Nihayet 22 Ekim itibariyle Xi Şinping, gelecek beş yıl boyunca ÇHC'nin güvenlik, dış politika, ekonomi politikası dahil pek çok stratejisini şekillendirecek kadroyu açıkladı.
Geçtiğimiz hafta boyunca süren Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Komünist Parti Kongresi (KPK) yakından takip edildi. Nihayet 22 Ekim itibariyle Xi Şinping, gelecek beş yıl boyunca ÇHC’nin güvenlik, dış politika, ekonomi politikası dahil pek çok stratejisini şekillendirecek kadroyu açıkladı. Sonuçta Xi’nin partinin merkezileşmesini bir başarı olarak zikrettiği Kongre konuşması hatırlandığında-ki 20. Parti Kongre Raporunun bir özeti şeklindeydi- ve geçtiğimiz yıllarda yapılan anayasa değişikliklerinden sonra beklediğimiz üzere Xi’nin liderliğinin Parti (ÇKP) ve Politbüro üzerinden güçlendirildiği bir üçüncü döneme girdik.
Xi Liderliği Güçlendi
Kimse de bu duruma şaşırmadı, hatta dış basında yapılan yorumlar, Xi’nin ömrü vefa ederse kendisinin 2035 ve 2049 Çin’i için koyduğu vizyonu liderlik koltuğunda izleyeceği yönünde. Zaten şimdiden 69 yaşında yeniden 3. Dönemi garantileyerek 67 üstü yaş sınırı ile ilgili parti normunu alaşağı etmiş görünüyor. Kongre’nin son günü KPK prosedüründe hiç görülmedik biçimde eski başkanlardan Hu Jintao’nun tören salonundan çıkartılması ve bunun parti delegeleri ile Dünya’nın gözü önünde açıkça yapılması -ki hala sebebini ve Hu’nun akıbetini bilmiyoruz- pek çoklarına göre Xi’nin liderliğindeki kadronun ÇHC yönetici elitleri arasındaki gücünü gösteriyor. Sonuçta Xi, Mao’dan sonra kendi düşüncesini ve merkezi liderliğini parti içerisinde adlı adınca doktrin haline getirebilmiş yegâne lider, ÇKP’ne karar almada hız ve esneklik sağlayan bir küçük grup dinamiği de getirmiş durumda. 2012 yılından beri görevi sürdürdüğü düşünüldüğünde Çin’in dış ve güvenlik politikasına damga vuran stratejik iddialılık, Xi’nin ve ekibinin eseri. Buna rağmen ÇKP içerisinde rakip grupların ve elitlerin varlığı da biliniyordu. Eski ÇHC liderlerinden Jiang Zemin, tören salonundan nerdeyse kollarından tutularak çıkartılan Hu ve ÇHC eski başbakanı Li Keqianag bu rakip elitlerin bilinen liderleri olarak görülüyor, partide veya merkez komitedeki varlıkları Xi’ye karşı bir denge olarak algılanıyordu. Son parti seçimlerinden sonra sadece Hu bilinmezlere doğru gitmedi, Li Keqianag da Merkezi Komitenin dışında kaldı.
Merkezin Güçlenmesi, Sıfır Kovid Ekonomisi, Ordunun Modernizasyonu
Dolayısıyla gelecek beş yılda Xi’nin düşüncelerinin bir uzantısı olan ekonomik üstün başarı, “Sıfır Kovid politikası”, ve ulusun, partinin, ordunun, liderliğin güçlü merkez etrafında bütünleşerek Çin’i gençleştirmesi/canlandırması fikri daha da kuvvetlenerek yaşayacak diyebiliriz. Aynı şekilde güçlendirilecek Xi dönemi stratejilerden biri KPK Raporunda açıkça zikredilen ÇHC Ordusunun modernizasyonu fikri. 2035’e kadar ÇHC’nin bu yönde yapması gerekenler 2012’den beri sıkça zikredildiğinden, raporun bu kısmında gözlemciler için şaşırtıcı bir şey yok. 2049’a gelindiğinde Çin ordusunun küresel güç projeksiyonunda rahatça bulunabilen modern bir ordu olması öngörülüyor. Dolayısıyla ABD Strateji Belgelerinde ÇHC’nin artan gücüne vurgu yapılırken KPK Raporundaki ilgili kısım ve Xi’nin konuşması Çin’in eksiklerini nerede gördüğünü anlamamız bakımından önemli. Bu bağlamda lojistik ve operatif kabiliyetler gibi bir ordunun sahada ne yapacağını belirleyen unsurların altı çizilmiş. Caydırıcılık, iddialı