“Türkiye Yüzyılı” giderek şekillenmeye ve “işin mantığını kavrayanlardan” destek bulmaya başladı…
Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamanın şokunu yavaş yavaş atlatmaya başlayan Türkiye ve Türkiye’yi yakından takip edenler şimdilerde “bundan sonraki adımları” merak ediyor.
Bu merakla birlikte zihinleri fazlasıyla kurcalayan “acaba ihtimalleri” de zikrediliyor kulislerde.
Dilerseniz öncelikle “bundan sonraki adımları” analiz edelim ve bundan sonraki yol haritasına dair bir çerçeve çizmeye çalışalım.
Son iki yıldır sıklıkla yazıp dile getirdiğim noktaya sadık olduğum için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı “Öcalan ve terörün bitirilmesi” çıkışına sanırım bir tek ben şaşırmadım. Evet bu açıklamayı Bahçeli’den bekliyordum zira “Türkiye Yüzyılının tam yeri, tam zamanıydı”…
Geçmişin travmalarını geride bırakmak, beyaz sayfaları aralamak, kenetlenmek, terörden nemalananları sindirmek, ayrıştırma merkezinden bakanlara gereken karşıt tavrı sergilemek gerekiyordu artık!
Bahçeli’nin gerçekleştirdiği “Türkiye çıkışı” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da kararlı bir şekilde destek alınca kamuoyunun zihni biraz daha netleşmeye başlasa da halâ büyük bir soru işareti var insanların ruhunda ve aklında.
Bir kesim bu çıkışı “yeni bir açılım süreci” olarak sulandırmaya çalışsa da işin aslının böyle olmadığını doğru bir şekilde anlamak gerekir çünkü bu çıkış “AÇILIM DEĞİL SAÇILIM OLMASIN SÜRECİ” için.
Mevsim geçişlerinin yeni tomurcuklara can vermesi gibi…
Toprağı sükutla derin bir güçlenmeye davet eden ayaz kışların, kuruyan yaprakların yeni açışlara ilham ve bereket olmak üzere toprağa düşüşünün, sonrasında gelecek baharları karşılayan fırtınalı gök gürültülü yağmurların ve yaza miras bırakılan tomurcukların bereketle açıp meyveye dönüşmesini bekleyen “Kainat Döngüsü” misali şimdi dünyanın ruh hali…
Dünya içinde bulunduğu bunca hengamenin hangi tomurcuklara can vereceğini merakla ve endişeyle bekliyor!
Bunca merak ve endişe içinde değişmeyen tek gerçek ise şu; fırtınalar, savaşlar, kaoslar, zorluklar ve yokluklar birbirine kök salıp tutunanları saklayıp güçlendirecek, havada tek tek kalanları kurutup savuracak!
“Türkiye Yüzyılı”nın BİZ çatısında vücut bulması bu nedenle önemli ve acilen gerçekleşmeli.
Benim gördüğüm tabloda ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de MHP Genel Başkanı Bahçeli bu kararlı duruştan geri adım atmayacaktır.
Bu noktada önemli olan “Türkiyelileşme” sürecinin nasıl şekilleneceğidir.
Yıllardır yazıp zikrettiğim özeti burada bir kez daha anımsatmak istiyorum:
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve vatan bilinciyle hareket eden aidiyet kodları temeline oturtulacak bir revizyona ihtiyacımız var. Sen-ben-o değil, BİZ-SAYGI-EŞİTLİK-ADALET cümleleriyle şekillenen bir anayasaya sahip olmalıyız. Vatandaş ve devlet arasında hiçbir oluşuma yer verilmemeli…”
Biliyor ve inanıyorum ki “Türkiye Yüzyılı” tam da saydığım bu temeller üzerinde inşa edilecektir buna kimsenin şüphesi olmasın.
“Acaba ihtimallerine” dair de konuşmak gerekiyor elbette çünkü zihinlerdeki tereddütler hem bu açıklamaların algılanmasını zayıflatıyor.
Toplum “acaba mı” diyor çünkü doğu-güneydoğu başta olmak üzere ülke genelinde oluşan algı “siyasiler bir süre sonra bu işten vazgeçecek bu nedenle tarafımızı belli etmeyelim” yönünde.
Öncesinde gel-git dönemleri sıklıkla yaşayan terörle mücadele başlığı maalesef ki istenen güveni henüz veremedi vatandaşa.
Dağda verilen mücadelenin şehirlerdeki destekçilerde yetersiz kalması, Türkiye karşıtı konuşanların yanına her şeyin kâr kalması, protokollerden-işe alımlardan-ihalelerden yansıyan “terör destekçisi” görüntüler, Çözüm Süreci yansımaları, Hendek süreci soruları ve daha nicesi halkta kalıcı güvenin inşa edilememesine vesile oldu maalesef.
Bu nedenle vatandaş MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı açıklamalarına temkinli yaklaşırken yeniden bir sorun çıkar ve her şey eskiye döner mi diye endişe duyuyor.
Son olarak önemli bir konuya daha mercek tutmak istiyorum. Bir kesim “önce açıklama yapıldı sonra kayyumlar geldi bu ne demek şimdi” dese de bence her ikisi çok ayrı mevzular.
Türkiye Yüzyılı’na geçelim demek tüm suçları görmezden gelelim-affedelim-ödüllendirelim demek değildir! Bu konunun suistimal edilmesinin en bariz örneğidir; çözüm sürecinden yansıyan istenmeyen görüntülerin terör örgütünün dağ kadrolarına katılımı arttırması! Suç ve suçlu varsa ceza mutlaka olmalıdır!
“Türkiye Yüzyılı’nı; devletin-adaletin işleyişini yok saymadan, kimselerin suçunu affetmeden, hiçbir oluşumun vatandaşın taşeronluğuna soyunmasına müsaade etmeden, devlet ve vatandaş merkezini kaybetmeden, vatandaşa şefkatli dokunuşlarını ulaştırırken suçludan da demir yumruğunu esirgemeden ve BİZ RUHUNU kaybetmeden inşa edelim” demektir…