Her insan etkinliğinin bir amaca yönelik olduğu varsayımından hareketle her eylemin belirli türden bir sonuca ulaşmayı içerdiğini iddia edebiliriz.
Her insan etkinliğinin bir amaca yönelik olduğu varsayımından hareketle her eylemin belirli türden bir sonuca ulaşmayı içerdiğini iddia edebiliriz. Bu iddia, temel olarak, eylemlerimizin hem rasyonel hem de rasyonel olmayan yollarla gerçekleştirildiği varsayımını da içerecek şekilde ele alındığında en az iki şeyin varlığını zorunlu kılar: Eylemi gerçekleştiren bir özne ve bu öznenin yöneldiği nesne. Özne yöneldiği nesne ile bağ kurar ve bu bağa bağlı olarak eyleminin yönünü belirler. Burada sözü edilen eyleme biçimi öznenin bizatihi kendi tasarımlarına dayanır ve bu tasarımlar bilinçlilik halini zorunlu kılar. O halde, bilinç eyleme içkindir. Bilinçli bir tasarıma dayanmayan bir eylem duyusal düzeyde bir hareketten başka bir anlama gelmez.
Eylemi sadece bilinç içinde kalarak tanımlamak insan davranışlarının doğasını anlama çabasını sınırlar. Duygular da eylemlere içkindir. Duyguların, zaman zaman, bilinçli bir eylemin hareket ettirici ilkesi olduğunu hissederiz. O halde eylemlerle ilgisi bakımından insan bir yanıyla Logos diğer yanıyla Pathos varlığıdır. Bunlar birbirine karşıt kategoriler değildir. Aksine aynı varlıkta cisimleşen varolma halinin ifadeleridir. Aynı varlıkta, yani insanda cisimleşen bu iki varolma hali içine ethos’u da alarak tüm insani eylemlerin temeli ve yönelimi haline gelir.
Bilim sistematik insan bilgisi olarak ele alınırsa Tıp, bilimsel bir etkinlik olarak, hastalıkların fizyolojik ve patolojik bilgisi olarak tanımlanabilir. Deneysel bir temele dayanmakla birlikte Tıp’ta özne (hekim) ve öznenin yöneldiği nesne (hasta) arasındaki ilişki sadece bilimin doğasına içkin araştırma mantığının sınırlarında kalmaz. Onda pathos da en az logos kadar önemli bir rol oynar. Daha açık deyişle, burada öznenin yöneldiği nesne pozitivist bilim anlayışının iddia ettiğinin tersine sıradan bir olgu durumuna değil öznenin kendisini özne olarak duyumsamasına olanak sağlayan bir olgu durumuna karşılık gelir. Burada özne ve nesne birbirinin varlık koşuludur ve her iki taraf da özel bir duygulanım halinin paydaşlarıdır. Logos ve Pathos arasındaki ilişkiyi bu bağlamda düşünmeliyiz. Bu ilişkide bilgi ve bilgelik kol koladır. İçinde duygudaşlık olmayan bir bilgi bilgeliği temsil etmez.
Hekimler özel bir bilgiye sahip ve bu bilgiyi kullanan bilim insanlarıdır. Ancak onlar sadece bu bilgiye sahip olmayı değil hekim teriminin anlamına içkin hâkim olma ve hikmet sahibi olmayı da temsil ederler. O halde sadece bilgi, sadece bilmek yetmez. Şeylerin nasıl yapıldığının bilgisi onun nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bir bilgeliği de gerektirir. Bu bağlamda, bilimsel bir etkinliğin özneleri olarak hekimler sadece belirli türden bir bilginin uzmanlığına değil bu bilgiyi kullanabilmelerine olanak sağlayan bilgeliği de sahiptirler ve bilgelik bilginin kullanıldığı olgu durumunda açığa çıkar.
Bu bağlamda, hekim ve hasta ilişkisi sadece basit bir insan-insan ilişkisi değildir. Bu ilişkide, bütünsel bir bakış açısından ele alındığında, özne (hekim)-nesne (hasta) arasında ortaya çıkan bir olgu durumu söz konusudur. Bu olgu durumunda her iki taraf da etkiyen her iki taraf da etkilenendir ve her iki taraf da, zaman içinde, özne olmaya doğru evrilir. Bu durum onların birbirlerine karşı içkinlik düzeyinde sorumluluk hissetmelerinin de kaynağı haline gelir. Yukarıda dile getirdiğim eyleme içkin bilinç ve duygu birlikteliği bu noktada görünüşe çıkar.