Yarın mübarek Kurban Bayramı.

KURBANLIK HATIRALAR

Yarın mübarek Kurban Bayramı. Şimdiden bayramınızı kutluyor ve Allah’tan ibadetlerimizin kabulünü niyaz ediyorum. Efendim sayfamızı bugün, yarın idrak edeceğimiz Kurban Bayramı’na ayırdık. Benim de araştırmalarım arasında en çok merak ettiğim kurban kesmenin psikolojik tarafıdır. Bu konu hala derinlemesine araştırılmaya muhtaçtır. Yaşadığım bir deneyimimi paylaşmak isterim. İlk çocuğumu kucağıma aldığım günlerdi. Kurban Bayramı değildi ancak eşime mutlaka bir koç kurban etmemiz gerektiğini söylemiştim. Halbuki böyle bir adağım olmamıştı. Ama nedense içimdeki his bunu hemen gerçekleştirmem gerektiğini söylüyordu. Eşim hemen ertesi gün bir kurban kesti. Ben yeni doğum yaptığım için evden çıkamıyordum. Garip bir şekilde kurban kesiminden sonra kendimi kuş gibi hafiflemiş hissetmiştim. Bu duyguyu herhangi bir mantıkla açıklayamam ama tam da böyle olmuştu ve bunu hiç unutamam.

Çocukluk yıllarımızda kesilen koçların, danaların başında dururduk. Bu ibadet bizde vahşi bir alışkanlık veya travma yaratmadı. Ama medyada sunulan özenti hayatlar, koşulsuz başarı hedefleri tatminsizlikleri getirdi. Allah için yapılan her ibadet O’nun koruması altındadır. Bu yüzden kurban kesilirken çocukların bulunması olumsuzluk değil tam tersine başkasına acı çektirmemeyi ve ileriki yaşlarda da Allah’a ibadeti idrak ettirir vesselam.

KURBAN KESMEK KULLUK ŞUURUDUR

kurbanlık koç

Kurban kesmek kutsal bir ibadettir. Allah’a kul olmanın gereğidir. Kul, Allah’a şükür, zikir ve tâzim (yüceltmekle) etmekle daha da O’na yaklaşır, yakınlaşır. Allah’a yaklaştıkça da O’da bize şah damarımızdan daha yakın olur. İnsanın Allah’a hakkı ile kulluk yapabilmesi için nefsin zaaflarına karşı mücadele etmesi gerekir. Kul nefsini dizginledikçe iyi bir insan, iyi bir kul olma yolunda mesafe kat eder. Velhasıl en başta kurban kesmenin de, ibadetleri yerine getirmeni de sırrı Allah’ı yüceltmek ve kul olduğumuzun şuuruna varmaktır.

Hazreti İsmail’in Yerine Koç

Bilindiği gibi Allah’u Teala, Hazreti İbrahim’e kendi öz oğlunu ezelde söz verdiği üzere kurban etmesi gerektiğini rüyasında hatırlatır. Hazreti İbrahim tereddüt etmeden konuyu oğluna açar ve o da emri yerine getirmek üzere kendini kurban edilmek üzere boyun eğer. Hazreti İsmail tam kurban edilmek üzereyken Yüce Allah bir koç gönderir. Ve bu hayvanın kurban edilmesini emreder. Kuran-ı Kerim içindeki bu anlatım bize çok farklı mesajlar vermektedir. Peygamberler tarihine bakıldığında onların rahat bir hayat yaşamadıklarını ve hep bir imtihana tabi tutulduklarını ve bu sınavlar üzerinden de bizlere mesajlar verildiğini görüyoruz. Paratoner gibi bizim gibi sıradan insanların katlanamayacağı acıları üzerlerine almak gibi bir vazifeleri vardır.

Allah’ın Emri Üzere Kesilen Hayvanlar

Ashab’tan bir kısım insan Hazreti peygambere bayram günü kesilen kurbanın anlamını sorduklarında bunun Hazreti İbrahim’in sünneti olduğunu söylemiştir. Yine ashab bundan bize ne gibi bir sevap vardır dediklerinde ise Yüce Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır; “Kesilen kurbanın her bir kılı için bir sevap.”

Kurân-ı Kerim Hac suresinde “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.”

Kurban kesmenin sevabı sayılarla ifade edilse de bu ibadetten temel maksatlar vardır. Sosyolojik açıdan toplumdaki bireylerin kaynaşması, fakirlerin gözetilmesi ve kurban etinin de evde yenilerek bu ibadettin yüksek manasının ruhumuzda hissedilmesidir. Sonuçta hayvanlar Allah tarafında insanlığın hizmetine verilmiştir. Onlara iyi davranmamız emredildiği gibi eti, sütü, yünü de helal kılınmıştır.

Kan akıtmanın psikolojik faydası

Dikkat edilecek olursa Müslümanlıkta şiddet, işkence ve benzeri davranışlar yoktur. Hatta spor türlerimize bakıldığında boks, boğa güreşleri ve eski tarihlerde gladyo dövüşleri ve hayvan dövüşleri gibi şeyler yoktur. İnsan yaradılışı gereği şiddete meyillidir. Kur’an’da (Fetih Suresi’nde ) Cenab-ı Allah buyuruyor ki: "O iman edenler (Müslümanlar) kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametli ve şefkatlidirler". Sureden de anlaşıldığı üzere saldırganlık içgüdüsü insanda vardır ve gerektiği yerde kullanmak içinde olmalıdır. Ancak bunun dengelenmesi içinde kan akıtılması gerekiyor. Psikolojik olarak insanı rahatlatan bir sonuçtur kan akıtmak. Yoksa ilkel devirlerde insanlar neden sunaklarda hayvan kurban etme gereğini duymuş olabilirler ki?

