Kuşku yok ki, salgın nedeniyle ekonomik olarak büyük kayıp yaşayan ülkeler toparlanmak için daha da hırçınlaşacak.
Son 10 yıldan bu yana Türkiye’yi içerden ve dışarıdan kuşatmaya yönelik sayısız girişimin arkasında kim var diye sorulduğunda verilecek en net cevap ABD değil mi?
Ve onun arkasına takılan Fransa, Almanya ve İngiltere gibi Avrupa Birliği’nin önde gelen bazı ülkeleri.
FETÖ ve PKK’yı kullanarak iç barışımızı dinamitlemeye çalışan da, Türkiye’yi terör çemberine almaya çalışan da onlardı.
Bir nevi Türkiye’ye karşı gayri nizami bir savaş yürütüyorlardı.
Yıllardır Türkiye’nin en önemli gündem maddeleri bu gayri nizami savaş ekseninde doğan sorunlardan oluşuyordu.
Lakin tüm dünyayı kasıp kavuran bu virüs tüm bu gündemleri arka plana itti.
Çin’de doğan virüsün merkezi önce Avrupa’ya ardından ABD’ye kaydı.
Şimdi tüm bu ülkeler dâhil tüm dünya salgın ile boğuşuyor.
Türkiye de öyle.
Çok şükür ki Türkiye aldığı akılcıl önlemler sayesinde onların durumuna düşmedi, inşallah düşmez de.
Lakin bu virüs kontrol altına alındığında geri plana itilen gündem maddelerinin tümü yeniden masaya gelecek.
Gayri nizami savaşlar kaldığı yerden devam edecek.
Kuşku yok ki, salgın nedeniyle ekonomik olarak büyük kayıp yaşayan ülkeler toparlanmak için daha da hırçınlaşacak.
Dolayısıyla bu savaşlar daha da kızışabilir hatta kimi öngörülere göre bunlar konvonsiyonel savaşlara bile dönebilir.
Suriye, Irak, Libya, Yemen, Doğu Akdeniz…
Büyük çıkar savaşlarına sahne olan yerlere başkaları eklenebilir.
Şimdi bunları konuşan yok.
Her ülke başka bir yerde çıkar savaşı yürütmek yerine kendisini saran virüsle mücadeleyi öncelemiş durumda.
Bu o denli bir savaş ki, bırakın başka alanlarda ortak çıkarlar için birlikte mücadele etmeyi dünyanın güya en güçlü değerler oluşumu Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve ABD üç-beş maske için birbirlerine girmiş durumda.
Yani Batı bloku çatır çatır çatırdıyor.
Bu ülkelere, en büyük düşman gördükleri Çin, Rusya ve Türkiye yardım elini uzatıyor.
İşte ortaya çıkan bu durumun Türkiye’ye eşsiz bir fırsat sunduğu kanısındayım.
Bu ülkeler virüsle, kendileriyle ve birbirleriyle boğuşurken, sözünü ettiğimiz çıkar alanları ile çok ilgilenemez durumdayken, Türkiye bu sorun alanlarına el atmalıdır diye düşünüyorum.
Sözünü ettiğimiz sorun alanlarında virüsün etkisi sınırlı bile olsa bu alanlarda ciddi bir belirsizlik, geleceklerinin ne olacağına dair öngörüsüzlük, ekonomik sıkıntı, açlık ve sefalet söz konusu.
Türkiye, buralara kardeşlik elini uzatarak bu zor dönemlerde onlara yardımcı olabilir, buraların siyasi geleceği üzerinde etkin bir yol göstericilik sergileyebilir.
Nasıl ki bu salgın döneminde Çin, bazı ülkelere yardım ederek ABD’nin en büyük küresel güç unvanını elinden alma yolunda ilerliyorsa, Türkiye de belki Çin kadar olamayabilir ancak özellikle Ortadoğu, Körfez ülkeleri ve Arap coğrafyası ile bu coğrafyanın Avrupa ile bağlantısı arasında güçlü, köprü bir ülke olma şansını yakalayabilir.
Bunun için Türkiye bu coğrafyada hali hazırda sorunlu olduğu Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkeler başta olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle ilişkilerini gözden geçirebilir, büyük ölçüde ABD ve İsrail ve sözünü ettiğimiz bazı Avrupa ülkelerinin kışkırtmasıyla doğup büyüyen sorunları çözme yoluna gidebilir.
Bu çerçevede koronavirüs salgının önlenmesi ekseninde önce İslam İşbirliği Teşkilatı’nı harekete geçirebilir ardından Arap Birliği buzları eriterek bu coğrafyanın ve İslam dünyasının virüsten korunmasına öncülük edebilir.
Şüphesiz Türkiye’nin bu kadar güçlü bir ekonomisi yok ancak Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi zengin ülkelerin bu sürece dâhil olması halinde hem bu coğrafyanın virüsle kolay mücadele etmesi hem de gerileyen petrol fiyatları nedeniyle ciddi bir kayıp yaşayan bu ülkelerin başka alanlara yönelerek kayıplarını giderme vizyonlarının gelişmesi sağlanabilir.
Türkiye gerek jeopolitik konumu, gerek tarihsel mirası gerekse de toplumsal yapısı nedeniyle bu coğrafya ile Avrupa’nın arasında köprü olma işlevini her zamankinden çok daha güçlü bir şekilde yerine getirebilir.
Koronavirüs sonrası dünyanın yeniden şekillenmesi senaryoları tartışılırken bu senaryolardan en gerçekçisi ve en makul olanlarından birisi İslam coğrafyası ile Avrupa’nın yakınlaşması olabilir ve Türkiye, bu şekilde bu senaryoda öncül rol oynayabilir diye düşünüyorum.