Dil aracılığıyla tutunuruz dünyaya.
“Dilinde tabut gizleyenin, ölü gelir masasına, rakı, gök, tanrı, kadın.”
Dil aracılığıyla tutunuruz dünyaya.
Dünya dil aracılığıyla açılır bize.
Dünyanın dili insanın dilidir aynı zamanda.
Dilsiz insan, dilsiz dünya demektir.
Ben, dildir. Sen dildir. O dildir. Biz dildir. Onlar dildir.
Dil yoksa ne ben, ne sen, ne o, ne biz, ne de onlar varolur.
Varlık, dil aracılığıyla görünür.
Dil aracılığıyla gösterilemeyen, dilde olmayan zihinde de yoktur.
Ben, ötekine dil aracılığıyla açılır.
Her açılma şeylerin oldukları gibi olma hâlidir.
Şeyler hem var olarak hem yok olarak dilde varolur.
Hem varlık hem de yokluk dildedir.
Dil, hem varı hem “yok”u söyler.
Var, dil aracılığıyla varolur.
Yok, dil aracılığıyla varolur.
Aşk dildir, nefret dildir.
Dile gelen aşk olur, dile gelen nefret olur.
Ne aşk ne nefret dilsiz varolabilir.
Dil, sadece konuşma değildir.
Konuşma sadece söz olarak dile gelmez.
Bir bakış, bir dokunuş da dildir.
Söz, dilin aracıdır.
Söz, anlamı işitmeye taşır sadece.
İşitmeye verilmeyen dil aracılığıyla taşınan sözler de vardır.
Bakış sözdür. Bakış dildir.
Dokunma sözdür. Dokunma dildir.
Yaşam dildir. Ölüm dil.
Yaşam ve ölüm dilde yaşantı olarak varolur.
Tüm canlılar yaşar.
Kendinde yaşam anlam yoksunluğudur.
Anlamlı olan yaşam değil, yaşantıdır.
Yaşıyor olmamız değil, yaşantılarımızı anlamlandırırız.
Anlam, yaşamda yaşantı olarak varolur.
Yaşantı olarak varolmayan bir yaşam yoktur.
İnsan yaşar, hayvan yaşar.
İnsanların yaşantısı olur sadece.
Hayvan yaşantı olarak dilde varolmaz.
Hayvan, hayvan olarak varolur.
İnsan yaşantı olarak.
İnsan ve hayvan arasındaki fark yaşam ve yaşantı arasındaki farktadır.
İnsan yaşamı dilde yaşantı olarak bir anlam kazanır.
Yaşamı değil, yaşantıyı dilinin evi yapmayan sadece yaşar.
Sadece yaşayan, canlılığı yaşam olarak gören anlamdan yoksundur.
Bakış yaşantıdır. Dokunma yaşantıdır.
Bakışında yaşantı içermeyen görme mezar taşır içinde.
Dokunuşuyla yeşertmeyen temas gömer.
Her insan bir yaşantıdır.
Yok olan yaşam değil yaşantıdır.
Yok olan insan yaşamı değil, insan yaşantılarıdır.
Ölen insan değil, dilde yaşantı olarak varolandır.
Bu nedenle, yaşam geride kalsa dahi yaşantılar yaşar.
Yaşantılar ölmez, dilde varolmaya devam eder.
Dilde varolmaya devam eden yaşantılar insanın tarihidir.
İnsan, dilde tarihiyle varolur, insan olur.
Dünya insanın dilinde varolan tarihtir.
Tarih dünyayı dilde gösteren anlamdır.
Dilde anlamlı olmayan tarih yaşadığının bilincinde olmayan hayvan olmaya karşılık gelir.
21.yüzyılda insanlığın hâli: Dil aracılığıyla aktarılamayan canlı yaşamı. Anlamı: Yaşantı olmayan ve dilde olmadığı için söylenemez olana karşılık gelen biyolojik yaşam.
Not: Yazının başındaki dize 2014 yılında “Gökyüzüne Fırlatılan Pencere” adlı dosyasıyla IV. Turgut Uyar Şiir Ödülleri yarışmasında birincilik ödülü alan Şair Cumali Yılmaz’ın “Çok Gölgeli Bedenler” adlı şiir kitabından alınmıştır.