İnsanların kan görme ihtiyacını karşılıyor

Daha büyük patlamalara yol açacak kan görme birikimini önlüyor. Tarihçi Karl Marks Gemberi diyor ki: "Kurban kesen milletler savaşlarda, kurban kesmeyenlere göre daha az kan akıtıyorlar. Haçlılar Kudüs’e girdiği zaman binlerce Müslüman’ı kılıçtan geçirdiler. Atların dizlerine kadar insan kanına battığı söylenir. Selahaddin Eyyübi, Kudüs’e girdiğinde, ‘İsteyen şehri terketsin. Kimseye dokunulmayacak, isteyen kalsın’ diyor. Ordusu da bu emre uyuyor. Yine Hz. Ebu Bekir’in orduyu sefere gönderirken meşhur hutbesi vardır: "Size saldırmayanları, hastaları, kadınları, yaşlıları ve çocukları öldürmeyin. Ağaçları kesmeyin, ekinleri yakmayın, hayvanları öldürmeyin…" diye devam eder. Karl Marks Gemberi diyor ki: "Hz. Ebu Bekir, böyle emretti İslâm orduları da asırlarca bu emirlere harfiyen uydular."

Çocuklara kurban kesimi nasıl anlatılmalı?

Köy hayatında küçük yaştan beri hayvan kesilip yenilen bir ortamda büyüyen çocuklarda travma gibi şehir hayatına ait sonuçlar oluşmuyor. Pamuklara sarmalanıp sarılarak büyütülen çocuklar kasaptan alıp yedikleri hayvanın nasıl kesildiğini bilmeden yiyerek büyüyorlar. Hatta daha da kötüsü çağımızda internette şiddeti en yüksek dozda yaşayan çocukların mutlaka kurban kesimini görmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca uzmanlar bu konuda anne babanın kurban kesimi sırasındaki soğukkanlı davranışlarının çocuğun üzerinde müspet etki yarattığını vurguluyorlar. Yani iş anne babaya ve diğer büyüklere düşüyor.

BİR FOTOĞRAFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

çocuk ve koç

Şimşek gibi gözümün önünden geçiverdi bir çocuk. Ayaklarının biri yelkovan biri akrep hızındaydı. Heyecanla koşarak kim bilir zamanın hangi dilimine yetişiyordu. Dur acele etme demek geldi içimden. Ancak dinleyecek durumda değildi. Nasılsa yaşayarak öğrenecek dedim kendimce. Ben anlatsam da çocuk hızla bu zamandan başka zamana geçecek ve bir gün gelecek o da anlayacak. Zamanın kaç bucak olduğunu ve acele etmenin zamanı durdurmadığını.

Periskop

AŞIKPAŞA’NIN GARİPNAMESİ

Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde, “İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip müminlere!” demiştir. Belki de o yüzdendir ki bugün Kırşehir’de medfun olan alim Aşıkpaşa’nın Türkçe yazdığı ünlü eserinin adı Garipname’dir. 100 yılıdır kendi değerlerimizi toptan reddettiğimiz halde Türk-İslam ekolünün temsilcileri Aşıkpaşa gibi alimler tarafından garanti altına alınmıştır. Bizim değerlerimiz, kültürel referanslarımız kendimizi bulacağımız kodlar Ahmet Yesevi ve ekolünden gelenlerdedir. Elbette bu varsayıma başka ekolleri reddetmek ve aşağılamakla gelinmemiştir ancak kıyaslayarak varılan sonuç budur. Aşıkpaşa’lar, Yunuslar, Mevlana ve diğerleri bizim gerçek babalarımız, dedelerimiz, atalarımızdır. Bir milletin atası o milletin değerini inşaa edenlerdir. O yüzden mutlaka Türkçe’nin önemini anlatan bu eserin okullarımızda okutulmalıdır. Garipname; dini tasavvufi bir eserdir ve Türkçe yazılmış olması bakımından değerlidir. Adı garip olsa da garip bırakılmamalıdır.

Yardım etmek komşudan başlar

Sâffât suresinde Yüce Allah; “Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz” uyarısında bulunmaktadır. Zulüm ve şiddet tarih var oldukça olacaktır elbette. Ancak Müslümanların başına bu eziyetler geliyorsa mutlaka kendimize şöyle bir dönüp bakmamız lazım. Uzak diyarlarda acı çeken bir Müslümana ulaşma isteği ve acısını sosyal medyada paylaşmak mutlaka duyarlılığımızın göstergesidir. Ancak öncelikle hepimiz ben komşumun acısına ve derdine ortak oldum mu diye sormalıyız? İnanın eğer bütün Müslümanlar bunu sorup gereğini yapsaydı şu anda Arakan, Suriye, Irak ve diğer beldelerde eziyet gören bir tane Müslüman olmazdı.