22 Kasım 2017 târihli ve Mezopotamya Satrancı başlıklı yazımda Türkiye, İran, Rusya ve İngiltere'nin Mezopotamya'daki hâkimiyet oyununda bir menfaat koalisyonu oluşturarak, külhanbeyi tavrıyla dünyâyı haraca kesmeye kalkışan ABD'ye "şah" çektiklerini yazmıştım.
22 Kasım 2017 târihli ve Mezopotamya Satrancı başlıklı yazımda Türkiye, İran, Rusya ve İngiltere’nin Mezopotamya’daki hâkimiyet oyununda bir menfaat koalisyonu oluşturarak, külhanbeyi tavrıyla dünyâyı haraca kesmeye kalkışan ABD’ye “şah” çektiklerini yazmıştım.
Hâkim dünya düzeninin ABD üzerinden yürüttüğü sistemden bu hamleye hemen boyun eğmesini beklemek safdillik olur. Modern imparatorluk ABD’nin postmodern devirde belirginleşen çöküşü, SSCB kadar hızlı olmayacak. Böyle bir çöküş, eşyânın doğasına da ters. SSCB, hızlı çökmüştü, çünkü doğal değildi. Kuruluşu iki yüz yıl süren ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki kırk-elli yıllık dönemde en parlak günlerini yaşayan emperyalist Amerikan imparatorluğunun çöküşü de bu yüzyılın ortalarını bulacağa benziyor.
ABD’nin Tehdit Hamlesi
ABD, 11 Eylül’ün suçluları listesine Suudları katıp milyarlarca dolar haracı, silah satma kılıfı ile aldı. Sonrasında Suud krâliyet âilesinde sayıları üç bine yaklaşan prensler arasında “temizlik” yapıldı. Bunun ardından gelen uyduruk “İsrail’e saldırmak câiz değildir” fetvâsı ile filmin en heyecanlı kısmı başlamış oldu: Kudüs.
Trump, ABD’ye çekilen “şah”a karşılık olarak yirmi yıldır hazırda bekletilen, baba-oğul Bushlar’ın bile devreye sokmadığı senato karârının altına – görmemişlik nişânı büyüklüğünde – imza attı. Böylece Trump, kendi iktidârını kurtarayım derken neredeyse ABD sıfırı tüketmiş oldu.
BM’nin merkezine ev sâhipliği yapan ABD, artık Filistin, Kıbrıs, Keşmir gibi onlarca uluslararası anlaşmazlıkta taraflarüstü bir arabulucu olma sıfatını kaybetti. Dahası, WASP (Beyaz Anglo-Sakson Protestan) kimliğine rağmen, Hristiyan dünyâsını karşısına aldı. Arabulan “büyük abi” yerine “arabozan sokak çocuğu” durumuna düştü. Fakat şu soruyu aklımızın bir kenarında tutup cevaplamayı ihmâl etmemeliyiz: ABD, ne oldu da yirmi yıldır beklettiği Kudüs konusunu şimdi gündeme getirdi? Bu kadar hassas bir adım, sâdece Trump’ı kurtarmak için atılmış olamaz.
Türkiye Hazırlıksız Değildi
Trump’ın Kudüs çıkışının öncül belirtileri görülmeye başlandığında Cumhurbaşkanımız Erdoğan, İslâm dünyâsı adına “kırmızı çizgi” çıkışını yaptı. Yapacağı kaçak inşaat için kural tanımayan paragöz müteahhit alışkanlığı ile Trump, Yahudi lobisinin desteği için en büyük kozunu oynamaktan geri durmayacaktı ve durmadı. Ama Türkiye, Mezopotamya’daki oyuna Balkanlar’dan karşılık verdi.
Millî Mücâdele’de Yunanlıları yenmiş olmamıza rağmen, Lozan’da karşımızda “Gâlip devlet” olarak İngiltere vardı. Pazarlıklar İngiltere ile yapılmıştı. 9 Ekim 1922’den 29 Ekim 1923’e kadar bir yıl, bir ay ve yirmi gün beklerken, bu bekleyişin sebebi Lozan’daki pazarlıklardı.
Lozan, kimisine göre zafer, kimisine göre hezimet olarak kabul edildi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın yanında, kız babasının yanında koltuğun ucuna ilişen damat adayı gibi oturan Yunan Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi, denize dökülen Yunanlılar da Lozan’dan memnundu!
Neden Lozan, Neden Yunanistan?
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin vücut ölçülerinin “ne olması” gerektiğini belirleyen bir terzi patronuydu. Selânik’i bile sınırlarımızın dışında bırakan bu anlaşmayı yeniden ele almak 1938’den sonra telaffuz bile edilmedi. Artık en yetkili ağız tarafından telaffuz edildiği gibi yeniden ele alınmalıydı. Zâten Yunanistan tarafından birçok ihlâl olmuştu. Ege adalarının silahlandırılması, Müslümanların kendi müftülerini seçme haklarının gasp edilmesi gibi ihlâller, artık Türkiye’nin sessiz kalacağı konular değildir.
Yunanistan, bizim için Balkanlar’ın ilk durağıdır. Balkanlar, Osmanlı’nın devlet olduğu topraklardır. Osmanlı, oradan aldığı güç ile önce Anadolu’ya ve sonra Acem ve Arap coğrafyasına hâkim olmuştur.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Atina’dan sonra Gümülcine’ye geçip burada Cuma namazı kılması, sâdece bir Cuma namazı farzını yerine getirme meselesi değildir. Batı Trakya’daki azınlıktan bahsederken, hem Müslüman hem de Türk vurgusunun yapılmış olması, üstüne de Pomaklar’dan bahsedilmesi, satır aralarında hem Balkanlar’a hem de Ortadoğu’ya verilen mesajdır.
Çok Sesli Türk Diplomasisi
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın altmış beş yıl sonra en üst düzeyde yaptığı bu ziyâret, güney sınırlarımız, Memâlik-i Şâhâne gibi tellerin de titremesi demektir. Bu, davulun tokmağını; tanburun, udun, kânunun mızrabını; kemençenin yayını ve kudümün zahmesini artık kendi eline alan Türkiye’nin çok ses getiren eş zamanlı diploması konserleri verdiğinin ve vermeye devam edeceğinin göstergesidir.