Münih 2023, Münih 1938’in tekrarı değildi ama bu MGK’da sergilenen Birleşik Batı şovunun sorunsuz olduğunu göstermiyor. En büyük sorun da Avrupa güvenliğinin uzun Ukrayna/Avrupa savaşına endeksli hale geldiği için üçüncü ülkelerle ilişkilerini sadece bu filtreden geçirerek tanımlaması. Avrupa adına zor bir dönem ama Avrupa ile ilişki geliştirmeye çalışanlar için de kesinlikle zor bir dönem başlıyor.