politikaların yerini almış gözüküyor diyenler var ama bence iddialı politikalarla elde edilen kazançların korunması mevzuu önem kazanmış, bu yüzden nükleer kapasitenin modernizasyonu ve nükleer caydırıcılık tabi zikrediliyor. Teknoloji, ABD belgelerinde olduğu gibi en önemli unsurlardan biri olarak beliriyor. Beijing liderliği özellikle yeni ve kritik teknolojilerde yabancı kaynaklara bağımlılığın azaltılması veya bitirilmesi gerektiğini söylüyor. Benzer bir vurgunun Atlantik’in iki yakasından geldiğini anımsayalım. ABD başta çip teknolojisi olmak üzere kritik teknolojilerde yerlileşme, millileşme vurgusu yapmıştı. ÇHC KPK gerçekleşirken, Macron da Avrupa kritik altyapısında ÇHC ile iş birliğine gitmenin (ki Macron olayı “satmak” olarak ifade etti) iyi bir fikir olmadığını söylüyordu. Anlaşılan büyük güçler ve küresel ekonomik aktörler karşılıklı bağımlılıkları artık riskli buluyorlar ve özerkliği destekleyen kararlar almak istiyorlar. Rapor da Bir Yol Bir Kuşak projesine pek bir atıf yapılmamasını da bu yeni ruh haline bağlayanlar var. Bu haleti ruhiye uzun bir süredir stratejik özerkliğine yatırım yapan ve kendi güvenlik koşullarını özel olarak nitelendiren Türkiye gibi aktörler için uygun bir ruh hali ama bugüne kadar esas zenginliğini, güvenliğini ve başkalarını kontrol etme gücünü başkalarıyla geliştirdikleri karşılıklı bağımlılıktan alan ABD, ÇHC ve AB için sanıldığı kadar kolay ve risksiz olacak mı emin değilim.
Siyah Kuğulardan Korkmak
Zaten 20. Parti Raporunu değerlendiren gözlemciler Beijing’in 19. Parti Kongresi Raporu’na yansıyan aşırı öz güveni göremediklerini, risk, belirsizlik ve tehditlere fazla vurgu yapıldığını düşünmüşler. Hatta gözlemcilere göre “güvenlik” 20. Parti Kongre Raporu’nun kilit kelimesi. Xi’nin Çin’i ve Parti’yi “dalgalı sularda, güçlü rüzgar ve fırtınalara” karşı koyacak bir gemi gibi hayal ettiğini söyleyebiliriz. Borell, AB dışındaki alanı neredeyse vahşi bir orman gibi tahayyül ederken Doğu’nun ucundan da Dünya pek matah bir şey gibi gözükmüyor anlaşılan. Zaten bir hafta önce AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Borell’in “siyah kuğu” uyarısı ile başlayan konuşmasını dinleyenler aynı uyarının Xi’den de geldiğini görünce muhtemelen oldukça şaşırdılar. “Siyah kuğu”, literatürde beklenmeyen ama etkileri çok büyük olan riskleri anlatmak için kullanılıyor. Borell, Brüksel’de geleceğin AB diplomatlarına seslenirken dramatik bir şekilde, “artık hiç beyaz kuğu göremeyeceğiz demişti, siyah kuğular art arda üzerimizden uçacak”. Xi de Çin halkının siyah kuğularla dolu geleceğe hazır olacak bir farkındalığa erişmesi gerektiğini söylüyor. Çin halkı için en önemli şey -her türlü kontrolle rağmen vuku bulan “sıfır Kovid” ve banka protestolarında gördüğümüz üzere- hala ekonomi. Çin de yükselen bir genç istihdamı sorunu olduğu, tüketim darlığı ile ilgili bir problem yaşandığı biliniyor. Dolayısıyla dışarıda stratejik rekabet ve içeride yavaş büyüme içerisinde halkı siyah kuğulara karşı bilinçlendirmenin muhtemel zorlukları olacak. ÇHC liderliği bu zorlukları tahmin etmiş olmalı ki KPK Raporu temelde ekonomik başarının süreceği vaadi üzerinde duruyor. En nihayetinde Beijing, ağzındaki baklayı, “daha çok çalışan daha çok kazanır, çalışmak kurtarır” mealinde bir açıklama ile çıkarmış. Üretim bazlı ekonomi karşılıklı bağımlılıkların geleceği belirsizken nasıl aynı güçle devam edecek bu söylenmiyor elbette.
