Dün yaşananları ve bugün yazacaklarımı daha iyi analiz edebilmeniz ve taşları kolaylıkla yerine koyabilmeniz için 12 Kasım 2023 tarihli “Türkiye Yüzyılı en çok MHP’ye yakıştı” ve 18 Mart 2024 tarihli “Devlet Bahçeli’nin Türkiye Yüzyılı çabası” başlıklı iki yazımı okumanızı tavsiye ediyorum…

Gelelim dünü konuşmaya. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli herkeste şok etkisi yaratan bir konuşma yaptı ve “Abdullah Öcalan madem ki terörün bitmesi için iş birliği yapacağını söylemişti o halde tecridi kalkarsa buyursun meclise gelsin ve DEM Parti Grubunda terörün tamamen bittiğini ve PKK’nın lağvedildiğini söylesin” özetini aktardı.

Önce herkesin gözü şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı sonrasında da her cepheden kendine has yorumlar yükselmeye başladı.
Yaklaşık iki yıldan bu yana yazılarımda ve konuşmalarımda Devlet Bahçeli’nin MHP çatısı altında yeni bir inşa sürecinde olduğunu ve bu inşa sürecinde “aşırılığa” yer olmadığını dile getiriyorum.
MHP’den gönderilen/ayrılan “düz mantıklı bakış açılarının” da bu sebepten olduğuna sıklıkla vurgu yaptım çünkü “Türkiye Yüzyılı sen-ben-o değil BİZ olmayı gerektiriyordu”.

12 Kasım 2023 tarihli “Türkiye Yüzyılı En Çok MHP’ye Yakıştı” başlıklı yazımda da değindiğim; “Türkiye Yüzyılı’nın  miladı 2024 yılı ile birlikte logosu, misyonu, söylemi, saha yansımaları ve resmi işleyişi ile bize dair her zerrede kendisini gösterecek… Ki göstermek zorunda! Zira tüm sınır ötemiz adeta cadı kazanı!” cümlelerimin gerçekliğini şimdi geldiğimiz noktada daha net görebiliyoruz.

Ortadoğu ateşi neredeyse her ülkeye sıçramaya başladı ve bu süreçte kendi içinde bütünlüğü sağlayanlar dışarıya karşı daha güçlü olacaktır.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün yaptığı “terörü hep beraber bitirelim ve güçlenelim” çağrısını değerli buluyorum ve destekliyorum. Herkes Bahçeli’nin konuşmasını yeni bir açılım süreci başladı diyerek yorumlasa da bana göre Bahçeli “açılım” demedi,”saçılım olmasın” dedi.

PKK son demlerini yaşarken yeniden yeşermemesi adına ve herkesin “BİZ ruhuyla Türkiye aidiyeti merkezinde” buluşması adına adımlar atılmalı hem de acilen!

Hatta ve hatta ben çıtayı biraz daha yukarı çıkartmak istiyorum ve şunu söylüyorum; Suriye’nin kuzeyinde idari tüm kademeleri oturtulmuş ve AB-ABD tarafından tanınan, eğitilen, desteklenen yapının da zamanı geldiğinde iletişim köprüleri kurmasına izin vermeli Türkiye.

Zira uluslararası ilişkilerin önceliği restleşme olmamalı, ülke menfaatlerini ve kazanımlarını gözeterek adımlar atmak olmalı…

Türkiye’nin sınır ötesinde terör oluşumlarının cirit atmasındansa, kontrol altına alınmış bir yapının olması elbette ki ülke menfaatleri açısından çok daha mantıklı.

Tam da bu noktada birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum. Aylardır “açılım-çözüm” başlıkları altında pek çok açıklama yapılıyor tahminler üzerinden.

Geçmişte denenen ve pişmanlıklar içinde dönülen bu yollara ihtiyacı yok Türkiye’nin!

Devletin kurumsal çatısı altında; BİZ olmaya, aidiyet milliyetçiliğine, Türkiyeli olmaya ihtiyacı var Türkiye’nin…

Kanaat-aşiret-sivil toplum etiketlerine, sanatçılara, siyasetçilere, iş insanlarına ve daha hiçbir başlığa ihtiyaç duymadan/öne çıkarmadan yürütülmeli tüm hamleler!

“Türkiye İnsanı” devletiyle arasında hiç kimseyi istemiyor artık!

Eşit, aidiyeti gözeten, dayatmaları reddeden, güncel bakış açılarıyla çözüm üreten sivil bir anayasa ve her vatandaşa eşit işleyen bir adalet sistemiyle gidilmeli bu kez.

Ve elbette ki samimiyet, netlik, diyalog yaklaşımı hakim olmalı bu işe kolları sıvayanların yüreğinde…