Eskiden, HDP ve öncesi partilere oy verenlere "neden" diye sorduğunuzda Kürtlerin maruz kaldığı haksızlıklar, dışlanmışlıklar, yasal ve anayasal ayrımcılıklar dile getirilirdi.
31 Mart yerel seçimlerinde Millet İttifakı’nın HDP’nin desteğiyle bazı büyükşehirleri AK Parti’den alması, ardından hile karıştırıldığı gerekçesiyle YSK’nın İstanbul’daki seçimlerin yenilenmesi yönündeki kararının ardından siyasette “Kürt oyları” tartışması başladı.
23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçimlerinde bu oyların kilit rol oynayacağı değerlendirmeleri üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor.
Abdullah Öcalan’ın 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüştürülmesinin de bu siyasi hamlelerin bir parçası olduğu değerlendirmeleri yapılıyor.
Kanımca, hepsi birçok yönüyle iç içe geçen PKK, HDP ve Kürt meselesi kavramlarını doğru analiz edip bu analizler üzerinden hareket etme ihtiyacı var.
Bu konuda en büyük yanlışlardan birisi bana göre Kürt kavramının PKK, HDP ile özdeşleştirilmesidir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki ne PKK bir Kürt örgütüdür ne de HDP bir Kürt partisidir. Zaten kendileri de bunu her fırsatta dillendirmektedir.
PKK, Marksist, Sosyalist, Stalinist ideolojik bir örgüttür. PKK hiçbir zaman ulusalcı bir Kürt örgütü olmamıştır.
HDP de PKK’nın legal alandaki siyasi koludur.
Türkiye’de 5-6 tane Kürt partisi vardır. Ancak onların oylarının toplamı yüzde 1’leri bulmamaktadır.
Denilebilir ki HDP madem PKK ve diğer yasadışı örgütlerin bir uzantısıysa o halde kapatılmalı mıdır?
Kesinlikle hayır.
Kanımca sorun HDP’nin PKK’nın bir uzantısı olup olmadığı değil, 40 yıldır bu devlete karşı savaşan bir terör örgütünün uzantısı bir partinin, yaklaşık 50 milyon seçmenin ortalama yüzde 10’una tekabül eden yaklaşık 5 milyon oyu nasıl aldığıdır.
Bence bir ülke için bu devasa bir sorundur.
Bu 5 milyonun yüzde 1’i bile daha iyi hizmet getirecek veya ülkeyi daha iyi yönetecek diye HDP’ye oy vermemektedir.
Bu kadar kişi terör örgütü üyesi olarak cezaevine kapatılamayacağına göre “bunların derdi nedir, neye tepki duymakta ve ne istemektedirler” sorularının yanıtı aranmalıdır.
Konu buraya gelince Kürt meselesi kavramı ortaya çıkmaktadır.
Eskiden, HDP ve öncesi partilere oy verenlere “neden” diye sorduğunuzda Kürtlerin maruz kaldığı haksızlıklar, dışlanmışlıklar, yasal ve anayasal ayrımcılıklar dile getirilirdi.
Aynı soruyu bugün HDP’ye oy veren Kürtlere yönelttiğinizde büyük kısmından “Erdoğan Kürt düşmanı” yanıtı alırsınız.
Yani bu çevrelerde, “baldıran zehri” içmeyi göze alarak Kürt meselesi konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük açılımlarını yapan Erdoğan, bu kesimlerde “Kürt düşmanı” olarak görülmektedir.
Elbette bunda PKK ve HDP ile Türkiye karşıtı dış güçlerin yarattığı algı operasyonunun büyük bir etkisi vardır.
Ancak bana kalırsa Türkiye siyasetindeki “dil ve üslup” sorunu ile yoğun “Türk” vurgusu Kürtlerin geniş bir kesiminde rahatsızlık yaratmaktadır.
Burada “Türk” kavramı etnisiteye değil millet kavramına atfedilmekte ve tüm etnisiteleri kapsadığı dillendirilmektedir ancak Kürtlerin büyük çoğunluğu bunu böyle algılamamaktadır.
Erdoğan’ın daha önce dediği gibi bana göre de bir kısım eksikliklere rağmen Türkiye’de eskisi gibi içi dopdolu bir “Kürt meselesi” kalmamıştır.
Ancak siyasetteki bu “dil ve üslup” sorunu Kürtlerin bir kısmında itilmişlik duygusu yaratarak HDP’ye yönelişlerine yol açmaktadır.
PKK ve HDP de bunu tepe tepe kullanmaktadır.
Mesele budur.