Gri Gergedanlara Hazır Olmak
Siyah kuğuların üstümüze salvo yapması yetmezmiş gibi, Çin liderliğinin uyarılarına bakarsak “gri gergedanlara” da hazır olmalıyız. Gri gergedan “görünür, varlığı sürpriz olmayan ama sonuçları büyük etkiler yaratabilen ihmal edilmiş risk ve tehditleri” anlatmak için kullanılıyor. Raporun, Çin’in gri gergedanların koşturmasına hazır olmaktan dem vurduğunda neyi kastettiği yeterince açık değil. Bu nedenle dış gözlemciler iki olasılık üzerinde durmuşlar: İlk olasılık Tayvan’ı işaret ediyor. Tayvan’ın bağımsızlığı ile ilgili en kötü senaryonun Çin tarafından ihmal edildiğini aslında hiç söyleyemeyiz. Savunma Bakanlığı daha yeni sayılır, Tayvan odaklı bir beyaz belge (white paper) yayınlamıştı. Zaten liderlik, Çin’in Tayvan politikasının değişmediğini aslında KPK Raporunda ilan etmiş. Barışçıl bütünleşme, bir devlet-iki sistemi işaret eden 1992 Uyuşması hala kılavuz amaç ve araç. Beijing, Tayvan ile bütünleşmek için takvim açıklamadığı gibi, bu amaç doğrultusunda güç kullanmayacağı sözü de veriyor. Yenilik şurada; Çin üçüncü tarafların Tayvan-ÇHC ilişkilerine karışmasını ilk kez dikkat edilmesi gereken bir risk olarak tanımlamış. Buradan bakınca belki Pelosi’nin uçağı gri bir gergedan gibi gözüküyordur. İkinci olasılık ABD ile şiddetlenen rekabeti işaret ediyor. Aslında raporda doğrudan ABD ve Batı’ya bir referans yok yalnız Çin “büyük güçler arasındaki ilişkinin dönüştüğünün de” farkında. Artık bir başka büyük güç ile işbirliğinden bahsedilmiyor, bunun yerine “pozitif etkileşim” denilen bir kavram kullanılmış. İşbirliğine yol açmayacak derecede sığ pozitif etkileşim nasıl olacak merak ediyoruz elbette. Bu noktada ipucunu veren kavram, “barışçıl bir şekilde bir arada yaşama” kavramı. Hatırlanacaktır, Washington da aynı kavramı kullanmıştı.
Rusya’ya Uygulanan Yaptırımlar Çin’i Endişelendirdi
Aslında ben bu iki olasılığın “gri gergedan” benzetmesi için uygun senaryo olduğunu düşünmüyorum zira hem Tayvan krizi hem de ABD/Batı/Büyük Güçlerle rekabet senaryosunun Beijing tarafından ihmal edildiğini düşünmüyorum. Bence gri gergedanlar, Çin ekonomisine gıda, enerji ve kaynağın ulaşmasını önleyebilecek riskleri- başta da yaptırım tehditlerini- ifade ediyor. Zaten söz konusu rapor, ÇHC’nin ulusal güvenliği bağlamında ilk kez yaptırımları ya da yaptırım politikalarını bir güvenlik riski olarak zikretmiş- ki Beijing’in Ukrayna’da Rusya’ya yönelik cezalandırma politikasını, bu politikanın etkilerini yakından takip ettiğini ve hatta endişelendiğini bize gösteriyor. Sonuçta, Çin de ABD ile aynı yere varmış sanki: iç politika-dış politika ayrımının bulanıklaşması (zira yaptırımlar bir gergedan gibi ortaya çıkarsa sadece Çin’in modernizasyon politikasını değil liderlik-parti-ordu-ulus bütünlüğünü de etkileyecek), çok boyutlu güvenlik anlayışı, siyah kuğuları, gri gergedanları korkutacak ve 2049’da tüm aktörleri caydırabilecek ekonomik ve askeri güç. Çok boyutlu güvenlik arayışı, caydırıcı kapasitelerin tehditkar görünmeden inşası, sürekli dikkatli olma ve özerkliği işbirliğinin üzerinde tutma hali (-ki Üçüncü Dünya’nın, Küresel Güney’in buna hazır olduğunu hiç zannetmiyorum) Beijing yönetiminin zorlu bir beş yıl sınavından geçeceğini gösteriyor.