Cari denge herhangi bir ekonomi için temel makro göstergelerden birisi kabul edilir. Özellikle enerji ithalatçısı ekonomilerin cari açık rakamları ekonomilerin spekülasyon alanlarındandır.
Kabaca ülkeye döviz girişleri ile döviz çıkışlarını gösteren ödemeler dengesi bilançosunun alt bakiyesine cari açık ya da fazla adı verilmektedir. Cari açık durumu geriye dönük olarak ekonominin finansmanına ihtiyaç duyduğu döviz girişi verisi için temel göstergedir. Cari açık Türkiye için de kriz senaristlerin temel argümanıdır.
Cari açığın kriz senaryolarının argümanı kabul edilmesi doğrudur. Ancak senaristlerin düşündüğü gibi Türkiye için artan cari açığın değil de azalan cari açığın kriz göstergesi olması gerekir. Senaristlerin düşündüğünün aksine artan cari açık kriz değil yavaşlama ihtimali doğurabilir ki bu ihtimalden öte bir durum değildir. Çünkü yükselen cari açık Türkiye özelinde ekonominin performansının yükseldiğine işaret eder ki yavaşlama ihtimalinden çok sürdürülebilirliğe işaret edeceği de düşünülebilir. Tabi bu ilişkiler reel sektör üzerinden değerlendirilmelidir.
Cari açığı doğuran ilişkiler bu anlamda belirleyicidir. Cari açık enerji ve üretim malları ithalatıyla besleniyorsa kriz değil performans işaretidir. Çünkü Türkiye üretim deseni bakımından ithal girdi istihdam etmektedir. Bu nedenle artan cari açık sanayi kesiminin güçlendiğini göstermektedir. Böylece ihracat geliştirilerek umulan krizin önüne geçilebilir. Tüketim malları talebinin güçlenmesi sonucu ortaya çıkan cari açıksa kısır olsa da büyüme etkisi doğurur. Bu nedenle cari açığın artıyor olması ekonomide etkinliğin arttığını gösterir.
Ancak azalan cari açık Türkiye için basbayağı kriz işaretidir. Üretim girdisi talebinin ve hanehalkı satınalma gücünün düştüğünü gösterir. Geçmiş tecrübe Türkiye’nin ancak bir krizin dibindeyken cari fazla verdiğini göstermektedir. Cari açığın azalıyor olması ekonomide etkinliğin azaldığı ve trendin devamlılığının ekonomiyi tehdit ettiğini göstermektedir. Son dönemde cari açık sürekli azalmaktadır. Hala güçlü ve pozitif olması ise Türkiye’nin krizden uzak olduğunu göstermektedir. Ancak azalan trendin kırılması ile konjonktür değişebilir.
Bu ilişkinin asıl aktörü ise kurdur. Kur kriz dönemlerinde o denli düşmektedir ki ihracat güçlenmekte fakat girdi maliyetleri arttığından ithalat düşmekte böylece krizi zorlamaktadır. Keza tüketim kabiliyeti tümden ortadan kalkmaktadır. Bu şartlar altında para politikasının temel hedefi olarak kur istikrarını gündeme almak fikri tartışmaya açılmalıdır. Yan hedef olarak etkinlik sağlanamamaktadır. Üstelik kurun kıt olan temel üretim girdisinin maliyetini artırarak faiz üzerinden fiyat istikrarını bozduğu da ortadadır. Dahası kurun oluşturduğu enflasyon etkisi sığ suya balıklama atlamakla eşdeğerdir.
17 merkez bankasının takip ettiği fiyat istikrarı hedefinin gerekçeleri güçlüdür. Ama kur hedeflemesi farklılaşması için de güçlü gerekçeler mevcuttur.