Birkaç yıl önceydi... Amsterdam'da bir Yunan lokantasında yemekteydik..
Birkaç yıl önceydi... Amsterdam’da bir Yunan lokantasında yemekteydik.. Ara sıra masamıza gelip bizimle sohbet eden restoran sahibi Türkiye vatandaşı Kürt olduğumuzu öğrenince daha fazla ilgilenmeye başladı bizimle... Yemek sonrası sıra tatlı ve kahveye gelmişti... Menüde gördüğüm fotoğraf üzerine “Please Turkish Coffee” dememle restoran sahibinin tepkisi şu oldu “No Turkish coffee yes Kurdish coffee”...
Özetle “sizler Kürtsünüz neden Türk kahvesi diyorsunuz Kürt kahvesi desenize” türevinde cümleler sarf etmişti... Ben de tebessümle dinleyip yanımızdakilerin yardımıyla “Bir Kürt olarak Türkiye aşkımı ve günümüz Türkiye’sinde Kürtlerin yerini” anlatmıştım... Ne kadar etkili olmuştu bilmiyorum fakat restoran sahibinin yüzündeki düşündürücü şaşkınlık benim için yeterliydi... Belki de şaşkınlığının sebebi bu cümleleri incitmeden kırmadan suçlamadan bir Kürtten dinliyor olmasıydı... Orada şiddetle tepki gösterseydim o adamı ikna etmek yerine “Türkiye karşıtlığını” daha da tetiklerdim farkındaydım. Ki bu tür aşırı tepkilere uzak-karşı biriyim her zaman... Sükunetle yüreklere dokunup kazanmak varken şiddetle yürekleri kaybetmeyi seçmemeli...
Evet “günümüz Türkiye’sinde Kürtler” başlığı yurt dışında halâ onlarca yıl öncesinde Türkiye’den Avrupa’ya kaçan, kaçmak zorunda bırakılan Kürtlerin yaşadığı acı dolu cümlelerle biliniyor maalesef! Bununla birlikte çoğu ülkenin “Türkiye’de Kürt olduğum için baskı altında yaşıyorum bu sebepten size kaçtım” bahanesine iltica kabulünde öncelik vermesi “Türkiye karşıtı yalandan efsaneleri” arttırdı... Bunun bir örneği bir kaç yıl önce Tunceli’de yaşanmıştı hatırlayın... Kendi evinin duvarlarına ve kapısına Alevilik karşıtı yazılar yazdıran kişi bunlar üzerinden Almanya’ya sığınma talebinde bulunmuştu. Devletin sıkı takibi sonucu olayın bir düzmece olduğu ortaya çıkarılmıştı...
Buraya kadar yazdıklarımı şimdilik bir kenara koyup dönelim güncele...
Geçtiğimiz hafta ekranlarda Yunan Dışişleri Bakanı Dendias’a “E yani bu kadar da değil be komşu” derken Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na da “Helal olsun sana” diyerek üslubuna hayran kaldık bir kez daha... Malum yurt dışı bilhassa Irak üzerine yansımaları önemsiyorum ve yurt dışı siyasi-sosyolojik yansımaları dönem dönem köşeme taşıyorum bu sebepten Bakan Çavuşoğlu yakın takibimde... Ne dedi, neden dedi, tavrı nasıldı sorularımla her ziyaretini takip ediyorum... Kıvrak zekası ve devlet adamı duruşuyla birlikte diyalogdan yana tavrını, mütevazi kimliğini, espritüel yönünü doğru kullanır Bakan Çavuşoğlu... Ve elbette “insani yönünü, duyarlılığını, dolu yüreğini” takdir ettiğim bir isimdir kendisi... O gün Yunan Dışişleri Bakanı ile her şey olumlu başlamış ve gayet iyi gidiyordu... Çünkü her iki komşunun yıllardır masada duran çözüme kavuşmayan iletişim sorunları vardı ve bu görüşmeler diyalog dilini geliştirmeyi amaçlıyordu... Her şey olumlu yönde ilerlerken sıra basın toplantısına ve yemeğe gelmişti. Toplantı öncesi Yunan Bakan Dendias “Biz tartışma yaratacak bir şey söylemeyeceğiz siz de söylemeyin lütfen” demesine rağmen kürsüdeki konuşması herkeste şok etkisi yaratmıştı...
Neyse ki Bakan Çavuşoğlu’nun Dendias’a verdiği cevabın üslup tonu da sonrasında gösterdiği misafirperverliği de yerindeydi... Her ne kadar misafir Bakan orada olma misyonunu bir anlık unutsa da yada “Bazı aşırı tribünlerin gazını almayı hedeflese de” Bakan Çavuşoğlu cümleleriyle Türkiye Cumhuriyeti duruşunu yerinde aktarmıştı ve durumu kırmadan dökmeden iyi toparlamıştı... Ki bence Yunan Bakanın ekranlar karşındaki bu çıkışı “Kendisinin değil Türkiye karşıtı bir kesimin yansımasıydı.. “Tunceli’de kendi duvarlarına tehdit mesajı yazdırıp Türkiye’yi kötüleyerek Avrupa ülkelerine yaranmaya çalışan “yalandan sığınmacı” gibi...
Yunan Bakana nazik üslubuyla gördüğü sorunları anlatan Bakan Çavuşoğlu’nun konuşmasında bir bölüm vardı ki orada takılı kalmıştım...
Şöyle diyordu “İnsan Çavuşoğlu”; “Geçmişte Türkiye’de de böyle bazı sorunlar oldu. Kürtlere sen Kürt değilsin sadece Türk’sün dendi fakat hepsi geçmişte kaldı. Bugün herkes Türkiye’de ne olduğunu rahatlıkla ifade edebiliyor...”
Evet tam da öyleydi! Kürdüm demek, Kürtçe konuşmak, Kürtçe müzik dinlemek, kültürünü yaşamak yasaktı geçmişin Türkiye’sinde... Şimdi ise devletin Kürtçe kanalı yayın yapıyor, devletin kurumları Kürtçe tabelalar takıyor yollara, köylere, kurumlara... Kürtler tarihi boyunca tatmadığı özgürlüğü yaşadı son yıllarda... Yeter mi? Yetmez çünkü devletin bu yaklaşımını yurt içinde ve yurt dışında daha fazla anlatmalı daha fazla yansıtmalı tıpkı Bakan Çavuşoğlu’nun sarf ettiği “yürekten yürekli cümleler” gibi...
Yazımın başında yer verdiğim Yunan restoran sahibinin “No Turkish coffee yes Kurdish coffee” tepkisini ve çoğu kördüğümün çözümünü sağlayacak anlatımdı Bakan Çavuşoğlu’nun cümleleri...
Almanya’da bir çocuğa Hitler ile ilgili espri dahi yapamazsınız anında suratı değişir ve size tepki gösterir...Çünkü o çocuk daha küçük yaşta Hitler’in bir suçlu olduğunu ve ırkçı yaklaşımının yanlış olduğunu “devletinin cümleleriyle” öğrenirken geçmişin yanlış olduğunu kabul edip kendisine anlatan devletine de güven duyar ve sımsıkı sarılır...