Bu yazının doğrudan muhatabı ve ilgilisi, geçen hafta elim bir trafik kazâsında kaybettiğimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı yardımcısı Prof.Dr. Haluk Dursun idi.

Ama bir haftalık bir gecikme olmasına rağmen “çok gecikmiş bir yazı” hâline geldi. Bu yüzden Haluk Dursun’a hitâben söylediğim sözler artık onun halefi için geçerlidir. Merhum Haluk Dursun’un mânevî şahsında bu yazıyı Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yetkililerinin dikkatine sunmak isterim.

Bâzı konuları sıcağı sıcağına konuşmakta yarar var. Atalarımız boşuna demir tavında dövülür, dememişler. Emin Işık Hoca’nın cenâzesinde Haluk Dursun ile yan yanaydık; namazda selâm verince fark ettim yan yana olduğumuzu. Bu cenâze sonrasında Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız Prof.Dr Haluk Dursun, sosyal medya hesâbında öz muhakeme ve muhasebe dolu bir yazı paylaştı. Öncelikle bir akademisyen büyüğüm olduğu için kendisine “Haluk Hocam”, diye hitap edeceğim sayın bakan yardımcımız, bu paylaşımında “adam kıymetini bilmemekle” kendi kendine kızdığını ifâde etti.

Haluk Hocam, merhum Emin Işık Hoca ile ilgili his ve düşüncelerini kısa da olsa paylaşırken, böyle değerli şahsiyetlerin özellikle gençlere tanıtılması konusunda kendine kızarak aslında bize de yol göstermiştir. Nedense, değerlerimizin kıymetini kaybedince biliyoruz. Haluk Hocam gibi biz de kıymet bilmeden geç kalma huyumuzdan dolayı kendimize kızmalıyız.

Ancak “olanla ölene çâre yok” denir. Emin Işık Hoca, arkasında kendisini tanımak isteyenlerin elinden tutacak geniş bir arşiv bıraktı. Gerek yazdığı kitaplar gerekse verdiği konferans ve yaptığı sohbetler çok şükür ki elimizde. Ama bu hâlâ hayatta olan sanat, edebiyat insanlarımızın kıymetini bilmemek için bir mâzeret olamaz. Bu insanlarımızın değerini bilmek, onları tanıtmak ve gençlerle buluşturmak sâdece bakanlığın görev ve sorumluluğunda değildir. Bu, âdeta bir vatan savunması gibi, hepimizin üzerine düşen bir mesûliyettir.

Müzisyen bestekârlarımızdan hattatlara, müzehhip-müzehhibelerden ebrûculara, cilt ustalarından ahşap sanatçılarına, ses sanatçılarımızdan mimarlarımıza, şâirlerimizden sohbet ehline kadar birçok sanat-edebiyat insanımız, devletimizin ve halkımızın sıcaklığını daha çok hissetmeyi beklemektedir.

Nâciz bir tavsiye

Akıl vermek haddime değil, ama ilgi ve alâkayı hak eden ve yokluğunda gönül burukluğundan daha fazla bir şey yaşamamamız gereken bu insanlarımızı az çok tanıdığım kadar söyleyebilirim ki, onları memnun etmek hiç de zor değildir. Gerçek sanatçıların önceliği dünya malı olmadığı için, ikbâl peşinde koşan kimi insanların aksine, gözleri tok, gönülleri de zengindir.

Turizm ve Kültür Bakanlığımız kadrosundaki müzisyenler arasında, zamânımızın duygu dünyâsını sazları ve sesleriyle kalıcı kılan üstadlarımız bulunmaktadır. Elbette devletimizin en üst makamı başta olmak üzere, hiyerarşik olarak alt makamlarda bulunan devlet büyüklerimizin ayda en az bir defa olsa bile, bu değerli insanlarımızın konserlerine iştirak edip, öncesinde veya sonrasında kulisi ziyâret etmesi, halka da örnek teşkil edecektir. Başta Cumhurbaşkanımızın şahsen veya temsilcileri olmak üzere, kabinedeki bakanlar, il kültür müdürleri yoğun programlarının dar vakitlerinde zaman oluşturarak teşrif edecekleri konserler, sâdece bu koroların yerleşik oldukları şehirlerde değil, misâfir oldukları şehirlerde de sanat dünyâmızın çok eleştirdiğimiz seviyesinin yükseltmekte önemli rol oynayacaktır.

Sanatçılarımız devlet memuru olabilir. Ama sanatçılıkta emeklilik yoktur. Kaldı ki, sanatçının en verimli ve üretken dönemi olgunluk yaşlarıdır. Cumhurbaşkanlığımız ve ilgili bakanlıklara bağlı kurumların vereceği destek ile açılacak yol, özel sektör ve bireyler olarak bizlere örnek olacaktır. Bayram ve Ramazan iftarları hâricinde düzenlenecek özel dâvetlerle sanatçılarımızın devletimize olan yakınlığı, devlet memuru hüviyetinden daha da ileri gidecek ve sağlamlaşacaktır.

Atacağı adımdan önce, devletin tavrına bakan bir milletin gençleri de, doğal şartlarda gerçekleşecek bu yol göstermeden çok şeyler öğrenecektir. Sanatçıların eserleri devlet kurumlarında kabûl görmesiyle oluşmaya başlayacak kültürel iklim, yeni nesil sanatçılar için de bir yetişme ve sanatlarını ilerletme fırsatı olmaktadır.

Bu kültür iklimi, tıpkı çevreci amaçlarla ağaç dikilmesi veya poşet kullanılmaması, eğitim seferberliği ve sağlık amacıyla aşı ve kan kampanyaları gibi toplumsal bir dikkat uyandırması gerekecek kadar önemlidir. Zira bir mühendisin yetişmesi için beş on yıl yeterli olurken, sanat ikliminin oluşması için nesiller arası sağlam bir iletişim ve süreklilik gerekmektedir. Bu iletişimin ve sürekliliğin oluşmasında çok geciktiğimiz ve ihmâlkâr davrandığımız ortadadır. Ama zarârın neresinden dönülürse, kârdır. Artık giden değerlerimizin ardından üzülmek ve kızmak alışkanlığımızın bir an önce terk etme zamânı gelmiştir.

***

Rahmetli Haluk Dursun Hoca’nın, hayâtının son günlerinde kendi kendine yapmış olduğu muhasebenin önemli bir hissî adım olduğunu yenilemekte yarar var. Haluk Hoca, son görev makamı olan Kültür ve Turizm Bakan yardımcılığı ile devlete ve bizlere önemli bir görevi miras bırakmıştır. Onun hâtırasını bu mirâsı hakkıyla yerine getirerek yaşatacağımıza inanıyorum.