Evet, krizlerin kazananı veya kaybedeni yoktur.
Her krizde kazananlar ve kaybedenler listesi yapmak bir alışkanlık oldu. Ben bu alışkanlığı takip etmeyeceğim. Çünkü bu tür listeler ya genellikle parasal kazanç veya kaybedişler üzerine yahut insanların vicdanı ile baş başa kalmasını zorlaştıracak şekilde kötülüğün ya da iyiliğin yüze vurulması, dillendirilmesi biçiminde sınıflandırmalar içerir.
Birisinin ne kadar para kazanıp kaybettiği diğerlerini ilgilendirmeyen bir mesele olduğu gibi kötülükler veya iyilikler biraz fazla cömertçe dile getirilmekteler. Bunlar yanında krizlerin kazananı veya kaybedeni meselesi kapitalist bir tartışma olduğundan benim açımdan yersizdir. Çünkü krizlerin kazananı ya da kaybedeni yoktur.
Evet, krizlerin kazananı veya kaybedeni yoktur. Herkes bir şey(ler) öğrenir. Kazanmayı veya kaybetmeyi, doğrularını veya yanlışlarını, hasletlerini izharı… Mesela bu son korona kriziyle ulaştığımız öğrenme kapasitesi aslında ne denli öğrenmeye aç ve muhtaç olduğumuzu ve bunun arkasında “akletmez misiniz?” sorusuna ne şiddette muhatap olduğumuzu bize gösterdi.
Bazı öğrenmeler maliyetlidir. Maliyet,
Bugün, bu dünyadaki varlıkların bazı değerlendirmelere göre yüzde 30, bazı değerlendirmelere göre ise yüzde 40 değer kaybedeceği bir sürecin başında olduğumuz tespit ediliyor. Aslında korona krizinin kapitalist maliyeti ile ilgili bir değerlendirme yapılıyor. Peki, bakış açımız bu mu olmalı?
Yoksa gelecek nesiller için fevkalade bir öğrenme mirası bıraktığımız mı olmalı? Krizler herkese göre ders(ler) içerir. Sonra bu dersler süzülüp damıtılır ve gelecek kuşaklara miras olarak aktarılır. Yapmamız gereken aldığımız dersleri içselleştirmek ve bunu akletmemizin bir bileşeni olarak değerlendirmektir. İşte o zaman kazanan/kaybeden analizinde hep doğru tarafta olduğumuzu göreceğizdir.