Öyle miydi böyle miydi diye sağa sola çekiştirilirken formunu iyice kaybeden Kürt Meselesi başlığı, son süreçte fazlasıyla mutasyona uğradı… Kürtler bile bu polemiklerden sıkıldı ve yoruldu…
Öyle çok güncellenme sorunu ve doğru bilinen yanlış var ki bu alanda!
Öyle miydi böyle miydi diye sağa sola çekiştirilirken formunu iyice kaybeden Kürt Meselesi başlığı, son süreçte fazlasıyla mutasyona uğradı… Kürtler bile bu polemiklerden sıkıldı ve yoruldu…
12 Kasım’da DemBir-Der (Demokrasi ve Birlik Derneği)’in daveti üzerine “Kürtler Ne İstiyor Çalıştayı” başlığının altını yaptığım çalışmalar ve saha tecrübelerim doğrultusunda doldurmak İçin Ankara’daydım…
DemBir-Der Başkanı Mehmet Metiner’in açılış konuşması “Kürt Meselesini” dünü ve bugünü ile ele alırken 2000 sonrasında AK Parti’nin getirdiği saygı bakış açısıyla katedilen yolları aktardı..
Mehmet Metiner sonrasında bu alanda etkili yazar, siyasetçi ve araştırmacılardan oluşan konuşmacılar teker teker notlarını aktardı… Kimi yüzlerce yıl öncesinden başlayarak günümüze gelmeye çalıştı, kimi uluslararası güçlerin etkisini aktardı, kimi içerideki tetikleyicileri sıraladı, kimi de otuz yıl önce yine böyle bir çalıştaydan elde edilen kitabı elinde tutarak “halâ aynı cümleleri konuşuyoruz ve bir yere varamadık” dedi…
Evet ‘sorun ve mutsuzluk üretme ile sağdan soldan fısıldanan entrikalara maalesef ki hiç düşünmeden atlama’ konusunda oldukça istekli olan Kürtler, iyice yormuştu ve yorulmuştu…
“Öncelikle belirtmek istiyorum az sonra yapacağım konuşma bu alanda bir ilk olacak ve çoğunuzun düşüncesiyle, zikrettiği cümlelerle, ezberiyle örtüşmeyecek biliyorum… Burada bulunma amacım; şimdiye kadar dayatılan ezberleri bozacak ve günümüz Kürtlerini bilhassa da orta yaş-genç Kürtlerini anlamamızı sağlayacak….”
Yeni bir perspektif geliştirmeyi hedefleyen konuşmamın ardında; saha izlenimlerim ve yüreğimde biriktirdiğim ‘yıllardır havanda su dövülmesinden vallahi de billahi de çok yoruldum çok sıkıldım’ ruh halim vardı…
Peki neydi doğru bilinen yanlışlar ve Kürtler gerçekten ne istiyordu veya Kürtler gerçekten bir şey istiyor muydu yoksa birileri menfaatleri doğrultusunda kasten mi mevzuyu bu mecraya çekip çekip bırakıyordu…
Yeniden konuşulmaya başlanan “çözüm süreci” kaldığı yerden devam edecek mi, etmeyecek mi, etmeli mi, unutulmalı mı sorularını bir kenara bırakıp çözüm süreci tanımlanmasındaki “süreç” kısmına gizlenen sosyal travmayı açmak istiyorum. Süreç neyi ifade eder? Kısa veya orta düzeyde geçici bir zaman dilimini ifade eder. Yani “daimiliği kalıcılığı” ifade etmez! O halde onlarca yıldır şikayet edilen bir durumun bitmesini isteyenler bu mücadeleye neden “süreç” diyerek daha ilk dakikada kendi kalesine gol atar diye sormak istiyorum. Söylem dilinin bilinçaltına olumlu veya olumsuz gizli mesajlar yolladığı unutulmamalı.
Orta ve yeni nesil Kürtler; “Kürtler bizim kardeşimiz” cümlesini asla ve asla duymak istemiyor! Ve hatta bu kalıptan nefret ediyor! “Annemden babamdan doğan kardeşimdir ondan gayrısi tıpkı benim gibi ‘eşit haklara’ sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” diyor yeni nesil Kürtler… Benden tavsiye; kardeşlik anlatımları yerini acilen daha kurumsal eşit vatandaşlık anlayışına terk etmeli… Geçmişin kodlarıyla günümüze dair bir yol haritası çıkaramayacağımız unutulmamalı… Kürt Meselesine yeni bir okuma, yeni bir mantık, yeni cümleler, yeni yaklaşımlar gerekiyor… Günümüz Kürtleri ‘muhafazakar çerçevede’ de bu meseleyi konuşmak istemiyor… Çünkü iletişim çağı başta gençler olmak üzere neredeyse toplumun tamamına ‘özgürlükçü-modern dünya vatandaşı’ zihniyeti kazandırdı… “Beni ve tüm Kürtleri bir kesim veya bir isim temsil etmesin, ben bu ülkenin bir bireyiyim devletimle aramda kimseyi istemiyorum doğrudan muhatabım yasalar olmalı” diyor orta yaş ve yeni nesil Kürtler… Coğrafya Kürt’lerinin göç-seyahat-yaşam kıblegahı net bir şekilde Türkiye’yi gösteriyor iken ‘Kürtler ayrı bir yönetim istiyor’ algısı da ciddi bir polemik argümanıdır… Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemiyor çünkü günümüz dünyası savaşlar ve kaoslar eşliğinde çalkalanırken güçlü devlet kavramı daha fazla önem taşıyor…
Kürtlerin büyük bir eksiği de idollerinin olmamasıdır. Sanatta, sporda, edebiyatta, kültürel alanlarda, siyasette, ekonomide, akademik kesimde fazlasıyla Kürt başarı hikayesine sahipken ve bu isimlerin gençlerin önüne rol model olarak sunulması gerekiyorken ciddi bir şekilde yapılmadı… Kürt çocukları ve gençleri küresel oyunlardan onları çekip kurtaracak yol tariflerinden mahrum bırakılıp umutsuzluğa hapsedildi… Ana dilde eğitim meselesi de yine Kürt nesillerin önüne çekilen art niyetli bir bentten, mahrum bırakma duvarından, geriye götürme fikrinden başka bir şey değil! Kürt anneler çocuklarının ana okuldan itibaren İngilizce, Fransızca, Çince, Arapça ve daha nicesiyle dünya dillerini öğrenmesini istiyor çünkü; evlatları taşı silahı değil, yeri geldiğinde mesleği ile dünyayı avuçlarının içinde tutsun… Ayrıca ana dil mevzusunun tecrübesine sahip bu ülke. Milli Eğitim Bakanlığının müfredatına aldığı Kürtçe ve Zazaca dersleri kimseler seçmediği ve sınıflar boş kaldığı için müfredattan kaldırılmışken halâ bunu gündeme taşımak akıllara zarar bir şey…
Velhasılı kelam Kürt Meselesinde KALU BELA’dan kalan çoookkk uzun, sıkıcı, boğucu, tekrarın ötesine geçemeyen anlatımlara ihtiyacı yok Türkiye’nin… Az, öz, net minvalde gerçekleşecek konuşmalarla birlikte dinlemeyi ve istişareyi önemseyen Türkiye tadıyla, Türkiye Kokusuyla, eşit vatandaşlık temelinde AİDİYET DUYGULARIYLA gerçekleştirilecek anlatımlara ihtiyacı var bu ülkenin…