Bilinç, her zaman, bir şeyin bilincidir.
Bilinç, her zaman, bir şeyin bilincidir.
Kendinde bilinç yoktur.
Dışa açılmamış bilinç deneyime verili değildir.
Her deneyim bilincin bir şeye yönelmiş haline karşılık gelir.
Bir şeye karşılık gelmeyen bilinç duyusallık dışıdır.
Duyusallık bilinci duyumsama olarak görünür kılar.
Duyumsama bilincin duyu aracılığıyla kazanımıdır.
Duyusallık ve duyu aracılığıyla duyumsama zihne anlamın kapılarını açar.
Duyu aracılığıyla zihne verili olmayan duyumsamada bir anlama sahip olamaz.
Her duyumsama bir anlam vermedir.
Her nesne duyu ve duyumsama aracılığıyla bilinçte görünür.
Bilinç nesnelerin zihinde görünür olmalarının aracıdır.
Bilince verili olmayan nesne olamaz.
Nesneler bilincin anlama bürünmüş halidir.
Anlam nesnede değildir.
Bilinç nesneye anlam giydirir.
Nesne, bir varolan olarak, çıplaktır; kavramlar elbise.
Kavramlar, nesneyi, anlam aracılığıyla giydirir.
Her kavram bir anlamdır.
Anlam ve nesne arasında dolaysız ilişki yoktur.
Kavramlar, nesne ve anlam arasındaki dolayımı kurarlar.
Nesne kavramdan dolayı bir anlam kazanır.
Nesne hep olduğu gibi olandır.
Farklılık nesneden kaynaklanmaz.
Farklılığın nedeni nesneye giydirilen kavramdır.
Kavram nesneyi değil; anlamı farklılaştırır.
Anlamdaki farklılık nesneye ilişkin yargıdadır.
Her yargı bir şeye ilişkin bir anlam vermedir.
Yargılar bir şeyi o şey olmaktan çıkarmaz.
Şeyler hep oldukları gibi olan şeylerdir.
Anlam verme bir şeyi o şey olarak mutlaklaştırmaz.
Mutlak olma hali şeylere içkin değildir.
Mutlaklaştırma kavramın nesneye atfettiği anlamdadır.
Deneyim şeylerden kaynaklanır; bilinçte anlam kazanır.
Her anlam deneyime içkindir.
Deneyimler ortaktır; anlamlar farklı.
Her deneyim kendine özgü anlamlar türetir.
Deneyimler farklı biçimlerde görünürler.
Dinsel deneyim o deneyimi anlamlandıracak kavramlar ortaya çıkarır.
İnancın anlamı dinsel deneyimi anlamlandıran kavramdadır.
Dinsel deneyim olarak inanç imanı kavramsallaştırır.
İmanın anlamı teslimiyettir.
İmanın şartı olarak teslimiyet çıkarsızdır.
Teslimiyet, duyuda değil duyumsamada anlam kazanır.
İman sadece duyusallığa bağlanamaz.
Sadece duyusallığa bağlanan iman anlamını yitirir.
Güzel, estetik bir deneyimdir.
Güzel’in anlamı deneyimi mümkün kılan kavramdadır.
Her güzel nesne onu deneyimleyen bilinçtedir.
Nesne olduğu gibi olandır; o ancak bilinçte ‘güzel’dir.
Nesne, güzel olanın temsili olan bir kendiliktir.
Nesneler onları görme biçimlerimize göre estetik anlam kazanırlar.
Her nesne ilişkisi bir anlam ilişkisidir.
Bir portre bir anlamdır.
Bir heykel bir anlamdır.
Anlamlar dünya ile ilişki kurarlar.
Her anlam ilişkiseldir.
Anlam, portre ve heykel ile kurduğumuz ilişkide açığa çıkar.
Estetik deneyimler onları ortaya çıkaran anlam çokluklarıdır.
Anlam çokluğu nesne çokluğu demek değildir.
Görülen şey aynıdır; gören farklı.
Görülen anlamını görende kazanır.
Kendinde görülme yoktur.
Kendi aracılığıyla görme vardır.
Aynı şeye bakılıyor olması aynı şeyin görüldüğü anlamına gelmez.
Her görme bir görmedir; tek bir görme biçimi yoktur.
Estetik deneyimin anlamı farklı görme biçimlerine bağlı duyusal çıkarsızlıktadır.
Duyusal çıkarsızlık duyu verisinin doğrudanlığıdır.
Duyu verisi içine girdiği zihinde anlama bürünür.
Kendinde duyu verisi ne güzeldir ne çirkin; ne ahlaklıdır ne ahlaksız.
Fark şeyde değil, onu görme biçimimizdedir.
Bu nedenle, sen çıplak görürsün; ben NÜ.